Social Icons

.

Pages

14 Kasım 2013

Kimi Kürtlerdeki anti-PKK ateşi ve analiz edememe rahatsızlığı

Ergenekon masalı:
-          Öcalan, Yalçın Küçük, Perinçek ve darbeci generallerle zaman zaman görüştü.
Öcalan’ın Perinçek ve bu tayfayla görüştüğü dönemler 1989, 1990 ve 1991 yılları. Öncesinde Halepçe soykırımından ötürü 2000’e Doğru dergisinin ve Perinçek grubunun Saddam rejimine karşı tavrı vardı. Halepçe soykırımından sonra Kuzey Kürdistan’a göçen Kürtlerin sıkıntılarını, sorunlarını sadece dönemin sol gruplarına ait yayınlar haberleştiriyordu. Öcalan, bu vesileyle dönemin tüm sol gruplarına çağrı yapıp belli ittifaklar geliştirmek gerektiğini belirtmiştir. Kimi gruplar bu çağrılara cevap vermiştir.  Halepçe soykırımı sonrası, 2000’e doğru dergisiyle beraber dönemin birçok solcu dergisi Saddam rejimini faşist ilan etmiş, Peşmerge hareketleriyle röportajlar yapmıştır. Bu pratik zaman içinde PKK/HRK/ARGK ile ilgilenmelerini de beraber getirmiştir. Bu ilişkiden en çok yararlanan PKK tarafı olmuştur. Perinçek’in ya da Yalçın Küçük’ün “romantik” diyebileceğim hayalleri neydi, bilmiyorum; ama PKK cephesi ve Öcalan “küçük bir kanal” bulup metropollerdeki Kürt gençlerine ulaşmıştır. PKK, kendi yayınlarında bulamadığı propaganda imkanlarını bu sol yayınlar üzerinden bulmuştur. Daha sonara Öcalan ve PKK, TR  solunu Türkiye devrimini yükseltmesi için her türlü desteğe hazır olduğunu beyan etmişlerdir.  1993 yılında Talabani ve Kemal Burkay’ı yanına alarak ilan ettiği ateşkes ise “generallere” “anlaşabiliriz” mesajıydı. Ama Türk aklı bu mesajı PKK’nin zayıflığıyla algılamış, öyle değerlendirmiştir.  Sonuç, Türkler açısından hüsran olmuştur. (Bunun siyasi sonucu böyle okunur.) Bu ilişkiler üzerinden Öcalan’ı itibarsızlaştırma gayretleri gülünç bile değil. Bu, ancak onun ve PKK’nin politik tutumunun ne kadar isabetli olduğunu gösterir. (Konuyu merak edenler Beşikçi’nin Uluslararası Sömürge Kürdistan kitabını okuyabilirler.)
-          Öcalan MİT ile görüşüyor, Barzani neden  Erdoğan ile görüşmesin?
Bu argüman kadar gereksiz bir argüman yoktur. Öcalan’ın Erdoğan hükümetinin doğrudan yetki vermesiyle MİT ile görüşmesi Barzani-Erdoğan görüşmesine denk değildir. Bunun karşılığı 1958 darbeci-devrimcilerle Kürt özgürlük hareketinin görüşmesidir. 1961’de bu görüşmelerinin başarısız kalmasıdır. 1969 ateşkesidir, 1970 otonomi anlaşmasıdır, 1975 yenilgisidir. Sonrasında devam eden onlarca görüşmedir. Hepsi de başarısız olmuştur. Saddam rejimi ve onun güvenlik bürokrasisi ile geliştirilen ilişkileri saymıyorum bile.
         Barzani her şart altında Erdoğan ile görüşür.  Bunda sıkıntı yok. Lakin bir seçim çalışması ile gündeme gelen görüşmelerin PKK, BDP ve PYD cephesine karşı bir “yumruk” çalışması olduğu da aşikar. Bunu hem KDP yetkilileri ve yayın organları hem de Türk tarafının tüm medyası ve hükümeti açık açık dile getiriyor. Gerisi siyasi tartışmadır. Öcalan ve PKK’yi aradan çıkarıp daha düzgün argümanlarla bu görüşmeleri savunabilirsiniz. Yoksa anlamadığınız bir tarihi hiçleştirerek ekmek yemek fena ve acınası bir durumdur.


Hiç yorum yok:

self determinasyon,öz yönetim

20. Yüzyılda uluslararası hukukun en önemli kavramlarından birisi haline gelen selfdeterminasyon, dünya toplumunda yeni bir yapılanma ve tanımlama süreci başlatmıştır. Kavram, günümüz dünyasının siyasi haritasının belirlenişi ve bundan sonra geçirmesi muhtemel değişikliklere ilişkin olarak sıkça söz konusu olmaktadır. Önceleri siyasi bir ilke olduğu düşünülen self-determinasyon kavramı hem BM 1966 İkiz Sözleşmeleri, hem BM Genel Kurul Kararları hem de uluslararası hukukun diğer aktörlerinin kararlarıyla hukuki bir hak haline dönüşmüştür. İlk ifade edilmeye başlandığı dönemlerde sadece sömürge yönetimi altındaki halklara tanınması öngörülürken Yüzyılın sonlarında Sovyetler Birliğindeki federe cumhuriyetlerin de selfdeterminasyon hakkından yararlanarak ayrıldıkları görülmüştür

öz yönetimin gerekçesi

Self-determinasyon fikrinin gelişmesine 20. yüzyılda bir taraftan Sovyetler Birliği’nin kurucusu olan Vlademir I. Lenin, diğer taraftan Birleşik Devletlerin Birinci Dünya Savaşı sırasında başkanı olan Woodrow Wilson katkıda bulunmuştur. Lenin eserlerinde “ulusların Self-determinasyon hakkı” kavramınıortaya koymuş, bir ülkenin veya yerin ilhakının “bir ulusun Self-determinasyon hakkının ihlali” olacağını belirtmiştir. Bunun yanında Lenin, self determinasyonun ayrılmayı da kapsamakta olduğunu belirtmiştir. Hatta ilkenin uygulanma yöntemlerinden birincisi bu yoldu.Wilson ise arasında “Selfdeterminasyon” kelimesi tam olarak geçmese de altı tanesi Self-determinasyon ile ilgili 14 ilke ilan etmiştir. Konuşmalarında savaştan yenik çıkan milletlerin, küçük milletlerin ve sömürge altındaki halkların da kaderini tayin hakkı olduğunu ifade ederek, bundan böyle uluslararası sistemin güç dengesine değil, etnik kaderini tayin ilkesine dayandırılması gerektiğini vurgulamıştır.

Pages

öz yönetimin tarihi

Kavramın ilk kullanımı 1581 yılında Hollanda’nın İspanyol krallarının kendilerine karşı zulüm yaptıkları gerekçesiyle İspanya’dan bağımsızlığını ilan etmesiyle olmuşsa da 18. yüzyılın ikinci yarısına yani 1776 tarihli Amerikan Bağımsızlık Bildirgesi ve 1789 tarihli Fransız İnsan ve Vatandaşlık Hakları Beyannamesine kadar bir gelişme gösterememiştir. 1776 tarihli Amerikan Bağımsızlık Bildirgesi ile Amerikan halkı dış bir yönetim, yani İngiltere tarafından idare edilmeye razı olmayacağını bildirmişlerdir. Bunun sonucu olarak ulusal self-determinasyon talebiyle ortaya çıkan ilk sömürge halkı olmuşlardır.