Social Icons

.

Pages

25 Temmuz 2012

Ortadoğu Krizini 2005 Yılında Gören Bir Politik Deha: Öcalan


 Ortadoğu’da eski siyasal statükonun kısmi direncine rağmen, küresel sermaye güçleri bu kaostan kendi çıkarları doğrultusunda bir çıkış arayışını sürdürürken, halklar da özgürlüklere dayalı kendi demokratik sistemlerini geliştirerek kaos durumunu aşmaya çalışıyorlar.” Bir Numara, bu değerlendirmeyi yaptığında Türkiye’de AKP iktidardaydı ve Esat dahil birçok iktidarla kardeş-Müslümanlar siyaseti izliyordu. Ulusalcı Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer de BAAS rejimlerinin en sağlam kalesine dostluk gezileri düzenliyordu. Öcalan ise İmralı’da kendisine dayatılan tecrit sistemiyle mücadele ediyordu. 2005 yılında İmralı’dan dünyayı, Ortadoğu’yu bu derece derinlikli çözümleyen politik liderin
varlığı asıl bundan sonra dile getirdiği fikirleri için vazgeçilmez kılmak gerekir. Kürdistan Demokratik Konfederalizmi bir devlet sistemi değil, halkın devlet olmayan demokratik sistemidir. Başta kadınlar ve gençler olmak üzere halkın tüm kesimlerinin kendi demokratik örgütlenmesini yarattığı, politikayı doğrudan ve özgür-eşit konfederasyon yurttaşlığı temelinde, yerelde kendi özgür yurttaşlık meclislerinde yaptığı bir sistemdir.” Bu saptama da günü kurtarma telaşındaki tüm pragmatist ideologlara ve liderlere uzun vadede bir barış projesinin referansı olabilirdi. Oysa Türkiye’nin de dahil olduğu kapitalist modernite zinciri dünyayı yaşanmaz kılmanın formüllerini ( içinde geçici uzlaşılar, yarım demokrasiler, kısmi özgürlüklerin olduğu bir Arap baharı) dayatıyordu ki çok tehlikeli sularda yüzülmeye başlandı bile. Öcalan’ı anlamada bir adım önde olan Batı Kürt hareketi tam de Öcalan’ın 7 yıl önce refere ettiği konfederal sistemin ilk ayağını uygulama imkanı buldu. Yine barış projesine 2005 yılındaki görüşlerinden,” AB Hukuku, Üniter Devlet Hukuku, Demokratik Konfederal Hukuk. Üniter devletler olan İran, Irak, Türkiye ve Suriye Kürt halkının konfederal hukukunu tanıdıkça Kürt halkı da onlarınkini tanıyacak ve bu temelde uzlaşıya gidebilecektir. Demokratik Konfederalizm tüm kültürel varlıkların tanınması, korunması ve kendini ifade özgürlüğünü esas alır. “tespitiyle özelde Kürt sorununun genelde Ortadoğu sorununun eşit haklar temelinde çözülmesinin de yollarını göstermiştir. En sıcak dönemde bile birkaç uyduruk New Ottomancı teori dışında bir şey söyleyemeyen Türk entelektüalizmi sağıyla, soluyla, dindarıyla, liberaliyle demokratik, özerk, Batı Kürdistan’ın kendisini de facto olarak kabul ettirmesiyle dumura uğradı. En fazla kişisel gelişim teorisi olabilecek kıçı kırık analizleri ve analistleri referans alan bu entelijansiya son demokratik özerklik çıkışıyla gözleri fara tutulmuş tavşan misali tepkiler vermeye başladı. Öcalan’ın yıllar önce ulus devletin reddi, demokratik toplumun inşası, ekolojik toplumun içine cinsiyet sorunlarının çözümünü de içeren bütünlüklü fikirlerini güya alaya almıştı.  
   “ Katı sınırlara dayalı milliyetçi-devletçi ulus yerine demokratik ulusu geliştirir. Bu temelde tüm Ortadoğu halklarının ve demokrasi güçlerinin birliğinden yanadır. Komşu devletlerle ilişkileri, eşit ve özgür birlik ilkesine dayalı olarak siyasal, sosyal ve kültürel hakların yaşamsallaşması temelinde düzenlemeyi öngörür. Bu temelde bir kez daha bölge halklarını demokratik konfederal birliğe, komşu devletleri ise demokratik tutuma davet ediyorum. “ Öcalan’ın bu beklentisi ve öngörüsüne, demokratlığına söz edebilecek, karşıt fikir geliştirebilecek bir Arap Baharı müptelası, ileri demokrat, ulusalcı sosyal demokrat, ilerici sosyalist var mıdır, bilmiyorum.  Arap baharının özellikle Suriye gündemiyle ortaya çıkan sorunlar yumağı nasıl çözülecek bilmiyorum, ama en insani çözümün Öcalancı olduğu gerçeği göz ardı edilemez.
    "Ulus devletlerin yarattığı krizden çıkışın yolu demokratik konfederalizmdir. Dünya, Ortadoğu ve özelde de Kürt halkının yaşadığı sorunlardan kurtulmanın yolu demokratik konfederalizmdir. Demokratik konfederalizm tabandan demokrasinin geliştirilmesiyle sağlanır.”  Abdullah Öcalan.

