Social Icons

.

Pages

genelkurmay etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
genelkurmay etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

8 Eylül 2011

Savaş Pornosu

    Ağustos ayı içinde PKK militanlarının Çukurca’da gerçekleştirdiği saldırının  görüntülerini izledim. Görüntüleri, eylemi yapan grup çekmiş. Savaşan taraflar için bu tip görüntüler sıradan… Zaten savaşanların inanışları, ideolojik-politik düşünme biçimleri savaşın kendi o kanlı mecrası içinde bu görüntülerdeki her ayrıntıyı sıradanlaştırıyor,  olağanlığın ötesinde bir taraf için geçici zafer diğer taraf için yenilgi…
     Görüntüleri izlerken sarsıldım. Kısa bir travma geçirdim, içim sıkıldı, daraldım, o an elimdeki sigarayla görsel açıdan çok iyi efektize edilmiş bir film izliyormuş hissine kapıldım. Bu konuda duygusal tepkilerimi daha fazla ayrıntılandırmayacağım. Videoyu çekenler açısından anlaşılabilir bir durum, psikolojik üstünlüğü ele geçirip savaşma gerekçelerine moral değer oluşturmayı hedefliyorlar. Hedeflerine ulaşmış gibiydiler. Çünkü durum tümden kontrollerinde, karşı tarafı zayıf düşürmüşler, istedikleri an direnebilecek canlı hedefi vurma kabiliyetlerine sahip görünüyorlar. O anda daha fazla asker öldürmemeleri için neredeyse Tanrıya dua ediyorsunuz içinizden. Derin bir vadinin tabanında sağa sola manevra yapmak isteyenlere yönelik içinizden “Sakın ha,  hareket etme korunabileceğin uygun bir mevzi ara!” diye telkin eder hale geliyorsunuz. Ateş edenlere de “Lütfen, bari şu kayalığa doğru hareket edene ateş etme!” diye yalvarıyorsunuz! İstediğim hiçbir şey olmadı. Bu gerçeği fark edince bilişim teknolojisinin bunca gelişmişliğinin bu andaki kullanım biçimine demediğimi bırakmadım…
    Bu savaşı devlet ve hükümet açısından organize edenlerin hiçbir yaşantının umurlarında olmadığını biliyorum. Onlar bu ölümlerden oy, hakimiyet, milliyetçilik, intikam, para tahvil etme yoluna gittiler, gidiyorlar, gidecekler… Bu çatışma ve ölümler yeni bir durum değil; coğrafyanın aziz halklarının çocukları on yıllarca böyle vuruldular, yaralandılar, sakatlandılar, öldüler. Çoğumuz bunu kanıksamış artık. Benzer görüntüleri daha önce devletin çeşitli operasyonlarında görmüştük. "Terörist" diye niteledikleri hedefleri, mağarada kıstırıp gaz bombalarıyla zehirleme emri verenlerin, Çukurca’da mayınlanan askerler için üzüldüklerine, üzüleceklerine zerre inanmıyorum. Buna karşı tavırsız kalan yığınlara yalan söyleyen gazetecilere de, köşe yazarlarına da, akademisyenlere de politikacılara da… Qandil dağlarına yüzlerce sorti yapıp yüzlerce genci bir çırpıda öldürmek isteyen bir devlet aklı ortadayken söyleyeceğim hiçbir sözün etkisinin olmayacağını da biliyorum.
     Özellikle hükümet cephesi eşine az rastlanır hileler, oyunlar ve entrikalarla tüm bu görüntülere konu olan olayların temel müsebbibi... 2009 Mart seçimlerinden hemen sonra binlerce Kürt siyasetçisine yönelik operasyonlar, gösterilerde kullanılan acımasız polis şiddeti, genel seçimlerde yargı ve askeri çevrelerle ortak BDP karşıtı oyunlar, hak gaspları, değiştirilmeyen, değiştirilmesi de düşünülmeyen yasalar, çözülmek istenmeyen iç dış sorunlar, bir türlü terk edilmeyen ırkçı eğitim öğretim araçları, kitapları, programları, sendikalara karşı açık ve gizli etkisizleştirme yöntemleri, doğa ve çevreyi sönükleştiren HES projeleri, yargıda ve bürokraside kilit noktaların eski kaşar Kemalist unsurlardan alınıp en az onlar kadar zalim cemaatçi yapılanmalara devredilmesi… Tüm bunlardan daha korkuncu bu demokrasi dışı uygulamalara taraftar, amigo gazeteciler, yazarlar, akademisyenler; her gün Kürt ve BDP düşmanlığını körükleyen gazeteler, planlar, üç beş ırkçı geri zekalının basında palazlandırılması sonucu her konuda fikri olan değil, fikri olmadığı halde her gece her konuda ahkam kesen garip yaratıklar… Ve bunlara inanan devasa bir halk!
    Yukarıda sıraladığım onca olumsuzluğa rağmen yalnızlaştırılmak istenen, Türklerden izole edilmek istenen BDP’nin siyaseten zayıf ama insanlık adına barış için çırpınması sadece küçük bir umut…
    Tablo buyken PKK militanlarının çektikleri bu görüntüleri İnternet sitelerinde paylaşmalarını kendileri anlayabilir ama ben anlamadım.  Zorlandım anlamakta… Tipik bir savaş pornoculuğu, üstelik kendileri gönüllü olmalarına karşın askerlerin zorunlu hizmetle o dağlarda, o coğrafyada olma gerçekliği söz konusuyken… Oralarda bulunmaları politik güçlerin çıkardıkları akıldışı yasalardan ötürü… PKK,  bu kadar canlı, dinamik örgüt düzeyi yakalamışken Kürt politik tavrına daha fazla alan bırakması gerekmez mi? Savaşı, rakiplerinin ruh halleriyle yürütüp onlar gibi öldürme anını görüntüleyip teşhir etmek politik bir organizasyon mu? Özel savaş aygıtlarının her eylem ve şiddet sonrası duyarlı insanların ağızlarını bantlama histerilerine neden olacak, fırsat verecek bu kadar çaplı eylemler neden yapılır ki? Kendilerinin de bu şiddet sarmalına çekilip boğdurulmalarının amaçlandığını bilmiyorlar mı? Tüm bu gerçekliklere rağmen bize izletmek istediğiniz şey bir savaşın can yakıcılığı, ahlaksızlığı mı, sizin zafer kazanma güdünüzün pornolaşması mı?
   Bunca olan bitenden sonra dün gece izlediğim görüntüler beni üzdü, sarstı, geçici tepksizliğe yol açtı. Twitter hesabımı bu yüzden kapattım. Anlamsız bir tavır ama en azından ben yaşadığım o anlık karamsarlıktan kurtuldum. 

