Solcuların Balyoz Davası kararlarına
yönelik tutumlarını şatafatlı demokrasi teorileri ile mantığa bürümelerini
anlayanınız var mı? Ertuğrul Kürkçü dahil birçok entelektüel solcunun Özel
Yetkili Mahkemelerin varlığından yola çıkarak davanın sonuçlarını küçümsemesi,
Ragıp Duran’ın bugüne kadar cuntacı
subaylara yazılmış en arabesk metinle kusursuz demokrasi arzusu bir araya
gelince oturup dünya solunun herhangi bir cunta girişimine karşı nasıl turum
sergilediğini düşünmeye başladım. Öncelikle solun “bizim militarizmle” aşkı tarihsel bir sorundur. 1918 yılında
Sovyet Devrimi’nin başarısının hemen ardından yayınlanan Haklar Bildirgesi’nin
1.maddesi Sovyetleri şöyle tanımlar: “Rusya bu anayasanın kabulünden itibaren
İşçi, Asker ve Köylü Temsilcileri
Sovyetlerinin oluşturduğu bir cumhuriyettir.” Bu temelde daha sonra
düzenlenen yasalarla Kızılordu’ya rejimin tehlikeye girdiği her durumda
müdahale yetkisi verilmiş, Kızılordu yeni bir sınıf olarak tanımlanmıştır
neredeyse. Zaten Sovyet toplumuna da
işçi-köylü-asker dışında bir şey olunamayacağı dikte ettirilmişti.
Öğrenciyseniz,
bilim insanıysanız bile Sovyetlerin bu üç sınıfından birinin yaşam tarzı,
düşünme biçimleri, kültürel yaşantılarıyla iç içe olmak, bunları yaymak gibi
bir sorumluluğunuz ve göreviniz var. Tek
tip sosyalist “insan yetiştirme”
hedefinin kendisi de kültürel olarak militaristtir diyorum. Dünya devrimci demokrasilerinin darbecilere,
darbe girişimcilerine, cuntacılara karşı aldığı tutumları tek tek yazmayacağım
ama Arjantin, Uruguay, Yunanistan, İspanya modelleri hala solcu olmamız
gerektiği konusunda bizim, en azından benim gerekçelerim oluyor. Merak edenler İnternetten
yeterince bilgi ve belgeye ulaşabilir. Benim açımdan Balyoz Davasının Özeti şu:
Balyozcu subaylar temel hak ve özgürlükleri
bastırma planları yapmışlar, siyaseten meşru bir hükümeti askeri
komplolarla yıkmak istemişler. Mahkemeler bunu yargılamış, eksik yargılamış. Kürdistan’da
işlenen suçlar ayrıca yargılanmalıdır. KCK davalarıyla bu davanın yakından
uzaktan ilgisi yoktur. KCK davalarının Kürt tarafı ulusal-kültürel-siyasal hakları talep eder. Temel hak ve özgürlüklere atıf yapar.
Milliyetçi
Liberal Demokratlık mı, Sömürgeci Milli Kibrin Yeniden Üretilmesi mi?
Son günlerde
Yıldıray Oğur’un ürettiği, aslında önceki ulusalcı cenahın kaba saba Türkçü
argümanlarının kısmen inceltilmiş, şeklen inceltilmiş bir yığın “barışçıl”
öneri ortalıkta dolaşıyor. Çoğuna gülüp geçiyorum, lakin faşizmi, baskıcılığı
yeniden üretme yarışına bir felsefeci girdi mi işin rengi değişiyor. Bu defa
şaşkınlığınız artıyor. https://twitter.com/zeynepdirek
Zeynep Direk hocamız attığı twitlerle bir anlamda Yıldıray Oğur’un itiraf
edemediklerini açık saçık dökmüş ortaya. “Sen bensin demek başka, sen benim kültürümü
öğrenerek insan olabilirsin, ama zaten senden adam olmaz çünkü siyahsın demek başka.” Türk sömürgeciliğinin Kürtleri
kendisine benzeştirirken askeri, sosyal ve politik baskısının tüm araçlarını
hoş gören bir yaklaşım. Kürt siyasi hareketlerinin “kişiliksizleştirme-benzeştirme” dediği bu baskı biçimini Batı’nın
klasik sömürgeciliğine göre “çok iyi” diyerek olumlama sıradan faşist argümana
iyi insanları inandırmak denebilir. Başka adı yok. Batı sömürgeciliğinde de
toprak gaspetme, işgal etme, dil yasaklama, ekonomik merkezler oluşturup
yerlileri ucuz işgücü yapmak, Batı’nın tüm modern değerlerini melekleştirme,
sömürgelerin tüm tarihsel, sosyal, kültürel yaşantılarını şeytanlaştırma;
bundan “kardeşlik-özgürlük” çıkarmak sömürgeci toplamdı. Türk sömürgeciliği tüm
bu toplama sahiptir, ayrıca Türk sömürgeciliğinin Kürtlere bonusu da var, o da
şu: Kürtleri yok sayarak onları Türklere benzetmek, bunu zorla, eğitimle,
sosyal yaşayış dikteleriyle, kültürel asimilasyonla yapar. Zeynep Direk, twitterin
arama kısmından “Kürt” yazsa aslında tüm bu olumsuzlayıcı ifadelerin Türkler
nezdindeki algısını görebilir. Dönüp kendi yazıklarını baştan sona okusa
kendisinin en ileri Türk olmasına rağmen kibirli Türklerle ne kadar yakın
olduğunu anlar. Zeynep Hoca’nın bu tip ucuz argümanları felsefi ve tarihsel art planla açıklaması ise genelde
faşizmin yaygın olarak tukaka olarak görülmesinden kaynaklı sanırım; yoksa tarihsel
referansları Sokrates falan olmaz, Carl Schmitt, Adolf Ress, Doktor Mengele falan olur. Ya da Rivonia
Davasının yargıçları, polisleri, savcıları falan…
Uzatmanın anlamı yok ama
artık Kürtlerin barış haritalarında Türklere benzeme arzusu, Güney ve Doğu
Anadolu yok; özgür kimlikle siyasi statüsü tanınmış Kürdistan var...
1 yorum:
lenin,mao ve daha birçok devrimci önder; ülkelerinin sosyo-ekonomik yapıları ve iç dinamikleriyle hareket etmişlerdir.ancak! sözkonusu marxizm ve bilimsel sosyalizim olunca:bilimsel ve evrensel ilkelerden harekle görüş-eylem koymuşlardır.TR'de; tek kaynak berbat çevirilerle öğrenilmeye çalışılmış "devrimci-solcu"luk bukadar olur.oysa marx:< doğal olmayan hertürlü organizasyan ve otorite insan ve insanlık aleyhinedir> demiştir.kaital 1.cilt.saygıyla kal.
Yorum Gönder