Hiç yorum yok:

self determinasyon,öz yönetim

20. Yüzyılda uluslararası hukukun en önemli kavramlarından birisi haline gelen selfdeterminasyon, dünya toplumunda yeni bir yapılanma ve tanımlama süreci başlatmıştır. Kavram, günümüz dünyasının siyasi haritasının belirlenişi ve bundan sonra geçirmesi muhtemel değişikliklere ilişkin olarak sıkça söz konusu olmaktadır. Önceleri siyasi bir ilke olduğu düşünülen self-determinasyon kavramı hem BM 1966 İkiz Sözleşmeleri, hem BM Genel Kurul Kararları hem de uluslararası hukukun diğer aktörlerinin kararlarıyla hukuki bir hak haline dönüşmüştür. İlk ifade edilmeye başlandığı dönemlerde sadece sömürge yönetimi altındaki halklara tanınması öngörülürken Yüzyılın sonlarında Sovyetler Birliğindeki federe cumhuriyetlerin de selfdeterminasyon hakkından yararlanarak ayrıldıkları görülmüştür

öz yönetimin gerekçesi

Self-determinasyon fikrinin gelişmesine 20. yüzyılda bir taraftan Sovyetler Birliği’nin kurucusu olan Vlademir I. Lenin, diğer taraftan Birleşik Devletlerin Birinci Dünya Savaşı sırasında başkanı olan Woodrow Wilson katkıda bulunmuştur. Lenin eserlerinde “ulusların Self-determinasyon hakkı” kavramınıortaya koymuş, bir ülkenin veya yerin ilhakının “bir ulusun Self-determinasyon hakkının ihlali” olacağını belirtmiştir. Bunun yanında Lenin, self determinasyonun ayrılmayı da kapsamakta olduğunu belirtmiştir. Hatta ilkenin uygulanma yöntemlerinden birincisi bu yoldu.Wilson ise arasında “Selfdeterminasyon” kelimesi tam olarak geçmese de altı tanesi Self-determinasyon ile ilgili 14 ilke ilan etmiştir. Konuşmalarında savaştan yenik çıkan milletlerin, küçük milletlerin ve sömürge altındaki halkların da kaderini tayin hakkı olduğunu ifade ederek, bundan böyle uluslararası sistemin güç dengesine değil, etnik kaderini tayin ilkesine dayandırılması gerektiğini vurgulamıştır.

Pages

öz yönetimin tarihi

Kavramın ilk kullanımı 1581 yılında Hollanda’nın İspanyol krallarının kendilerine karşı zulüm yaptıkları gerekçesiyle İspanya’dan bağımsızlığını ilan etmesiyle olmuşsa da 18. yüzyılın ikinci yarısına yani 1776 tarihli Amerikan Bağımsızlık Bildirgesi ve 1789 tarihli Fransız İnsan ve Vatandaşlık Hakları Beyannamesine kadar bir gelişme gösterememiştir. 1776 tarihli Amerikan Bağımsızlık Bildirgesi ile Amerikan halkı dış bir yönetim, yani İngiltere tarafından idare edilmeye razı olmayacağını bildirmişlerdir. Bunun sonucu olarak ulusal self-determinasyon talebiyle ortaya çıkan ilk sömürge halkı olmuşlardır.