self determinasyon,öz yönetim

20. Yüzyılda uluslararası hukukun en önemli kavramlarından birisi haline gelen selfdeterminasyon, dünya toplumunda yeni bir yapılanma ve tanımlama süreci başlatmıştır. Kavram, günümüz dünyasının siyasi haritasının belirlenişi ve bundan sonra geçirmesi muhtemel değişikliklere ilişkin olarak sıkça söz konusu olmaktadır. Önceleri siyasi bir ilke olduğu düşünülen self-determinasyon kavramı hem BM 1966 İkiz Sözleşmeleri, hem BM Genel Kurul Kararları hem de uluslararası hukukun diğer aktörlerinin kararlarıyla hukuki bir hak haline dönüşmüştür. İlk ifade edilmeye başlandığı dönemlerde sadece sömürge yönetimi altındaki halklara tanınması öngörülürken Yüzyılın sonlarında Sovyetler Birliğindeki federe cumhuriyetlerin de selfdeterminasyon hakkından yararlanarak ayrıldıkları görülmüştür

öz yönetimin gerekçesi

Self-determinasyon fikrinin gelişmesine 20. yüzyılda bir taraftan Sovyetler Birliği’nin kurucusu olan Vlademir I. Lenin, diğer taraftan Birleşik Devletlerin Birinci Dünya Savaşı sırasında başkanı olan Woodrow Wilson katkıda bulunmuştur. Lenin eserlerinde “ulusların Self-determinasyon hakkı” kavramınıortaya koymuş, bir ülkenin veya yerin ilhakının “bir ulusun Self-determinasyon hakkının ihlali” olacağını belirtmiştir. Bunun yanında Lenin, self determinasyonun ayrılmayı da kapsamakta olduğunu belirtmiştir. Hatta ilkenin uygulanma yöntemlerinden birincisi bu yoldu.Wilson ise arasında “Selfdeterminasyon” kelimesi tam olarak geçmese de altı tanesi Self-determinasyon ile ilgili 14 ilke ilan etmiştir. Konuşmalarında savaştan yenik çıkan milletlerin, küçük milletlerin ve sömürge altındaki halkların da kaderini tayin hakkı olduğunu ifade ederek, bundan böyle uluslararası sistemin güç dengesine değil, etnik kaderini tayin ilkesine dayandırılması gerektiğini vurgulamıştır.

Pages

öz yönetimin tarihi

Kavramın ilk kullanımı 1581 yılında Hollanda’nın İspanyol krallarının kendilerine karşı zulüm yaptıkları gerekçesiyle İspanya’dan bağımsızlığını ilan etmesiyle olmuşsa da 18. yüzyılın ikinci yarısına yani 1776 tarihli Amerikan Bağımsızlık Bildirgesi ve 1789 tarihli Fransız İnsan ve Vatandaşlık Hakları Beyannamesine kadar bir gelişme gösterememiştir. 1776 tarihli Amerikan Bağımsızlık Bildirgesi ile Amerikan halkı dış bir yönetim, yani İngiltere tarafından idare edilmeye razı olmayacağını bildirmişlerdir. Bunun sonucu olarak ulusal self-determinasyon talebiyle ortaya çıkan ilk sömürge halkı olmuşlardır.