Social Icons

.

Pages

ANC etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
ANC etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

4 Ekim 2012

Derdimi Anlatıyorum; Barışmak, Müzakere ve Şiddet



    Anlaşmazlıkların silahlı yöntemlerle bitirilerek, bir tarafın mutlak galibiyetine dayanmasını reddederek,  hem şiddete son verecek bir anlaşama sağlamak hem de arabulucular yoluyla müzakerelere başlamanın gerekliliğini ifade eden tüm çaba ve girişimlere barış süreci denir. Bu süreçten anlaşılması gereken temel nokta “fiziksel şiddete son verecek” anlaşmalar ya da sözleşmelerin önünü açmaktır.  Önceki silahlı durumdan çatışmasızlık ortamı yaratmanın ön kabulü de denebilir. Barış süreci dediğimiz şey belirsizlikler, engeller ve çatışma olasılıklarıyla dolu zorlu bir yüzleşmedir aynı zamanda.
   Barış süreçlerinin yöntemleri;
Yeniden Uyum Programı:
En kolaycı yoldur. Çatışmanın bir tarafına diz çöktürerek yapılanıdır. Silahlı grup üyelerine ekonomik yarar, profesyonel destek, eğitim ve sosyal hayatla bütünleştirme olanakları sağlamayı vaat eder. Bunun en önemli şartı silahlı grubu tümüyle silahsızlandırmadır. Bunun için de özel yasalar çıkartılır, sosyal uzlaşma programları devreye girer. Angola’da denendi. Bunun bir yararı var; güçlü olan hükümetler “öneriyor” gibi yaparlar.

self determinasyon,öz yönetim

20. Yüzyılda uluslararası hukukun en önemli kavramlarından birisi haline gelen selfdeterminasyon, dünya toplumunda yeni bir yapılanma ve tanımlama süreci başlatmıştır. Kavram, günümüz dünyasının siyasi haritasının belirlenişi ve bundan sonra geçirmesi muhtemel değişikliklere ilişkin olarak sıkça söz konusu olmaktadır. Önceleri siyasi bir ilke olduğu düşünülen self-determinasyon kavramı hem BM 1966 İkiz Sözleşmeleri, hem BM Genel Kurul Kararları hem de uluslararası hukukun diğer aktörlerinin kararlarıyla hukuki bir hak haline dönüşmüştür. İlk ifade edilmeye başlandığı dönemlerde sadece sömürge yönetimi altındaki halklara tanınması öngörülürken Yüzyılın sonlarında Sovyetler Birliğindeki federe cumhuriyetlerin de selfdeterminasyon hakkından yararlanarak ayrıldıkları görülmüştür

öz yönetimin gerekçesi

Self-determinasyon fikrinin gelişmesine 20. yüzyılda bir taraftan Sovyetler Birliği’nin kurucusu olan Vlademir I. Lenin, diğer taraftan Birleşik Devletlerin Birinci Dünya Savaşı sırasında başkanı olan Woodrow Wilson katkıda bulunmuştur. Lenin eserlerinde “ulusların Self-determinasyon hakkı” kavramınıortaya koymuş, bir ülkenin veya yerin ilhakının “bir ulusun Self-determinasyon hakkının ihlali” olacağını belirtmiştir. Bunun yanında Lenin, self determinasyonun ayrılmayı da kapsamakta olduğunu belirtmiştir. Hatta ilkenin uygulanma yöntemlerinden birincisi bu yoldu.Wilson ise arasında “Selfdeterminasyon” kelimesi tam olarak geçmese de altı tanesi Self-determinasyon ile ilgili 14 ilke ilan etmiştir. Konuşmalarında savaştan yenik çıkan milletlerin, küçük milletlerin ve sömürge altındaki halkların da kaderini tayin hakkı olduğunu ifade ederek, bundan böyle uluslararası sistemin güç dengesine değil, etnik kaderini tayin ilkesine dayandırılması gerektiğini vurgulamıştır.

Pages

öz yönetimin tarihi

Kavramın ilk kullanımı 1581 yılında Hollanda’nın İspanyol krallarının kendilerine karşı zulüm yaptıkları gerekçesiyle İspanya’dan bağımsızlığını ilan etmesiyle olmuşsa da 18. yüzyılın ikinci yarısına yani 1776 tarihli Amerikan Bağımsızlık Bildirgesi ve 1789 tarihli Fransız İnsan ve Vatandaşlık Hakları Beyannamesine kadar bir gelişme gösterememiştir. 1776 tarihli Amerikan Bağımsızlık Bildirgesi ile Amerikan halkı dış bir yönetim, yani İngiltere tarafından idare edilmeye razı olmayacağını bildirmişlerdir. Bunun sonucu olarak ulusal self-determinasyon talebiyle ortaya çıkan ilk sömürge halkı olmuşlardır.