Social Icons

.

Pages

14 Ekim 2010

Hiciv ve İlahi İşaret Cinayetleri

Hammer, Büyük Osmanlı Tarihi’den


“Osmanlı tarihinde öyle bir padişah var ki aynı çağda yaşadığı Batılı derebeylerine rahmet okutur gericilikte. Güç ve utangaçlık, iktidar ve zafiyet, ar ve arsızlık, akıllıca ve akılsızca davranış, cinayet ve masumiyet hep kılıç ve kemendle ödüllendiriliyordu. Ölüm bir yıldırım gibi bazen tek cinayetlerle bazen bir veba kadar şiddetli katliamlarla gerçekleştiriliyordu. Zat-ı şahane bir gün Edirne köprüsü üzerinden geçiyordu. Otuz kadar Hindli derviş zat-ı şahaneyi görmek istemişlerdi. Padişahın korumalarından izin alamadıkları için köprünün kemerleri altına gizlenmişlerdi. Sultan Murad yaklaşınca bu zavallı dervişler anısızın ortaya çıkıp padişaha görüldüler. Bu arada padişahın atı ürktüğü için süvarisini düşürdü. Haziran 1634 öğle vakti, bu otuz garip adamın kellesi birkaç dakika sonra yolun üzerinde sergilendi. Gümülcine naibinin kötü yönetimi şikayeti üzerine buraya giden Sultan Murad naibin değiştiğini bile bile yeni naibi de idam ettirmiştir. İstanbul’a döndüğünde sarayda bir elmas kaybolur. Elması çalığı zannıyla bir çavuşun kellesi vurulur. Hassa hizmetkarlarından biri cirit oyununda padişahın bir darbesini savuşturduğu için padişahın gazabından kurtulmak için günlerce gizlenir. Tüm İstanbul kapıları tutulur. Hizmetli bulunup idam edilinceye kadar kapılar kapalı tutulur. Galata Sarayı’ındaki yangından sorumlu tutulan saray ağasının başı kesilir.

Aynı ayda Üsküdar’da bir yangın çıkar, bir de zelzele olur. Bu iki felaket sonunda eğer bir katliam olmadıysa İstanbul halkı bunu iki önemli idamın arifesine borçludur. Şair Nefi ve Abaza Hasan Paşa’nın idamları… Erzurum, Hasankale’de doğmuş olan Nefi döneminin en büyük şairlerindendir. Padişahın çok özel ödül ve ayrıcalıklarına nail olmuştu. Bir gün Sultan Murad, Nefi’nin Siham-ı Kaza’sını okurken ayaklarının dibine yıldırım düşer. Bunu ilahi bir işaret olarak anlar. Ve Nefi’ye hiciv yamayı yasaklar. Nefi, padişahın yasağına uyarak maliyede bir memuriyet görevi alır. Bir gün padişahın meclisinde Bayram Paşa, Nefi’ye yeni bir hicvin yok mu diye sorar. Bayram Paşa saldırıya uğradığını ve yıldırım olayını Sultan’a anımsatır. Sultan, tarziyesini sorunca Bayram Paşa, Nefi’nin kellesi der. Daha önce Nefi’in sert hicivlerine hedef olan “ulema” anında fetva çıkarır: “Bir hiciv şairi vardır ki adı NEFİ/Dört mezhebe göre onun yılan gibi katli vacip.” Fetva üzerine Bayram Paşa, şairi sarayın odunluğuna götürür, orda boğar. Cesedini de denizin dalgalı sularına bırakır. Aralarında şöyle bir konuşma geçer:
-Nefi, beni takip et, Siham-ı Kaza oklarını kesebileceğin bir ormana gideceğiz.
Nefi:
-Mel’un, Sen de mi hicve karışıyorsun, diye küfür döktürmeye başladı.
Abaza Hasan Paşa’da, Zatı-ı Şahane’nin yanından kılıçla geçtiği için uğrusuzluk sanılıp başı vurulmuştur.”
Anahtar sözcükleri veriyorum size bol bol dersler çıkarın:
Ulema, adalet, Osmanlı refahı, saray adaleti, ulemanın adaleti, hak hukuk, yaşam hakkı, eleştiri hakkı, masumiyet.

self determinasyon,öz yönetim

20. Yüzyılda uluslararası hukukun en önemli kavramlarından birisi haline gelen selfdeterminasyon, dünya toplumunda yeni bir yapılanma ve tanımlama süreci başlatmıştır. Kavram, günümüz dünyasının siyasi haritasının belirlenişi ve bundan sonra geçirmesi muhtemel değişikliklere ilişkin olarak sıkça söz konusu olmaktadır. Önceleri siyasi bir ilke olduğu düşünülen self-determinasyon kavramı hem BM 1966 İkiz Sözleşmeleri, hem BM Genel Kurul Kararları hem de uluslararası hukukun diğer aktörlerinin kararlarıyla hukuki bir hak haline dönüşmüştür. İlk ifade edilmeye başlandığı dönemlerde sadece sömürge yönetimi altındaki halklara tanınması öngörülürken Yüzyılın sonlarında Sovyetler Birliğindeki federe cumhuriyetlerin de selfdeterminasyon hakkından yararlanarak ayrıldıkları görülmüştür

öz yönetimin gerekçesi

Self-determinasyon fikrinin gelişmesine 20. yüzyılda bir taraftan Sovyetler Birliği’nin kurucusu olan Vlademir I. Lenin, diğer taraftan Birleşik Devletlerin Birinci Dünya Savaşı sırasında başkanı olan Woodrow Wilson katkıda bulunmuştur. Lenin eserlerinde “ulusların Self-determinasyon hakkı” kavramınıortaya koymuş, bir ülkenin veya yerin ilhakının “bir ulusun Self-determinasyon hakkının ihlali” olacağını belirtmiştir. Bunun yanında Lenin, self determinasyonun ayrılmayı da kapsamakta olduğunu belirtmiştir. Hatta ilkenin uygulanma yöntemlerinden birincisi bu yoldu.Wilson ise arasında “Selfdeterminasyon” kelimesi tam olarak geçmese de altı tanesi Self-determinasyon ile ilgili 14 ilke ilan etmiştir. Konuşmalarında savaştan yenik çıkan milletlerin, küçük milletlerin ve sömürge altındaki halkların da kaderini tayin hakkı olduğunu ifade ederek, bundan böyle uluslararası sistemin güç dengesine değil, etnik kaderini tayin ilkesine dayandırılması gerektiğini vurgulamıştır.

Pages

öz yönetimin tarihi

Kavramın ilk kullanımı 1581 yılında Hollanda’nın İspanyol krallarının kendilerine karşı zulüm yaptıkları gerekçesiyle İspanya’dan bağımsızlığını ilan etmesiyle olmuşsa da 18. yüzyılın ikinci yarısına yani 1776 tarihli Amerikan Bağımsızlık Bildirgesi ve 1789 tarihli Fransız İnsan ve Vatandaşlık Hakları Beyannamesine kadar bir gelişme gösterememiştir. 1776 tarihli Amerikan Bağımsızlık Bildirgesi ile Amerikan halkı dış bir yönetim, yani İngiltere tarafından idare edilmeye razı olmayacağını bildirmişlerdir. Bunun sonucu olarak ulusal self-determinasyon talebiyle ortaya çıkan ilk sömürge halkı olmuşlardır.