Social Icons

.

Pages

18 Şubat 2012

Tarihte Özgürlük Bildirileri



Özgürlük asla şatafatlı bir yetkinlik içinde ansızın çıkıp gelmez. Her zaman küçük bir grubun hakim bir gruptan söke söke almasıyla büyük gruplara ulaştırılmıştır. Magna Carta da şiş boğaz baronların istemeden sebep oldukları o muazzam ve önü alınamaz tarihsel hak aramaların en bilineni oldu.

Magna Carta (1215) 
"Kendi zümresinden olanların verdiği yasal bir karar ya da ülkenin bu konuda yasası olmadıkça hiçbir özgür kişi yakalanmayacak, zindana atılmayacak, mal ve mülkü elinden alınamayacak, sürgüne yollanamayacak ya da herhangi bir biçimde kötü muameleye maruz bırakılamayacaktır. Biz de bu kişiye karşı zor kullanmayacağız, zor kullanılmasına izin vermeyeceğiz." (Bu yasa da modern dönem liberallerine, demokratlarına ayet olsun. Fazla söze gerek yok.) 


Üç İsviçre Kantonunun Edebi Birliği (1291)

Bu bildiriyi Magna Carta ateşi tetiklemiştir.
"Herkes öyle bilsin ki Uri vadisi, halkı, Schwyz vadisi ve topluluğu ve Unterwalden halkının topluluğu zamanın düzenbazlığını dikkate alarak vadiler içinde kendilerini ve kendilerine ait şeyleri koruyabilme ve daha uygun bir durumda koruyabilme ye muktedir olmak için birbirlerine yardım ederek, dayanışarak kendi canları, malları ve mülkleri pahasına vadilerin içinde ya da dışında tüm güçleriyle savunacaklardır." (Demokratik özerklik bildirimiyle adeta kıyametleri kopan Türk muhafazakar ve sol unsurlara bir anlamda bu bildiri aydınlanmaları için referans olabilir.)

Augsburg Din Barışı (1555)
"Hiçbir zümre bir diğerini ya da uyruklarını, belli bir dine girmeleri için zorlamamalı, baskı uygulamamalı, ya da efendilerine ve amirlerine karşı korumamalı, kollamamalı ve herhangi bir biçimde savunmamalıdır." (Kuşkusuz inanç hakkı için çırpınan Aleviler ve her fırsatta Türk hükümetlerince aşağılanan Zerdüştiler ve diğer azınlık dinleri için İslami cephenin referans alabileceği bir yasa maddesidir.)

Hollanda Bağımsızlık Bildirisi (1581)
"Halk prens için değil, tersine prens halk için yaratılmıştır; çünkü halk olmasa prens de olmazdı. Prens uyruklarını hak ve adalete uyarak yönetmeli, onları bir baba evlatlarını nasıl severse öyle sevmeli, bir çoban sürüsünü nasıl güderse, aynen öyle bağlılıkla gütmelidir. Prens bunun için vardır. Eğer böyle davranmaz, köle muamelesi yaparsa, prensliği sona ermiş demektir. Dolayısıyla biz de şimdi İspanya Kralı'nın Hollanda egemenliği üzerinde hiçbir hakkı kalmadığını ilan ediyoruz. Böylece bir zamanlar İspanya Kralı'na bağlılık ve boyun eğme yemini etmiş olan tüm memurlara, amirlere, efendilere, vasallere ve kentlilere görevlerinden el çektiriyoruz." (Türkiye solcuları ne düşünür acaba?)

İngiltere İnsan Hakları Bildirgesi (1688) 
"Parlamentonun onayı olmadan kralın yetkisine dayanarak yasaları ve bu yasaların icrasını iptal etmek gücü sözde kalır ve yasadışıdır."

Virginia İnsan Hakları Bildirisi (1776) 
"Tüm insanlar doğuştan eşit derecede özgür ve bağımsızdırlar. Doğar doğmaz edindikleri belli bazı hakları vardır; siyasal bir topluluk kurdukları zaman, hiçbir antlaşmayla gelecek nesilleri bu haklardan yoksun bırakamaz, onları bu haklardan vazgeçmeleri için zorlayamazlar; yaşama ve özgürlük haklarıyla, mülk edinme ve sahip olma, mutluluk ve güvenlik arama ve kazanma olanağı da bunların arasındadır. Özgürlüğün en güçlü kalelerinden birisi de basın özgürlüğüdür; asla sınırlandırılamaz."

Fransız Anayasası (1789)
"Her siyasal topluluğun amacı hukuki taahhüt altındaki, doğal insan haklarını korumaktır. Bu haklar; özgürlük, mülkiyet, güvenlik talep eden birincil haklardır."

Demokratik Özerklik Bildirisi (19 Temmuz 2011)
Siyasi boyutta; ulus devletin icra organları olan bürokratik ve oligarşik siyaset araçları yerine Demokratik Özerkliği inşa ederek halkın demokratik kurumlarını işlevsel kılmak, demokratik siyaset kurumlarını geliştirmek. Siyaseti tekelci çevrelerin egemenlik aracı olmaktan çıkartıp en küçük toplumsal birimlerin bile bir araya gelerek demokratik komünler ve meclisler oluşturması ve toplumsal yönetime katılması yoluyla doğrudan demokrasiyi işletmek. Bunun için öz yönetim anlamındaki genel ve bölge icra organları meclisler tarafından seçimle görevlendirilir.

* Demokratik özerklik bildirisi hariç diğer bildirgeler Janko Musulin'in, Hürriyet Bildirgeleri adlı kitabından alıntılanmıştır.

4 Şubat 2012

İspanya'dan Kanat Çırpan Bir Kelebekten Özgür Dünyaya


1936 yılının baharında Barselona sokaklarındaki duvarların üstünde insan tenine bulanmış çiçekler açarken Madrid'in küçük bir kasabasında Don Gregorio adlı yaşlı bir cumhuriyetçi öğretmen yıllarca öğretmenliğini yaptığı çocuklar ve onların velileri tarafından, "Kızıl kancık, orospu çocuğu, kahpe, katil, kızıl kalleş" bağırışları arasında Franco taraftarlarınca askeri bir cemseye bindirilip bilinmeyen bir yere götürülür. Aslında Don Gregorio'nun tutuklanmasından önce "minik serçe" Moncho ve arkadaşı Roque'nin birçok defa sevişmelerini izledikleri, Carmina'nın sürekli birlikte olduğu erkeği tarafından köpeğinin öldürülmesiyle kasabanın huzuru bozulmaya başlamıştır. Minik serçe Moncho'nun gözünden bu köpeğin katledilmesi değişecek kolektif histeriye de işarettir. Sonrasında kasabının müzik grubunun organizatörleri, küçük Roque'nin babası dahil onlarca cumhuriyetçi, linç için toplatılmış örgütlü faşist kalabalıklarca yuhalatılır, küfür edilir. Ve Moncho ile ailesi bu örgütlü faşistlerin nezdinde babasının cumhuriyetçi geçmişini örtmeye yemin etmişçesine tek tek teşhir edilerek askeri araçlara bindirilen komşularına küfür ederler… Sadece bir gün önce Moncho'nun abisi, onu oyundan çağırıp aceleyle eve götürtmüş, annesinin talimatlarıyla babasına ait tüm solcu gazeteleri, kitapları, flamaları ve imajları toplu halde yakmışlardı. Öğretmen Don Gregorio'dan önce Roque'nin babası teşhir edilir. Moncho'nun sıra arkadaşı, sırdaşı, uğruna kavga ettiği Roque'nin de babası…
Bu sahne şöyle de kurgulanabilirdi: Her PKK eyleminden sonra kapı komşusu Hazar ve ailesinin kapısını kıran apartman çoğunluğu, okulda Berfin'i oyundan dışlayan küçük Mehmetçikler, sokaklarda "Vatan Bölünmez" sloganlarıyla kesk û sor û zer imajlar arayan kızlı, erkekli, genç, yaşlıların estirdiği modern Türkiye milli pogromcuları, üç gün önce elbiselerini temizlettikleri Mahmut'u yumruklayan birkaç delikanlı, sürekli bahşişe boğduğu garsonu aşağılayan orta sınıf bir Kumkapı "efendisi"… Çalıştığı iş yerinde öğle yemeği esnasında gözüne çatal kaşık batırılacak büro çalışanları… Tabii tüm bunlar yukarıda bahsettiğim Jose Luis Cuerda'nın Kelebeklerin Dili filminde yaşanmıyor. Ne yazık ki günlük hayatımızda otuz yıldır eksik olmayan çatışmalarda devletinin varlığı ve geleceğine tüm kişiliğini adamış kimi Türklerin sıradan, günlük faşist davranışları…
Kelebeklerin Dili filmi, hem muhteşem oyunculuklarla hem senaryo diliyle hem yönetmenin sinemanın tüm unsurlarına hakimiyetiyle 20. yüzyılın faşizm öncesi ortamlarını anlatmasındaki başarısıyla dünya kültür mirasına bir armağandır. Ailesinin Moncha'ya taktığı "minik serçe" lakabını o kadar içselleştirmiş ki yeni gittiği okulunda öğretmeni Don Gregorio'nun ona adını sorusunu ancak "Adım Minik Serçe" diyebilmiş saflıkta bir çocuktur. Faşizm, bu küçük kasabaya adım adım ama insanın derinliklerinde tüm korkuları işleyerek gelir. Moncho'nun gözünde, öğretmeni Don Gregorio önceleri bir kahraman sonra bir bilge daha sonra kendisinin tüm çocukluk halleriyle ilgilenen bir arkadaş, en sonunda "kızıl kancık" bir "orospu çocuğu" olur. Bu  kaba deyim kasabalı faşistlerin öğretmene tutuklama zamanı taktıkları bir lakaptır. Çocuk, kasabalının gözünden öğretmene bakar, onların ağzından ona küfreder ama içi paramparçadır. Tıpkı babası gibi, annesi gibi…
Film, sadece insan hikayeleri üstüne inşa etmez seyirlik gücünü, aynı zamanda kasabanın havası, suyu, bahçeleri, ormanları ve hayvanlarıyla da doğaya bir saygı filmidir. Henüz faşizm; tankı, topu, gazı ve ateşiyle uğramamıştır ama uğradığında Dersim'de, Amed'de, Hakkari'de neleri yaktıysa Madrid'de de onları yakacaktır; ağaçlar, otlar, böcekler, karıncalar ve çiçekten polen taşıyan kelebeklerin dillerini de…
Kasabada kışın son demlerinde başlayan "Yaşasın cumhuriyet" sesleri baharın gelişiyle, kelebeklerin kanat çırpınışlarıyla yerini yavaş yavaş "Yaşasın İspanya!" sloganlarına bırakacak.
Moncho'nun gözleri okula ilk başladığı günlerdeki gibi göklerden aydın değil, onun bakışları artık güneş içmiyor, o, artık kendisine yaşanabilir özgür dünya bırakmak isteyen özgürlükçü bir öğretmene faşizmin küçük akbabaları gibi saldırıyor, lanet okuyor…
Jose Luis Cuerda'nın yazdığı, yönettiği ve yapımcılığı üstlendiği ödüllü bir yapım. 1936 yılının İspanya'sında, okula yeni başlayan bir çocuğun gözünden Cumhuriyet'in getirileri ve İspanyol İç Savaşı'yla birlikte yıkılması sonucu yaşanan dramı, insanlardaki politik psikolojiyi kullanarak resmetmesiyle seyirlik bir film hem de korkularımızın yaratacağı trajik sonu yansıtması bakımından yaşamın içinden bir hikaye.

self determinasyon,öz yönetim

20. Yüzyılda uluslararası hukukun en önemli kavramlarından birisi haline gelen selfdeterminasyon, dünya toplumunda yeni bir yapılanma ve tanımlama süreci başlatmıştır. Kavram, günümüz dünyasının siyasi haritasının belirlenişi ve bundan sonra geçirmesi muhtemel değişikliklere ilişkin olarak sıkça söz konusu olmaktadır. Önceleri siyasi bir ilke olduğu düşünülen self-determinasyon kavramı hem BM 1966 İkiz Sözleşmeleri, hem BM Genel Kurul Kararları hem de uluslararası hukukun diğer aktörlerinin kararlarıyla hukuki bir hak haline dönüşmüştür. İlk ifade edilmeye başlandığı dönemlerde sadece sömürge yönetimi altındaki halklara tanınması öngörülürken Yüzyılın sonlarında Sovyetler Birliğindeki federe cumhuriyetlerin de selfdeterminasyon hakkından yararlanarak ayrıldıkları görülmüştür

öz yönetimin gerekçesi

Self-determinasyon fikrinin gelişmesine 20. yüzyılda bir taraftan Sovyetler Birliği’nin kurucusu olan Vlademir I. Lenin, diğer taraftan Birleşik Devletlerin Birinci Dünya Savaşı sırasında başkanı olan Woodrow Wilson katkıda bulunmuştur. Lenin eserlerinde “ulusların Self-determinasyon hakkı” kavramınıortaya koymuş, bir ülkenin veya yerin ilhakının “bir ulusun Self-determinasyon hakkının ihlali” olacağını belirtmiştir. Bunun yanında Lenin, self determinasyonun ayrılmayı da kapsamakta olduğunu belirtmiştir. Hatta ilkenin uygulanma yöntemlerinden birincisi bu yoldu.Wilson ise arasında “Selfdeterminasyon” kelimesi tam olarak geçmese de altı tanesi Self-determinasyon ile ilgili 14 ilke ilan etmiştir. Konuşmalarında savaştan yenik çıkan milletlerin, küçük milletlerin ve sömürge altındaki halkların da kaderini tayin hakkı olduğunu ifade ederek, bundan böyle uluslararası sistemin güç dengesine değil, etnik kaderini tayin ilkesine dayandırılması gerektiğini vurgulamıştır.

Pages

öz yönetimin tarihi

Kavramın ilk kullanımı 1581 yılında Hollanda’nın İspanyol krallarının kendilerine karşı zulüm yaptıkları gerekçesiyle İspanya’dan bağımsızlığını ilan etmesiyle olmuşsa da 18. yüzyılın ikinci yarısına yani 1776 tarihli Amerikan Bağımsızlık Bildirgesi ve 1789 tarihli Fransız İnsan ve Vatandaşlık Hakları Beyannamesine kadar bir gelişme gösterememiştir. 1776 tarihli Amerikan Bağımsızlık Bildirgesi ile Amerikan halkı dış bir yönetim, yani İngiltere tarafından idare edilmeye razı olmayacağını bildirmişlerdir. Bunun sonucu olarak ulusal self-determinasyon talebiyle ortaya çıkan ilk sömürge halkı olmuşlardır.