Social Icons

.

Pages

24 Eylül 2012

Tanrıça Romancı Bir Sabah Uyanıyor



  
   Çok ünlü, çok önemli bir yazarımız bir sabah kalkıyor ve gece bir rüya gördüğünün farkına varıyor. Rüyasında memleketi için kaygılanan, bedenine, ruhuna, beynine, orasına burasına hücum eden hümanizma onun Mevlana ve Şems’den kalan üstün duygularını kaşıyordu. “Bu derin memleket sevgisini” gazetenin birinde  kendisine mülk verilmiş köşesinde aktarmak da gönül borcuymuş. Edebiyatın tanrıçası bir sabah uyandı bizi düşündü her nasılsa! Yatağından kalkmadan şöyle bir gerindi, esnedi, kızıla çalan saçlarını geriye savurduğunda dünyanın fır fır döndüğünü idrak etti. Zeytin gözleri, baygın bakışlarıyla dans etti, memleketin bir şehrinin karanlığa büründüğünü bir melek kulağına fısıldadı. Kocası, gazetenin birinde yayın yönetmeniydi, gece yatağa girdiklerinde işten attığı bir başka köşe yazarının acıklı hikayesini karısının kulağına mırıldadı. Kocacığına takdir busesi kondurdu. Hokka burunlu, kalkık götlü yazarımız az sonra biz, Tanrının minnacık yaratıkları için henüz görmediği rüyayı yazıp gazeteye göndermişti. Karanlık bir şehri görmüş rüyasında, yollar uzadıkça uzamış ( bu kalıp da olmasa bu yazarımız benzetme fakiri olacaktı)  az sonra uzamış yolların bölündüğünden söz edecek sandım ama yanıldım: insanlar bölünmüş, niye bölündüklerini bilmiyoruz. Bu çok ünlü yazarımız bölünmüş insanlardan söz ederken tam o anda kulağına bir başka melek,
Aman hanımım, Tanrımın güzide hümanisti kadınım, yazının burasına semadan, ebemkuşağından, ışık huzmelerinden söz et. Yoksa edebiyatçı kimliğin itibarsızlaşır.” dedi. Çok ünlü yazarımız, hümanizma hücumuna uğramış biriciğimiz, başladı yazının bir yerine bunu monte etmeye. Az sonra öğreniyoruz ki kardeş kardeşi kırıyormuş. Kardeşlerin niye birbirini kırdığını hep merak ettim, mesela büyük ağbi, kardeşin tüm mal-mülkünü gaspeder, sosyal yaşantılarını, kültürel yaşantılarını yasaklarsa küçük kardeş muhtemelen büyük ağbinin tüm varlığını yakar, yakmakla kalmaz küllerinden yeni bir servet yaratır. Ama hümanizma müptelası yazarımız bunu bize yazmıyor. Saklıyor, çünkü kocacığı da bunu açık yazan bir yazara yol vermişti gazetede. Aşırı Türk milliyetçiliği demiş, aşırı Kürt milliyetçiliği demiş, demiş de demiş…   Az önce hümanitenin her türlü duygusunu okşadığı kadın bir anda kocasını aldatmış ahlaklı bir kadının ancak yaşayabileceği bir travmaya benzer başlamış yalan söylemeye. Sorunu aşırı Kürt milliyetçiliği körüklüyormuş, dönüp bakmıyor anayasasına, eğitim programlarına, diyanetine, kültür yasalarına, biyoloji ve milli fizik şeysilerine… Baksa işte, ahlakından ödün verecek. İşte tam bu anda ben, ahlaksız kadını daha çok seviyorum.  Bu ahlaklı kadınlardan iğreniyorum. Hayır, bu cinslerin erkeğinden de eşcinselinde de iğreniyorum.
   O da ne! Hümanizma delisi kadın Güney Afrika’dan söz etmiş, oradaki barıştan söz etmiş! Anlıyorum ki Güney Afrika’ya barış Mevlana’nın gökten beliren, Tanrının dipsiz semalarından yeryüzüne fışkıran ışık huzmelerinden gelmiş Afrika’ya… Robben Adası yoktu, Madiba zaten hiç yaşamadı, beyazlar süper insanlardı bir anda siyahların aşırı siyahçılığı onlarda güvensizlik yarattı. Bak sen yetmezmiş bir de Kürtlere akıl vermeye kalkışmış. Elinde kara büyü ile dolaşmış Ruanda’yı, Bosna’yı, Lübnan’ı tütsülüyor insanlığı ve barış gelip bir kuş gibi kanatlarını çırpıyor. Yazarımızın parlak vaazı bittiğinde Bingöl’deki polis, Batman’daki pilot, Hakkari’deki yüzbaşı, Ankara’daki özel ve yetkili ensesi kalınlar hemen imana geliyor kötülüğü sıradan bir günah olmaktan çıkarıyorlar. Heronlar artık gönül iklimini yumuşatmak için Ali ile Ayşe’nin aşkını ilan etmek için uçuruluyor Kürdistan dağlarında.
Tanrıça romancı bir sabah uyandı biz minnacık yaratıkları düşündü nasılsa! Eğer ben uyansaydım bir sabah, inanın size Malena’nın (Monica Belluci) götünü yalama rüyamdan söz edecektim. Çok şanslısınız, her gün para verip romanlarını satın aldığınız, her fuarda imza almak için sıraya girdiğiniz bu yazarın fantezilerini okuduğunuz için…

