Social Icons

.

Pages

8 Şubat 2011

Yüce Ahlakımızı Dölleyen Çehov’un Belikov'u


      Toplumsal şartlar kimimize uğraşlar, kimimize görevler, kimimize ün, kimimize zenginlik sunmaktadır. Yine de birey olarak bunlardan pek memnun değiliz, olmamalıyız da… Hep özlediğimiz şartlardan uzaktayız. Bütün davranışlarımızı günümüz modernizmi , hem geleneklerle hem de yeni sayılabilecek birtakım davranışları gelenekleştirerek belki de kapitalizmin en amansız dayanağı olan kurallı ve ilkeli yaşamayı bize dayatmaktadır. Çoğumuzun, belki de her birimizin çokça arzuladığı bir yaşam var ve biz hep kıyısındayız. Diri biri olmayı o kadar çok arzulamamıza rağmen bu arzularımızı gerçekleştirecek mekan ya da zaman bulamamaktan şikayet ettikçe giderek toplumsal şartların oluşturduğu eril ahlakın bir nesnesi durumuna gelmiş bulunmaktayız.
        Böyle bir girişe neden ihtiyaç duydum ki, benden beklenmeyecek derece ağırbaşlı bir giriş oldu sanırım.  Bugünkü karakterim yine Çehov’dan. Çehov’un özel kıldığı bir öğretmen, Latince öğretmeni Belikov. Oysa Belikov’u tepeden tırnağa biz Çehov’un kendisinin anlatıcılığından değil, bir lisede öğretmen olan Burkin’in anlatımından yola çıkarak tanıyacağız. Burkin, Latince öğretmeni Belikov’u hem gözlemleriyle anlatır hem de onun duygusal süreçlerini bir tanrı gibi çözümleyerek bize iletir.  Burkin’in, arkadaşı İvan İvaniç’e anlattığına göre dünyada yaşaması fazlalık olan, haliyle Tanırının kusurları sayılabilecek iki tip var.  Biri muhtarın karısı Mavra ki ömrü boyunca demiryolu bile görmemiş gündüzleri sobanın çevresinde pinekleyip geceleri boş boş köyün etrafında gezen bir kadınmış, diğeri Mavra’yı aratmayacak Latince öğretmeni Belikov…Belikov’un ünü ölü oluşundan değil, yaşarken yaz günlerinde bile içi pamuklu palto giymesi, açık güneşli havalarda şemsiye taşıması, yürürken kimseyi duymasın diye kulaklarını pamukla tıkaması...Gözleri kadın görmesin diye siyah gözlük taktığı söylenir. Faytona bindiğinde ilk işi sürücüye tenteyi çektirmesi olurmuş. Yani anlayacağımız Belikov’a göre dünya zararlı düşünce, kötü insan, boktan bir doğal hayat ve şeytanlarla doludur; tüm bu dış etkilere karşı ancak böyle korunmalıdır insan.  Şemsiyesi, çizmesi, paltosu onun açısından verdiği sosyal mesajlarla Latince öğretmek kadar mühimdir. İnsanlık ona bakarak, onu görerek, onu gözlemleyerek, onu anlayarak gelişecektir, ahlâksızlılıktan okulun öğrencileri kurtulacak, savaşlar sadece kötüleri cezalandırma amacıyla tanrı ve iktidar aracılığıyla yapılacak; kadınlar ve kızlar bisiklet bile süremeyecektir. Nihayet Burkin’e göre; okula gelen öğretmen Kovalenkov’un kız kardeşi Varenka’yla tam evlenecekken kızın bisiklete bindiğini görür ve dünyası alt üst olur. Belikov'un gözünde Varenka, denizin dalgalarının yarattığı köpükten oluşmuş bir canlı, kısrak bir at misali çekicidir. Ne var ki Varenka'nın bisiklete binmesi onun götüyle toplumun ahlakını rehin alması dünyanın sonudur. Varenka’nın bu andan sonraki tüm dişiliği Belikov’un kafasında bu kadar hainane bir emel olarak belirir. Varenka’yı bu hale düşüren de abisi Kovalankov'dur. 
(Eğer Belikov günümüzün öğretmenlerinden olsaydı;
 kuşkusuz İnternet, onun hayatında sadece çağımızın tüm hainane emellerini pompalayan bir bilgi akışı sistemi, sürekli devlet büyüklerimizin akıl-dışılıklarını çürüğe çıkarmak isteyen korkunç bir tuzak, atalarımızı bize düşman diye gösteren bir avuç soysuzun kullandığı sözde tarih kaynağı, bir yığın ipe sapa gelmez sapık filmlerin izlendiği ortam olarak bilinecekti. Tüm bunlar Varenka’nın o gün götünün iki yarısını bisikletin iki tarafına yayarak toplumu ajite ettiği oturuşun suçu… Modern Belikov düşüncesince bugünkü ahlaksız, yoz, kirli toplumun aşağılık bireyleri Varenka’nın iri memelerine değil ama onun götüne vatanı sattılar. Belikov bugünkü insanlığın elbette fikir babası. Ata’mızın bize bıraktığı yüksek sadakat, yüce Türklük  ve kaynaşmış sınıfsız halk mirası da onun fikriyatından kalma.  Günümüzde Turgenyev okumayacak kadar asil, Sçerdin, Bojonov, Lenin adlarını duyduklarında yüzü balon kırmızısına dönüşecek  liderleri ve onları alkışlayan milyonlarca öğrencinin de başöğretmeni. 
     Bana göre Taraf gazetesi de bu herifin bize bıraktığı zihinsel mirastan bir nebze faydalanmıştır. Yoksa hangi akıl Zizek’in Mısır Devrimi tespitlerini sansürler ki! Yine Belikov’un devrimci izdüşümleri de yok değil; 
   Eşcinselliği sapkınlık, devrimci nikah ya da devlet nikahıyla evlenmeden seks yapmışlığı da yoz ahlakın, burjuva oyununun parçaları belleyen bir ton mahalle devrimcisi kadın ve erkeğin de peygamberi olabilir. Belikov ardılı devrimcilerde de birtakım alerjik etkiler yapan terimler yok değil; kesintisiz devrim, demokratik eşitlikçi sosyalizm, generalsiz bürokratsız dünya ve elbette Trocki kavramları da bu çağdaş Belikovların alerji duyduğu şeysiler… Her çıplak kadın/erkek  gördüğünde Belikov’un Varenka’nın bisiklete bindiği hali canlanır bunların mekanlarında…Hemen kadın ve meta teorisi devreye girer. Sevişen çiftler mutlaka kadını meta görüyorlardır. Devrimci ahlak diye uydurdukları feodal masallar da onların ayetleri. Kadını erkekleştirmek, erkeğe benzeştirmek, ona yiğitlik, militanlık, delikanlılık payeleri vererek Rosa'yı, Goldman'ı anarlar... Tanrım ne korkunç bir sahne! )

     Uykum geldi, devamını sonra yazarım ya da alın “Mahfaza İçindeki Adam” hikayesini Çhov’un kendinizce çözümleyin:  Muhafazakar liberalleri, muhafazakar maço erkek devrimcileri, muhafazakar seks-estetik, kültür yoksunu kızları dölleyen Belikov’u…
 




Hiç yorum yok:

self determinasyon,öz yönetim

20. Yüzyılda uluslararası hukukun en önemli kavramlarından birisi haline gelen selfdeterminasyon, dünya toplumunda yeni bir yapılanma ve tanımlama süreci başlatmıştır. Kavram, günümüz dünyasının siyasi haritasının belirlenişi ve bundan sonra geçirmesi muhtemel değişikliklere ilişkin olarak sıkça söz konusu olmaktadır. Önceleri siyasi bir ilke olduğu düşünülen self-determinasyon kavramı hem BM 1966 İkiz Sözleşmeleri, hem BM Genel Kurul Kararları hem de uluslararası hukukun diğer aktörlerinin kararlarıyla hukuki bir hak haline dönüşmüştür. İlk ifade edilmeye başlandığı dönemlerde sadece sömürge yönetimi altındaki halklara tanınması öngörülürken Yüzyılın sonlarında Sovyetler Birliğindeki federe cumhuriyetlerin de selfdeterminasyon hakkından yararlanarak ayrıldıkları görülmüştür

öz yönetimin gerekçesi

Self-determinasyon fikrinin gelişmesine 20. yüzyılda bir taraftan Sovyetler Birliği’nin kurucusu olan Vlademir I. Lenin, diğer taraftan Birleşik Devletlerin Birinci Dünya Savaşı sırasında başkanı olan Woodrow Wilson katkıda bulunmuştur. Lenin eserlerinde “ulusların Self-determinasyon hakkı” kavramınıortaya koymuş, bir ülkenin veya yerin ilhakının “bir ulusun Self-determinasyon hakkının ihlali” olacağını belirtmiştir. Bunun yanında Lenin, self determinasyonun ayrılmayı da kapsamakta olduğunu belirtmiştir. Hatta ilkenin uygulanma yöntemlerinden birincisi bu yoldu.Wilson ise arasında “Selfdeterminasyon” kelimesi tam olarak geçmese de altı tanesi Self-determinasyon ile ilgili 14 ilke ilan etmiştir. Konuşmalarında savaştan yenik çıkan milletlerin, küçük milletlerin ve sömürge altındaki halkların da kaderini tayin hakkı olduğunu ifade ederek, bundan böyle uluslararası sistemin güç dengesine değil, etnik kaderini tayin ilkesine dayandırılması gerektiğini vurgulamıştır.

Pages

öz yönetimin tarihi

Kavramın ilk kullanımı 1581 yılında Hollanda’nın İspanyol krallarının kendilerine karşı zulüm yaptıkları gerekçesiyle İspanya’dan bağımsızlığını ilan etmesiyle olmuşsa da 18. yüzyılın ikinci yarısına yani 1776 tarihli Amerikan Bağımsızlık Bildirgesi ve 1789 tarihli Fransız İnsan ve Vatandaşlık Hakları Beyannamesine kadar bir gelişme gösterememiştir. 1776 tarihli Amerikan Bağımsızlık Bildirgesi ile Amerikan halkı dış bir yönetim, yani İngiltere tarafından idare edilmeye razı olmayacağını bildirmişlerdir. Bunun sonucu olarak ulusal self-determinasyon talebiyle ortaya çıkan ilk sömürge halkı olmuşlardır.