“O yalnızca aklın emirlerine göre yaşayan hür
bir adamdır.” Ben de liberali böyle tanımlıyorum. Kıta Avrupa’sında düşünce,
ifade ve basın hürriyeti gibi birkaç aslî ilke hakkında, muhafazakâr ve
otoriteryen görüşlere karşı ortak tepki yaratma gibi saiklerle ortaya çıkmış ilk
dönem liberalizmi günümüze hem siyasi hem sosyal hem de zihinsel olarak önemli
bir miras bırakmıştır. Lakin insanoğlunun sorunları giderek karmaşıklaşıyor. Dünyada
“özgürlük ve eşitlik” merkezli
liberal yaklaşımlar hala mevcudiyetini korurken Türkiye’de-ki Türklere
özgü sol, Türklere özgü din, Türklere özgü aşk, Türklere özgü enternasyonalizm- in yanı sıra Türklere özgü liberalizm de gelişti. Türklere özgü olmayan-evrensel liberal ilkeler” de bu “Türkçü
tekeller” tarafından “anarşist-vatan haini” muamelesi görüyor. Tabi,
bu Türklere özgü liberalleri bir yana bırakıyorum, onlarla tartışmak sahiden
klavyeye zarar… Zaten statükoya, düzene, faşizmi çağrıştıran teorik ve pratik
bütüne yönelttiğimiz eleştirileri aynı zamanda “Türklere özgü liberalizme” yöneltmiş oluyoruz. Bir bok da size
özgü olmasın kardeşim! Üniversitede “Avrupa’ya medeniyeti Türkler götürdü.” diyen
tarihçi Doçent Pelin hocama, “Evet, bu
medeniyet eğer seksin en çekici pozisyonu 69’u kapsamıyorsa medeniyet değildir.”
demiştim. O da “Kapsıyordu.”cevabı
vermişti. O gün bugündür ben de Türklere özgü medeniyetin alasını keşfetmiş
bulunmaktayım.
Neyse asıl konumuza geçelim:
Kişisel hikayem, radikal eylemcilikten
pişmanlığa, ondan demokratik hayata girişe ondan da demokratik olmayan yolları
reddetmeyle örülü. Belli ideolojik ve politik kalıplara vurduğunuzda “hain-dönek-yumoş”
vs vs vs gibi adlandırılabilecek şeyler. Mesela sosyalist deneyim ve teorileri
eleştiri konusu yaparken en hassas
noktalara değiniyorum. Aynı yaklaşımı liberal arkadaşlardan beklememin bir
sakıncası yoktur umarım. Şöyle:
-
İşçi
sınıfının diktatörlüğünü kesinkes reddediyorsunuz. Biz de biliyoruz ki bu
sadece ekonomik bir hâkimiyet değildir. Komünist parti aracılığıyla
devletin makbul yurttaşlığının, sosyal-siyasal hayatın hatta kültürel hayatın her alanına sirayet ederek
bir parti diktatörlüğüne dönüşmesine işçi diktatörlüğü ya da proleterya diktatörlüğü denir. Bu dikta zamanla sadece masallardaki gibi “ak ve kara” karşıtlığı üstüne kendisini inşa eden bir yaratığa
dönüşüyor. Bunu reddedelim, buna
eyvallah… Tekelci ekonomi biçiminin de sadece ekonomik- pazar, sermayenin serbest dolaşımı sonrası serbest
rekabetin kendi dinamiği içinde gelişmediğini de biliyoruz. Tekelleşmenin siyasi hükümetlerden, siyasi iktidarlardan soyutlanamayacağı konusunda sanırım hemfikiriz. Yasalar yapılırken bu durum daimi korunur. Ülke basınını ele alalım: Basın firmalarının rekabet şartlarını
ortadan kaldırmak suretiyle kendi aralarında anlaşmalar yapıp kartel oluşturmaları caiz mi
hocam? Küçük girişimci nasıl büyüyecek bu piyasada? O zaman on yılda bir
fabrika ayarlarına geri dönüp yeni piyasa rekabeti yaratmak gerekecek ki bu da
sosyalist biçimlerden daha tehlikeli. Özel hastaneler de olsun özel
okullar da eski bir radikal olarak bu fikre sıcak bakıyorum. Lakin beni bazı
konularda ikna etmeniz lazım. Özel hastanecilik yarın öbür gün kartelleşirse ya
da tekelleşirse yoksullar için sağlık hizmeti ne olacak? O zaman oligarşi olmaz
mı? Büyük bir firma, devasa bir firma hem sağlık hem eğitim hem basın hem de
enerji sektörünü devraldı, bunu serbest piyasa diye biz yuttuk, hükümet de bu
firmayı destekledi, ne yapacağız? Bu durumda sınıflar arasında her açıdan
korkunç uçurumlar doğacaktır. O zaman yoksulluk çemberindeki sınıfların “sınıf
diktatörlüğü istemesi” meşru mu reYis? Meşru değilse bu tip bir tekelleşmeye
hangi Allah izin verdi? Hangi yetke? Neresi meşru? Hani madem birey özgürlüğü
ve girişimciliği temel liberal prensip o halde eşit şartlarda rekabet ortamı
yaratmanın da hesabı yapılmalı değil mi hafız?