4 yorum:

Adsız dedi ki...

selam,
dürüst davranayım; yazdıklarının arasından yorum yapabilecek kadar anladığım tek yazın bu.Aslında diğerlerini anlamayı daha çok isterdim ki yorumumu elif,eyüp ve tabii monica için haarcamayayım. ancak yıllardır tekrar tekrar farkediyorum ki bunun için epeyce fırıncı ile tanışmam gerekecek.
Neyse aslında yorum da bahane ya,asıl gaye "ben buradayım hep" demek.Ben buradayım ve birkaç sene önce olduğu gibi hala aklından geçenleri merak ediyor seni okuyorum. MEHTAP

Yıkıcı Tutku dedi ki...

Mehtapçım, çatışmalı bir süreç başlayınca haliyle politik ağırlıklı yazılar oldu. Neyse seni yine yorum yazarken görmek güzel oldu.

Adsız dedi ki...

Dediğim gibi aslında hep okuyorum ama yorum yapacak yetkinlikte olmadığım için okuyup düşünüp "ne zaman anlayacağım ben bu adamı" deyip geçiyorum işte...

Yıkıcı Tutku dedi ki...

Mehtapçığım cengizchefikir@gmail.com adresine mail atabilirsin. Bendeki tüm iletişim kanalların uçtu.

self determinasyon,öz yönetim

20. Yüzyılda uluslararası hukukun en önemli kavramlarından birisi haline gelen selfdeterminasyon, dünya toplumunda yeni bir yapılanma ve tanımlama süreci başlatmıştır. Kavram, günümüz dünyasının siyasi haritasının belirlenişi ve bundan sonra geçirmesi muhtemel değişikliklere ilişkin olarak sıkça söz konusu olmaktadır. Önceleri siyasi bir ilke olduğu düşünülen self-determinasyon kavramı hem BM 1966 İkiz Sözleşmeleri, hem BM Genel Kurul Kararları hem de uluslararası hukukun diğer aktörlerinin kararlarıyla hukuki bir hak haline dönüşmüştür. İlk ifade edilmeye başlandığı dönemlerde sadece sömürge yönetimi altındaki halklara tanınması öngörülürken Yüzyılın sonlarında Sovyetler Birliğindeki federe cumhuriyetlerin de selfdeterminasyon hakkından yararlanarak ayrıldıkları görülmüştür

öz yönetimin gerekçesi

Self-determinasyon fikrinin gelişmesine 20. yüzyılda bir taraftan Sovyetler Birliği’nin kurucusu olan Vlademir I. Lenin, diğer taraftan Birleşik Devletlerin Birinci Dünya Savaşı sırasında başkanı olan Woodrow Wilson katkıda bulunmuştur. Lenin eserlerinde “ulusların Self-determinasyon hakkı” kavramınıortaya koymuş, bir ülkenin veya yerin ilhakının “bir ulusun Self-determinasyon hakkının ihlali” olacağını belirtmiştir. Bunun yanında Lenin, self determinasyonun ayrılmayı da kapsamakta olduğunu belirtmiştir. Hatta ilkenin uygulanma yöntemlerinden birincisi bu yoldu.Wilson ise arasında “Selfdeterminasyon” kelimesi tam olarak geçmese de altı tanesi Self-determinasyon ile ilgili 14 ilke ilan etmiştir. Konuşmalarında savaştan yenik çıkan milletlerin, küçük milletlerin ve sömürge altındaki halkların da kaderini tayin hakkı olduğunu ifade ederek, bundan böyle uluslararası sistemin güç dengesine değil, etnik kaderini tayin ilkesine dayandırılması gerektiğini vurgulamıştır.

Pages

öz yönetimin tarihi

Kavramın ilk kullanımı 1581 yılında Hollanda’nın İspanyol krallarının kendilerine karşı zulüm yaptıkları gerekçesiyle İspanya’dan bağımsızlığını ilan etmesiyle olmuşsa da 18. yüzyılın ikinci yarısına yani 1776 tarihli Amerikan Bağımsızlık Bildirgesi ve 1789 tarihli Fransız İnsan ve Vatandaşlık Hakları Beyannamesine kadar bir gelişme gösterememiştir. 1776 tarihli Amerikan Bağımsızlık Bildirgesi ile Amerikan halkı dış bir yönetim, yani İngiltere tarafından idare edilmeye razı olmayacağını bildirmişlerdir. Bunun sonucu olarak ulusal self-determinasyon talebiyle ortaya çıkan ilk sömürge halkı olmuşlardır.