Social Icons

.

Pages

apartheid etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
apartheid etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

11 Ekim 2012

Yıldıray Oğur'u ve Okurlarını Anlamak...


Sahiden TR basınındaki tartışma mantığını anlamakta zorlanıyorum. Bu yazarlar, köşeciler, okurlarına salak muamelesi mi yapıyor, yoksa okurlar mı “yazarlarına” “bayım biz salağız” kredisi veriyorlar? Ortada yıllardır süregelen bir çatışma var. Çatışmayı durdurmanın tek yolu şimdilik müzakere ve barış görünüyor. Ne devlet ne de PKK kendiliğinden pes edecek gibi görünmüyor. Mevcut devlet aklı da günü kurtarma kolaycılığıyla çatışmanın önüne geçemiyor. Ahmet Altan buradan yola çıkarak demokratikleşme ve Kürt sorunu arasında bir bağ kurarak siyasi iktidar aklının yetersizliğini eleştiri konusu yaptı. Hükümetin bu aklını destekleyen yazar-aydın-entelektüel desteğini de teşhir etti.

27 Eylül 2012

Özet Geçiyorum 2


    Solcuların Balyoz Davası kararlarına yönelik tutumlarını şatafatlı demokrasi teorileri ile mantığa bürümelerini anlayanınız var mı? Ertuğrul Kürkçü dahil birçok entelektüel solcunun Özel Yetkili Mahkemelerin varlığından yola çıkarak davanın sonuçlarını küçümsemesi, Ragıp Duran’ın bugüne kadar cuntacı subaylara yazılmış en arabesk metinle kusursuz demokrasi arzusu bir araya gelince oturup dünya solunun herhangi bir cunta girişimine karşı nasıl turum sergilediğini düşünmeye başladım. Öncelikle solun “bizim militarizmle” aşkı tarihsel bir sorundur. 1918 yılında Sovyet Devrimi’nin başarısının hemen ardından yayınlanan Haklar Bildirgesi’nin 1.maddesi Sovyetleri şöyle tanımlar:  “Rusya bu anayasanın kabulünden itibaren İşçi, Asker ve  Köylü Temsilcileri Sovyetlerinin oluşturduğu bir cumhuriyettir.” Bu temelde daha sonra düzenlenen yasalarla Kızılordu’ya rejimin tehlikeye girdiği her durumda müdahale yetkisi verilmiş, Kızılordu yeni bir sınıf olarak tanımlanmıştır neredeyse. Zaten Sovyet toplumuna  da işçi-köylü-asker dışında bir şey olunamayacağı dikte ettirilmişti.

7 Ağustos 2012

Babadan Oğula, Apartheid'den Kürdistan'a Acımasızlık


1959: Irak’ta  General Abdülkerim Kasım, Irak Kralı Faysal’a karşı bir ayaklanma başlatır ve onu devirir. Bu arada Kasım, Kürtlere otonomi sözü vermiştir.  Mustafa Barzani ile görüşmeler yapar. İşbirliğine gider. Aynı yıl Sefav adlı milliyetçi bir Arap generalin komutasında Kasım’a karşı bir kalkışma olur. Barzani ve Kasım’ın birlikleri Sefav’ı bastırır. Türkmenler Sefav’dan yana tavır almıştır. Bu olaylarda birkaç Türkmen isyancı öldürülür. Ankara’da panik başlamıştır. CHP ve DP milletvekilleri Türkmenlerin öldürülmesine misilleme olarak Türkiye’de yaşayan Kürtleri katletme önerileri yaparlar. Bu öneri en üst düzeyde destek bulur. Celal Bayar bile binlerce idamdan söz eder. Kürtçü yayın yaptığı iddia edilen dergiler kapatılır. Bu arada Diyarbakır’da yayın yapan İleri Yurt gazetesinden genç bir yazar, Musa Anter “Kımıl” metaforuyla sömürgeci tüm davranışları teşhir eder, şiirin sonunda “Üzülme bacım, seni kımıl, süne ve sömürenlerin zararından kurtaracak kardeşlerin yetişiyor artık.’ diyordu. Türk basını nazileri aratmayacak çabuklukta buna cevap verir; Yeni Sabah’tan Cumhuriyet’e, ondan Akşam’a, Ulus’a, Zafer gazetelerine kadar Anter ve Kürtlere karşı linç başlatılır. Fakat çok gariptir Ödemiş Cephe diye yerel bir gazete bu milli linçi alaya alacak bir dille: “İstanbul gazeteleri kıyamet koparıyor. Diyarbakır’da çıkan İleri Yurt gazetesi Kürtçe bir şiir neşretmiş. Bakın Küstaha. Genelevlere kadar ‘Welcome’ diye Amerikanca yazılan memleketimizde, Kürtçe şiir Garbilik şerefimize dokunuyor...” cesur bir adım atar. Sonrası malum, yargılamalar, sürgünler, işkenceler… ( O dönemin Yıldıray Oğurları, Yılmaz Özdilleri, Hilal Kaplanları Ödemiş Cephe gazetesine Qandil (Hewler) muhibbi dediler mi bilmiyorum. Dememişlerse bu yeni yetme Nazilerden akıllılar demek ki… Ama İleri Yurt gazetesine kağıdın hangi firmanın verdiğini sormuşlar.)
1960 (Güney Afrika): Kürtler dağlarda küçük bir umut diye Newroz ateşleri yakarken tam 21 Mart 1960 yılında Sharpeville’de

self determinasyon,öz yönetim

20. Yüzyılda uluslararası hukukun en önemli kavramlarından birisi haline gelen selfdeterminasyon, dünya toplumunda yeni bir yapılanma ve tanımlama süreci başlatmıştır. Kavram, günümüz dünyasının siyasi haritasının belirlenişi ve bundan sonra geçirmesi muhtemel değişikliklere ilişkin olarak sıkça söz konusu olmaktadır. Önceleri siyasi bir ilke olduğu düşünülen self-determinasyon kavramı hem BM 1966 İkiz Sözleşmeleri, hem BM Genel Kurul Kararları hem de uluslararası hukukun diğer aktörlerinin kararlarıyla hukuki bir hak haline dönüşmüştür. İlk ifade edilmeye başlandığı dönemlerde sadece sömürge yönetimi altındaki halklara tanınması öngörülürken Yüzyılın sonlarında Sovyetler Birliğindeki federe cumhuriyetlerin de selfdeterminasyon hakkından yararlanarak ayrıldıkları görülmüştür

öz yönetimin gerekçesi

Self-determinasyon fikrinin gelişmesine 20. yüzyılda bir taraftan Sovyetler Birliği’nin kurucusu olan Vlademir I. Lenin, diğer taraftan Birleşik Devletlerin Birinci Dünya Savaşı sırasında başkanı olan Woodrow Wilson katkıda bulunmuştur. Lenin eserlerinde “ulusların Self-determinasyon hakkı” kavramınıortaya koymuş, bir ülkenin veya yerin ilhakının “bir ulusun Self-determinasyon hakkının ihlali” olacağını belirtmiştir. Bunun yanında Lenin, self determinasyonun ayrılmayı da kapsamakta olduğunu belirtmiştir. Hatta ilkenin uygulanma yöntemlerinden birincisi bu yoldu.Wilson ise arasında “Selfdeterminasyon” kelimesi tam olarak geçmese de altı tanesi Self-determinasyon ile ilgili 14 ilke ilan etmiştir. Konuşmalarında savaştan yenik çıkan milletlerin, küçük milletlerin ve sömürge altındaki halkların da kaderini tayin hakkı olduğunu ifade ederek, bundan böyle uluslararası sistemin güç dengesine değil, etnik kaderini tayin ilkesine dayandırılması gerektiğini vurgulamıştır.

Pages

öz yönetimin tarihi

Kavramın ilk kullanımı 1581 yılında Hollanda’nın İspanyol krallarının kendilerine karşı zulüm yaptıkları gerekçesiyle İspanya’dan bağımsızlığını ilan etmesiyle olmuşsa da 18. yüzyılın ikinci yarısına yani 1776 tarihli Amerikan Bağımsızlık Bildirgesi ve 1789 tarihli Fransız İnsan ve Vatandaşlık Hakları Beyannamesine kadar bir gelişme gösterememiştir. 1776 tarihli Amerikan Bağımsızlık Bildirgesi ile Amerikan halkı dış bir yönetim, yani İngiltere tarafından idare edilmeye razı olmayacağını bildirmişlerdir. Bunun sonucu olarak ulusal self-determinasyon talebiyle ortaya çıkan ilk sömürge halkı olmuşlardır.