Social Icons

.

Pages

18 Temmuz 2011

ROMANTİK SOL AÇIKLARA ŞİDDETİN ESTETİĞİ

Eutimio, Che’nin 26 Haziran Birlikleriyle bağlantısını sağlayan bir köylü milisti. Bir parça arazisi vardı Sierra Mestra Dağları’nın eteğinde. Bir gün önce Che’nin bulunduğu alanda şehirden gelen kuryeler karşılanıyordu. Şehir hareketinin önemli kişilikleri tarafından  Küba Sosyalist Halk Partisi ile 26 Temmuz Hareketi’nin birleşmesi için son hazırlıklar yapılıyor, tartışmalar yürütülüyordu. Şehirden Küba Devrimi’nin önemli kadın militanlarından Vilma Aspin, Haydee Santa Maria ve hep Che’nin yoldaşı kalan Celia Shançez ile son bir görüşme yapılmıştı. Yine bu gece Armando Hart, Faustino Perez ile Frank Pais ile de devrimci süreç planlanıyordu. Amerikalı gazeteci H. Matews de gelmiş kısa görüşmeler yapmış ve birkaç fotoğraf çekmişti. Çektiği fotoğraflar daha sonra Batista generallerinden birinin diline düşmüş, Küba’da alay konusu olmuştu. Tüm bu görüşmelerden sonra Che’nin emriyle Eutimio, bir grup gerillanın kuşatmasıyla yakalanarak birliğe getirilir. Hemen ayak üstü kısa bir sorgulama yapılır. Eutimio Batista’nın adamlarına bazı bilgiler verdiğini itiraf eder. Batista askerlerinin kendisini karısı ve çocuklarıyla tehdit ettiğini de belirtir. Eutimio’nun son iki isteği oldu:
1. Çocuklarının ihtilalcilerin yardımıyla okutulması ve büyütülmesi,
2. Kurşuna dizilerek idam edilmesi.
Devrim onun son isteklerini karşıladı. Bir daha Eutimio adında bir milis olmayacaktı bu saflarda. Çocukları da er geç haberdar edilecekti bu eylemden…  Bir diğer “hain” Moran da Eutimio ile birlikte üç gün ortadan kaybolmuştu. Yalnız olduğu bir zamanda kendisini yaraladığı iddia edilmiştir, Moran her ne kadar itiraz etse de onu da devrim, oracıkta bir daha anılmayacak biçimde cezalandırdı.
    Bunları niye mi yazıyorum? Çünkü bu ülkede Che hem Türk soluna hem de soldan devşirme “sol açık”lara göre bir kahraman ama Kürt gerillalar yedi başlı devin en kötürüm, en haksız, en kaba saba unsurları. Şiddet karşıtı olmak sebepsiz değildir, Potomya manifestolarıyla da karşıt olunmaz. Şiddetin iyi olanı kötü olanı diye bir ayrıma da gitmiyorum, ama bildiğim şey kötülüğün evrensel bir alçaklık olduğu, insanlık tarihinin bu şiddeti haklı kılan, uygarlaşmanın sancısı sayan örnekleriyle dolu olduğu… Kurtlar bir koyun sürüsüne dalmışken kenarda durup izleyen eşek ya da köpek olamasanız, doğal haklılık dediğimiz şey burada devreye giriyor.
   Urugay’da diktatörlük günlerinde genç bir devrimcini kolu kopartılıyor bir gösteri esnasında. Aynı genç tutuklanıyor, hapiste her isteğine karşı hapishane müdürüne dilekçe yazması gerekiyordu. Bu imkansızdı. Çünkü kopan sağ koluydu ve o da bir başka mahkemede yargılanıyordu. Bu gençten ne yapmasını beklerdiniz? Kolunu koparanlara merhamet mi göstermeliydi, ilk fırsatta hapishane müdürünün aracına bomba koymasını mı? 1996 yılında Burdur Cezaevi’nde Veli Saçılık’ı siz mi affedeceksiniz, yoksa onun mu devleti affetmesini bekliyorsunuz.
   Şimdi bir kez daha soralım Arjantinli Ernesto’yu mu kahraman ilan edeceksiniz yoksa “Kürt Cheleri” mi?
    

Hiç yorum yok:

self determinasyon,öz yönetim

20. Yüzyılda uluslararası hukukun en önemli kavramlarından birisi haline gelen selfdeterminasyon, dünya toplumunda yeni bir yapılanma ve tanımlama süreci başlatmıştır. Kavram, günümüz dünyasının siyasi haritasının belirlenişi ve bundan sonra geçirmesi muhtemel değişikliklere ilişkin olarak sıkça söz konusu olmaktadır. Önceleri siyasi bir ilke olduğu düşünülen self-determinasyon kavramı hem BM 1966 İkiz Sözleşmeleri, hem BM Genel Kurul Kararları hem de uluslararası hukukun diğer aktörlerinin kararlarıyla hukuki bir hak haline dönüşmüştür. İlk ifade edilmeye başlandığı dönemlerde sadece sömürge yönetimi altındaki halklara tanınması öngörülürken Yüzyılın sonlarında Sovyetler Birliğindeki federe cumhuriyetlerin de selfdeterminasyon hakkından yararlanarak ayrıldıkları görülmüştür

öz yönetimin gerekçesi

Self-determinasyon fikrinin gelişmesine 20. yüzyılda bir taraftan Sovyetler Birliği’nin kurucusu olan Vlademir I. Lenin, diğer taraftan Birleşik Devletlerin Birinci Dünya Savaşı sırasında başkanı olan Woodrow Wilson katkıda bulunmuştur. Lenin eserlerinde “ulusların Self-determinasyon hakkı” kavramınıortaya koymuş, bir ülkenin veya yerin ilhakının “bir ulusun Self-determinasyon hakkının ihlali” olacağını belirtmiştir. Bunun yanında Lenin, self determinasyonun ayrılmayı da kapsamakta olduğunu belirtmiştir. Hatta ilkenin uygulanma yöntemlerinden birincisi bu yoldu.Wilson ise arasında “Selfdeterminasyon” kelimesi tam olarak geçmese de altı tanesi Self-determinasyon ile ilgili 14 ilke ilan etmiştir. Konuşmalarında savaştan yenik çıkan milletlerin, küçük milletlerin ve sömürge altındaki halkların da kaderini tayin hakkı olduğunu ifade ederek, bundan böyle uluslararası sistemin güç dengesine değil, etnik kaderini tayin ilkesine dayandırılması gerektiğini vurgulamıştır.

Pages

öz yönetimin tarihi

Kavramın ilk kullanımı 1581 yılında Hollanda’nın İspanyol krallarının kendilerine karşı zulüm yaptıkları gerekçesiyle İspanya’dan bağımsızlığını ilan etmesiyle olmuşsa da 18. yüzyılın ikinci yarısına yani 1776 tarihli Amerikan Bağımsızlık Bildirgesi ve 1789 tarihli Fransız İnsan ve Vatandaşlık Hakları Beyannamesine kadar bir gelişme gösterememiştir. 1776 tarihli Amerikan Bağımsızlık Bildirgesi ile Amerikan halkı dış bir yönetim, yani İngiltere tarafından idare edilmeye razı olmayacağını bildirmişlerdir. Bunun sonucu olarak ulusal self-determinasyon talebiyle ortaya çıkan ilk sömürge halkı olmuşlardır.