Neyse umarım liberal arkadaşların
bu konudaki çözümleri anlaşılır olur da biz de rahat rahat tartışmaya devam
ederiz?
-
- Tamam, korkmayın Chavez konusunu açmayacağım. Chavez’i genel eşitlik ve özgürlük diskuruyla eleştiri konusu yaptığınız an kendi eşitlik ve özgürlük diskurunuzu da gözden geçirmek durumunda kalırsınız. Latin Amerika oligarşisinin imtiyazlarını kaybetmesi sonucu, devleti örgütlemek isteyen ekonomik tekellerin komplo ve darbeler aracılığıyla bir yığın safsata üzerine pompaladığı “özgürlükler budanıyor.” Klişesini yemedim. Latin Amerika tarihini, o tarihin yarattığı insanlık sorunlarını çok iyi biliyorum. Oradaki oligarşik elitlerin devletle doğrudan iktidar ilişkileri göz önüne alındığında bir süre daha sol iktidar hayırlı olacaktır inancındayım. Bana tröstleri anlat hacım, bana konsorsiyum-askeri darbe-istikrarsızlaştırma-siyasi iktidar dizayn etme-Uganda’yı, İdi Amin’i anlat hocam, bana esmeyi anlat, esip de sevmeyi anlat…
- Tamam, korkmayın Chavez konusunu açmayacağım. Chavez’i genel eşitlik ve özgürlük diskuruyla eleştiri konusu yaptığınız an kendi eşitlik ve özgürlük diskurunuzu da gözden geçirmek durumunda kalırsınız. Latin Amerika oligarşisinin imtiyazlarını kaybetmesi sonucu, devleti örgütlemek isteyen ekonomik tekellerin komplo ve darbeler aracılığıyla bir yığın safsata üzerine pompaladığı “özgürlükler budanıyor.” Klişesini yemedim. Latin Amerika tarihini, o tarihin yarattığı insanlık sorunlarını çok iyi biliyorum. Oradaki oligarşik elitlerin devletle doğrudan iktidar ilişkileri göz önüne alındığında bir süre daha sol iktidar hayırlı olacaktır inancındayım. Bana tröstleri anlat hacım, bana konsorsiyum-askeri darbe-istikrarsızlaştırma-siyasi iktidar dizayn etme-Uganda’yı, İdi Amin’i anlat hocam, bana esmeyi anlat, esip de sevmeyi anlat…
-
- Sendika, dernek, siyasi parti gibi muhalif yapıların anayasal güvenceye alınmasını ne kadar destekliyorsunuz? Eğer “Biz her daim bu tip siyasal özgürlükleri şartsız savunuruz.” diyorsanız. Anayasal olarak ülkenizin kıyaslanacağı standart altı ülke Venezuela değil Suriye ya da Kuzey Kore ya da Küba olmalı, değil mi? Çünkü benzer anayasalar var. Tabi eğer liberalliğinize Türkçü kibir bulaşmadıysa seçim barajı, Kürt ve Kürdistan adıyla parti kurma yasağı falan size yardımcı olabilecek negatif verilerdir. Şimdilik bu kadar, pusuya yatıp sizi izlemeye devam ediyorum. Yunus Kocabasoğlu hocam bu eleştirilerin dışındadır. Bunu da not edelim.
- Sendika, dernek, siyasi parti gibi muhalif yapıların anayasal güvenceye alınmasını ne kadar destekliyorsunuz? Eğer “Biz her daim bu tip siyasal özgürlükleri şartsız savunuruz.” diyorsanız. Anayasal olarak ülkenizin kıyaslanacağı standart altı ülke Venezuela değil Suriye ya da Kuzey Kore ya da Küba olmalı, değil mi? Çünkü benzer anayasalar var. Tabi eğer liberalliğinize Türkçü kibir bulaşmadıysa seçim barajı, Kürt ve Kürdistan adıyla parti kurma yasağı falan size yardımcı olabilecek negatif verilerdir. Şimdilik bu kadar, pusuya yatıp sizi izlemeye devam ediyorum. Yunus Kocabasoğlu hocam bu eleştirilerin dışındadır. Bunu da not edelim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder