“Tanrının hikmeti
tatlım, aynı bir serçe ile bir kırlangıcın, bir kazla bir ördeğin ya da
ineklerle antilopların bir arada yaşamadığı gibi… Ve bizler Tanrı'yı ve usullerini
sorgulamayız, değil mi?” Gloria'nın, minik kızı Natasha Gregory’nin “Polislerin siyah kadınları dövmesine neden
mani olmadınız, polisin işi anneleri bebeklerinden ayırmak mı?” sorularına
cevabıdır. Herbert Spencer’in sosyal evrim teorisi ancak bu şekliyle özetlenebilirdi
bir filmde. Çoğumuz işkencecilerin, sıkı polislerin, sert gardiyanların, entrikacı
istihbaratçıların aile yaşantısını merak etmiyor değiliz. Elazığ cezaevindeyken
gardiyanlarla bir sorun yaşamıştık. Birkaç jandarma, bir gardiyan ordusu,
2.sınıf bir müdür komutasında koğuşa saldırıp beni almışlardı. İçlerinden bazıları
bir tutukluyu dövmeyi emirmiş gibi algıladıkları için isteksizce tekme tokat
saldırırken bazıları için bu müthiş bir hazdı. Milliyetçi biri vardı, adını
unuttum, bana
“Senin gibi komünist bir teröristin beynini bu duvarlara yapıştırmama kanunlar engel, siktiğimin kanunları da sizden yana.” demişti. Hayvanlaşmanın sınırını hep bu diyalogla hatırlıyorum. Dönüp “sik kafalı” demiştim. Duydu mu bilmiyorum, belki de duymazdan geldi. Daha sonra bir cinayet işlediğini ama cinayeti yaşı küçük kızının üstlenmesini sağladığını öğrenecektim bu milliyetçi gardiyanın. Kızıyla da bir başka cezaevinde tanışacaktım. Robben Adası’nda sansür kurulundan sorumlu personel Astsubay James Gregory de bir tercih yapmak zorunda, ya eşi Gloria ile Robben Adası sosyal yaşantısı ve hukukuna uyacak dibe düşmenin sınırını zorlayacak ya da 20 yıl sonra yazılacak bir tarihin küçük bir parçası olacaktır. Büyük parçası Afrika halkının kara tenlileri, onların biricik Madiba’sı Mandela… Goodbye Bafana filminden söz ediyorum. Mandela’nın olağan dışı koşullarda yaşamasının bazı kesitlerini sunsa da film boyunca dikkatimi hep Gloria, Natasha ve Brent’in apartheid rejimle uyumları, uyumsuzluklarına vermiştim. Bazen öyle bir an oluyor ki “Yapma Gloria sen iyi bir beyazsın, tüm geleceğini James’in teğmenlik kariyeri üstüne kuramazsın, o kirli bir kariyer, siyah tutsakların suratına inen her yumruğun, yedikleri her tekmenin lekesidir o kariyer.” dediğiniz oluyor. Ve Gloria bunu ancak adadaki beyazlar arasında yaşanan kirli ilişkilerden sonra fark edecektir. Gloria, İyi oluşunu siyahların uğradığı haksızlıklara karşı geliştirdiği, geliştireceği tutumlarla değil, psikolojinin saf-çıkarcılık dediği ilişki biçiminden, beyazların adadaki iç çelişkilerinden sonra fark edecektir. İnsana dönüşümü de ağır ama sağlam olacaktır. Onun için beyaz egemenliğin sağladığı ayrıcalıklar ya da devletin bekası bir anlam ifade etmeyecektir. Film boyunca adım adım yüzüne, gözüne, gülümsemesine, hüznüne yansıyacak değişimi gözlemliyorsunuz, bir izleyici olarak tüm varlığınızla onun bu değişimi, sizde saygınlık uyandıracaktır. Pekala diğer astsubay eşleri gibi küçük kariyer ve maddi hayat hesaplarıyla adadaki haydut subaylarla dalavereler çevirebilirdi, oldukça yaygınmış adada bu durum. O, ise eşi James’in barışçıl çabalarına hep destek olacaktır, daha yaşanılabilir bir Afrika için “beyaz kadınlığından” feragat edecektir.
“Senin gibi komünist bir teröristin beynini bu duvarlara yapıştırmama kanunlar engel, siktiğimin kanunları da sizden yana.” demişti. Hayvanlaşmanın sınırını hep bu diyalogla hatırlıyorum. Dönüp “sik kafalı” demiştim. Duydu mu bilmiyorum, belki de duymazdan geldi. Daha sonra bir cinayet işlediğini ama cinayeti yaşı küçük kızının üstlenmesini sağladığını öğrenecektim bu milliyetçi gardiyanın. Kızıyla da bir başka cezaevinde tanışacaktım. Robben Adası’nda sansür kurulundan sorumlu personel Astsubay James Gregory de bir tercih yapmak zorunda, ya eşi Gloria ile Robben Adası sosyal yaşantısı ve hukukuna uyacak dibe düşmenin sınırını zorlayacak ya da 20 yıl sonra yazılacak bir tarihin küçük bir parçası olacaktır. Büyük parçası Afrika halkının kara tenlileri, onların biricik Madiba’sı Mandela… Goodbye Bafana filminden söz ediyorum. Mandela’nın olağan dışı koşullarda yaşamasının bazı kesitlerini sunsa da film boyunca dikkatimi hep Gloria, Natasha ve Brent’in apartheid rejimle uyumları, uyumsuzluklarına vermiştim. Bazen öyle bir an oluyor ki “Yapma Gloria sen iyi bir beyazsın, tüm geleceğini James’in teğmenlik kariyeri üstüne kuramazsın, o kirli bir kariyer, siyah tutsakların suratına inen her yumruğun, yedikleri her tekmenin lekesidir o kariyer.” dediğiniz oluyor. Ve Gloria bunu ancak adadaki beyazlar arasında yaşanan kirli ilişkilerden sonra fark edecektir. Gloria, İyi oluşunu siyahların uğradığı haksızlıklara karşı geliştirdiği, geliştireceği tutumlarla değil, psikolojinin saf-çıkarcılık dediği ilişki biçiminden, beyazların adadaki iç çelişkilerinden sonra fark edecektir. İnsana dönüşümü de ağır ama sağlam olacaktır. Onun için beyaz egemenliğin sağladığı ayrıcalıklar ya da devletin bekası bir anlam ifade etmeyecektir. Film boyunca adım adım yüzüne, gözüne, gülümsemesine, hüznüne yansıyacak değişimi gözlemliyorsunuz, bir izleyici olarak tüm varlığınızla onun bu değişimi, sizde saygınlık uyandıracaktır. Pekala diğer astsubay eşleri gibi küçük kariyer ve maddi hayat hesaplarıyla adadaki haydut subaylarla dalavereler çevirebilirdi, oldukça yaygınmış adada bu durum. O, ise eşi James’in barışçıl çabalarına hep destek olacaktır, daha yaşanılabilir bir Afrika için “beyaz kadınlığından” feragat edecektir.
Filme konu olan
asıl hikâye Mandela’ya ait, benim dikkatimi çekense en zor koşullarda bile 6
ayda bir görüşmelerine izin verilen eşi aracılığıyla Afrika Ulusal Kongresi’nin
silahlı mücadeleyi yükseltmesi, beyaz yönetimin kontrolü kaybetmesini sağlayacak
eylemlilik sürecinin geliştirilmesine yönelik verdiği talimatlar… Bu şartlarda,
beyaz şiddetin bu denli kurumsallaştığı şartlarda bu talimatları ve gelişecek
kanlı eylemleri de haliyle içinizden onaylıyorsunuz. Tıpkı Mandela gibi…
Gloria karakterini
oynayan Diane Kruger özel bir saygıyı hak ediyor. Ancak Kruger, Goodbye Bafana
filmi üzerine yazarken asıl hikâye dışında bir hikâyeden söz ettirebilirdi
bana. Soysuzlar Çetesi’ndeki Bridget von
Hammersmark karakteriyle yarattığı iflah olmaz ajan rolüyle, çapkın
gülüşleriyle ayrıca gönlümü kazanmıştı.
Apartheid rejim karşıtlığı üstüne yapılmış, İnvictus, Cry Freedom, Catch A Fire filmleriyle devam edeceğim bundan sonra.
Apartheid rejim karşıtlığı üstüne yapılmış, İnvictus, Cry Freedom, Catch A Fire filmleriyle devam edeceğim bundan sonra.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder