“O yalnızca aklın emirlerine göre yaşayan hür
bir adamdır.” Ben de liberali böyle tanımlıyorum. Kıta Avrupa’sında düşünce,
ifade ve basın hürriyeti gibi birkaç aslî ilke hakkında, muhafazakâr ve
otoriteryen görüşlere karşı ortak tepki yaratma gibi saiklerle ortaya çıkmış ilk
dönem liberalizmi günümüze hem siyasi hem sosyal hem de zihinsel olarak önemli
bir miras bırakmıştır. Lakin insanoğlunun sorunları giderek karmaşıklaşıyor. Dünyada
“özgürlük ve eşitlik” merkezli
liberal yaklaşımlar hala mevcudiyetini korurken Türkiye’de-ki Türklere
özgü sol, Türklere özgü din, Türklere özgü aşk, Türklere özgü enternasyonalizm- in yanı sıra Türklere özgü liberalizm de gelişti. Türklere özgü olmayan-evrensel liberal ilkeler” de bu “Türkçü
tekeller” tarafından “anarşist-vatan haini” muamelesi görüyor. Tabi,
bu Türklere özgü liberalleri bir yana bırakıyorum, onlarla tartışmak sahiden
klavyeye zarar… Zaten statükoya, düzene, faşizmi çağrıştıran teorik ve pratik
bütüne yönelttiğimiz eleştirileri aynı zamanda “Türklere özgü liberalizme” yöneltmiş oluyoruz. Bir bok da size
özgü olmasın kardeşim! Üniversitede “Avrupa’ya medeniyeti Türkler götürdü.” diyen
tarihçi Doçent Pelin hocama, “Evet, bu
medeniyet eğer seksin en çekici pozisyonu 69’u kapsamıyorsa medeniyet değildir.”
demiştim. O da “Kapsıyordu.”cevabı
vermişti. O gün bugündür ben de Türklere özgü medeniyetin alasını keşfetmiş
bulunmaktayım.
tröst-kartel etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
tröst-kartel etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
18 Ekim 2012
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)
self determinasyon,öz yönetim
20. Yüzyılda uluslararası hukukun en önemli kavramlarından birisi haline gelen selfdeterminasyon, dünya toplumunda yeni bir yapılanma ve tanımlama süreci başlatmıştır. Kavram, günümüz dünyasının siyasi haritasının belirlenişi ve bundan sonra geçirmesi muhtemel değişikliklere ilişkin olarak sıkça söz konusu olmaktadır. Önceleri siyasi bir ilke olduğu düşünülen
self-determinasyon kavramı hem BM 1966 İkiz Sözleşmeleri, hem BM Genel Kurul Kararları
hem de uluslararası hukukun diğer aktörlerinin kararlarıyla hukuki bir hak haline dönüşmüştür. İlk
ifade edilmeye başlandığı dönemlerde sadece sömürge yönetimi altındaki halklara tanınması öngörülürken Yüzyılın sonlarında Sovyetler Birliğindeki federe cumhuriyetlerin de selfdeterminasyon hakkından yararlanarak ayrıldıkları görülmüştür
öz yönetimin gerekçesi
Self-determinasyon fikrinin gelişmesine 20. yüzyılda bir taraftan Sovyetler Birliği’nin kurucusu olan Vlademir I. Lenin, diğer taraftan Birleşik Devletlerin
Birinci Dünya Savaşı sırasında başkanı olan Woodrow Wilson katkıda bulunmuştur. Lenin eserlerinde “ulusların Self-determinasyon hakkı” kavramınıortaya koymuş, bir ülkenin veya yerin ilhakının “bir ulusun Self-determinasyon hakkının ihlali” olacağını belirtmiştir. Bunun yanında Lenin, self determinasyonun ayrılmayı da kapsamakta olduğunu belirtmiştir. Hatta ilkenin
uygulanma yöntemlerinden birincisi bu yoldu.Wilson ise arasında “Selfdeterminasyon” kelimesi tam olarak geçmese de altı tanesi Self-determinasyon ile ilgili 14 ilke ilan etmiştir. Konuşmalarında savaştan yenik çıkan milletlerin, küçük milletlerin ve sömürge altındaki halkların da kaderini tayin hakkı olduğunu ifade ederek, bundan böyle uluslararası sistemin güç dengesine değil,
etnik kaderini tayin ilkesine dayandırılması gerektiğini vurgulamıştır.
Reel Politik
Osmanlı Leaks
Pages
öz yönetimin tarihi
Kavramın ilk kullanımı 1581 yılında Hollanda’nın İspanyol krallarının kendilerine karşı zulüm yaptıkları
gerekçesiyle İspanya’dan bağımsızlığını ilan etmesiyle olmuşsa da 18. yüzyılın ikinci yarısına yani 1776 tarihli Amerikan Bağımsızlık Bildirgesi ve 1789 tarihli Fransız İnsan ve Vatandaşlık Hakları Beyannamesine kadar bir gelişme gösterememiştir. 1776 tarihli Amerikan Bağımsızlık Bildirgesi ile Amerikan halkı dış bir yönetim, yani İngiltere tarafından idare edilmeye razı olmayacağını bildirmişlerdir. Bunun sonucu olarak ulusal self-determinasyon talebiyle ortaya çıkan ilk sömürge halkı olmuşlardır.