Frigya kralı Midas
günün birinde Tanrı’dan, dokunduğu her şeyi altına dönüştürecek bir sihir
vermesini istedi. Tanrı, ona istediği sihri verdi. Midas, önce bir ağacın dalını
kopardı, dal altından bir asaya dönüştü. Bir duvara elini değdirdi, duvar kocaman
altın külçesi oluverdi bir anda. Ellerini her yıkadığında etrafa su yerine
altıncıklar fışkırdı. Aynı akşam yemek
yediğinde ağzındaki lokmalar bir anda top top altın oldu. Dişleri kırıldı,
onlar da altınlaştı, böylece Midas tek
bir lokma yiyemez oldu. Kızını kucakladığı an ise kızcağız altından bir heykele
döndü. Öylece cansız... Bir süre sonra Midas, aç, susuz ve sevgisiz
kaldı. Bu, aynı zamanda tanrının ona bir cezasıydı.
Çağdaş Midas’ımız
bugünlerde esiyor, gürlüyor, nefret halinin cezbedici büyüsüne kapılıp en çocuğumuzdan en yetişkinimize en direnişçimizden en itirafçımıza kadar bizi hizaya sokma gayretinde... Tüm yurttaşların, farklı mesleklerdeki tüm bireylerin kendisinin minik maketi olmasını arzuluyor, onlara Midas’ın dokunduğu
gibi dokunmak istiyor, onları da sevgisiz, altından bir nesneye dönüştürmenin
planlarını yapıyor.