Social Icons

.

Pages

der stürmer etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
der stürmer etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

22 Ağustos 2012

Şehvetli Savaş Medyumluğu


   Bir yüceltme ve şaşkınlık içinde bulunan aydın vs. yalnızca bir  milletin ya da aidiyetin övgüsünü yapmak ve bu aidiyete uyum sağlamak için bir tür enkarnasyon medyumluğuyla yetinirse düşünce edilginleşir, üstüne konuşulan sorun çözümsüz kalır sorunları çözmekle sorumlu olanlar daima yan çizme durumuyla politik-devlet  şiddetini şehvetli biçimde  terörize ederler.  Bu durum,  gerçekten etkin fikir ve çözüm talep eden kitlelere karşı çıkmaktan tutalım da  bu çatışmalı sürecin gerçekleriyle de bağını koparmak anlamına gelir. Son dönemlerde Türk aydınının, yazarının, entelektüelinin önemli bir kesiminin yaşadığı bu trans-medyumluk hali bir kaçış halidir. Yalnızca egemen aidiyet ve egemen ulusun kalabalıklarını gerektiğinden daha fazla kör etmeye ve her bireyi bu sosyal cinnet çemberinde  zayıf kılmaya yarar.
    Bu şatafatlı girişi nasıl bu çatışmalı sürecin politik çözümlerine bağlayacağım bilmiyorum, lakin tüm tarihsel sorun ve çözüm deneyimleri  bize bir kez daha siyasi iktidar medyumluğunun

1 Haziran 2012

Gazeteciler de Yargılanır, İdam da Edilir


Alfred Rosenberg , Rusya’dan Almanya’ya döndüğünde genç bir mimardı. Sovyet devrimine tanık olmuştu. Savaş mağlubu Almanya’yı psikopat bir onbaşının kurtaracağına gönülden inanıyordu. Hitler’in birahane toplantılarına yakından ilgi duydu. 1920’de Hitler'in tasarladıklarına Alman halkının ilgi duymasını sağlamak için bir gazete kurar:  Völkischer Beobachter(Halkın Gözcüsü)… Rosenberg de bu gazeteye yayın yönetmeni olarak atanır. Kısa sürede birahane faşistinden bir halk kahramanı yaratmayı başarır. Rosenberg’e göre Alman ulusu genetik olarak diğer uluslardan üstündür. Avrupa’nın ve dolayısıyla dünyanın tümüne sahip olma hakkı doğaldır. Bunun için yıllarca Polonya ve Rusya’nın işgal edilmesi gerektiğini, Yahudilerin tarihten silinmesi zorunluluğu konusunda milyonlarca Almanın ikna edilmesinde önemli roller oynadı. Basit slogan, yazı, karikatür, afişleme ve teşhir kutularıyla Yahudilere, komünistlere, çingenelere, solculara, liberallere, demokratlara, eşcinsellere dünyayı zindan etmek gerektiğine inanıyordu.

self determinasyon,öz yönetim

20. Yüzyılda uluslararası hukukun en önemli kavramlarından birisi haline gelen selfdeterminasyon, dünya toplumunda yeni bir yapılanma ve tanımlama süreci başlatmıştır. Kavram, günümüz dünyasının siyasi haritasının belirlenişi ve bundan sonra geçirmesi muhtemel değişikliklere ilişkin olarak sıkça söz konusu olmaktadır. Önceleri siyasi bir ilke olduğu düşünülen self-determinasyon kavramı hem BM 1966 İkiz Sözleşmeleri, hem BM Genel Kurul Kararları hem de uluslararası hukukun diğer aktörlerinin kararlarıyla hukuki bir hak haline dönüşmüştür. İlk ifade edilmeye başlandığı dönemlerde sadece sömürge yönetimi altındaki halklara tanınması öngörülürken Yüzyılın sonlarında Sovyetler Birliğindeki federe cumhuriyetlerin de selfdeterminasyon hakkından yararlanarak ayrıldıkları görülmüştür

öz yönetimin gerekçesi

Self-determinasyon fikrinin gelişmesine 20. yüzyılda bir taraftan Sovyetler Birliği’nin kurucusu olan Vlademir I. Lenin, diğer taraftan Birleşik Devletlerin Birinci Dünya Savaşı sırasında başkanı olan Woodrow Wilson katkıda bulunmuştur. Lenin eserlerinde “ulusların Self-determinasyon hakkı” kavramınıortaya koymuş, bir ülkenin veya yerin ilhakının “bir ulusun Self-determinasyon hakkının ihlali” olacağını belirtmiştir. Bunun yanında Lenin, self determinasyonun ayrılmayı da kapsamakta olduğunu belirtmiştir. Hatta ilkenin uygulanma yöntemlerinden birincisi bu yoldu.Wilson ise arasında “Selfdeterminasyon” kelimesi tam olarak geçmese de altı tanesi Self-determinasyon ile ilgili 14 ilke ilan etmiştir. Konuşmalarında savaştan yenik çıkan milletlerin, küçük milletlerin ve sömürge altındaki halkların da kaderini tayin hakkı olduğunu ifade ederek, bundan böyle uluslararası sistemin güç dengesine değil, etnik kaderini tayin ilkesine dayandırılması gerektiğini vurgulamıştır.

Pages

öz yönetimin tarihi

Kavramın ilk kullanımı 1581 yılında Hollanda’nın İspanyol krallarının kendilerine karşı zulüm yaptıkları gerekçesiyle İspanya’dan bağımsızlığını ilan etmesiyle olmuşsa da 18. yüzyılın ikinci yarısına yani 1776 tarihli Amerikan Bağımsızlık Bildirgesi ve 1789 tarihli Fransız İnsan ve Vatandaşlık Hakları Beyannamesine kadar bir gelişme gösterememiştir. 1776 tarihli Amerikan Bağımsızlık Bildirgesi ile Amerikan halkı dış bir yönetim, yani İngiltere tarafından idare edilmeye razı olmayacağını bildirmişlerdir. Bunun sonucu olarak ulusal self-determinasyon talebiyle ortaya çıkan ilk sömürge halkı olmuşlardır.