Bir önceki
yazıda daha çok KDP-YNK tandanslı Kürt özgürlük hareketinin ittifak siyasetini
özet geçmiştim. Aslında ittifaklar konusunda 1966, 1975, 1979 dönemlerine ait
bazı trajik olayları es geçmiştim. Bugün Güney Kürdistan özgür bir parça vatan
toprağı olduğu için geçmişin trajik olaylarını deşme yerine daha özgün, daha
serinkanlı değerlendirmelere ihtiyaç olduğunu düşündüğümden KDP’nin, YNK’nin ve Irak Komünist Partisi’nin iç sorunlardaki “vandalca”
uygulamalarına değinmemiştim. Yukarıda bahsi
geçen dönemlerde iç sorunlardan ötürü yaşanan “ölümlü” vakıaların çoğu iç ve dış ittifaklarla ilgilidir. PDK-İran
genel sekreteri Süleyman Muini’nin öldürülüp İran güvenlik kuvvetlerine teslim
edilmesi, İran’ın, kardeşleri tarafından öldürülen Muini’nin cesedini
sokaklarda teşhir etmesi ise kan donduran bir iç trajedidir. Yine BAAS
rejimiyle yapılan otonomi anlaşmasından hemen bir yıl Sait Kırmızıtoprak
(Doktor Şivan), Hasan Yıkmış (Brusk),Hikmet Buluttekin (Çeko)’nun
infazları da Kürt trajediyasının diğer yönü… Çünkü meselenin diğer tarafında 1983
savaşından sonra BAAS güçlerinin alıp kaybettirdiği 8000 Barzani erkeğinin
trajedisi var…
Bu yazıda daha çok PKK, PYD cephesi ile
KDP, YNK cephesinin ittifak anlayışlarını kıyaslayacağım. Güney Kürdistan
mücadelesinin temel güçleri mücadele tarihi boyunca “Kuzey ve Doğu’daki” Kürtlerin tarihsel düşmanlarıyla (TC ve İran devleti) dönemsel ittifaklar
yaptılar. Bu ittifakları yaptıkları
dönemlerde hiçbir “haklılık misyonları”
olmamasına rağmen mantığa da bürüdüler bu ilişkilerini. Öcalan ve PKK’nin de Esat
ve Suriye BAAS’ı ile bir ittifakı söz konusuydu. En azından Suriye rejimine
karşı 1999’a kadar doğrudan savaş başlatmaması böyle okunabilir. Ama PKK asla
Kürtlerin tarihsel düşmanları olan Arap ve Fars sömürgecileriyle ortak operasyonlar
yapmadı kardeşlerine karşı. Oysa 1983 yılında Öcalan, Şam’a davet ettiği Mesut
Barzani ile anlaşma yaptı ve KDP’nin içerisinde yer aldığı Demokratik Vatan
Cephesi’nin YNK ile savaşının sonlandırılması için 1986 yılına kadar çaba
gösterdi. Bu arada 11 PKK kadrosu da YNK ve YNK yanlısı aşiretler tarafından
katlediliyordu. 1983 yılındaki “bırakuji”den
sonra 2. bırakuji de 1992 yılında KDP-YNK-Türk devleti işbirliği sonucu
yaşandı. Sonuçları Kürtler açısından tam bir felaket oldu. Yüzlerce gerilla,
yüzlerce peşmerge bu savaşta Türk devletinin basıncı sonucu birbiriyle çatışmak
durumunda kalarak hayatını kaybetti. Bir o kadar da yaralandı. İşin korkunç
tarafı, PKK, esir aldığı peşmergeleri asla Saddam rejimine teslim etmedi, ama “Güneyli
kardeşler” onlarca yaralı ve sağ gerillayı Türk karakollarına teslim ettiler. Ta
ki PKK’nin Güney’den sökülemeyeceği anlaşılıncaya kadar… Şükür ki bugün özgür
topraklarda bu tip çatışmalar yok ve artık ulusal kongrenin kapısında olduğumuz
dönemlerden geçiyoruz. 2.özgür vatanda(Batı
Kürdistan) ise geçmişin bu tip
çatışmalarından asla ders almadığı anlaşılan Suriye KDP’si ve onun etrafındaki
Mustafa Cimo grubu hala iç karışıklıkları açık bir iç savaşa kanalize etme
derdinde. Ne yazık ki Kuzey’de kendilerine “milliyetçi” diyen bazı kesimlerce
savunuluyor.
PKK’nin
ittifak anlayışı:
PKK, 1990’lara
kadar hiçbir grupla doğrudan ittifak yapmamıştır. Zaten örgütün kuruluşundan
itibaren birçok Türkiye ve Kürdistan solu açık cephe almıştır PKK’ye; hatta
bazı gruplar PKK’ye karşı savaş da açmıştır. Ama kendileri yenilmiştir. Bunlardan
KUK (RNK) 1986 yılına kadar bu düşmanlığını Güney’de KDP’ye yaslanarak devam ettirmiş
sonra tasfiye olmuştur. 1989 yılındaki seçimlerde SHP ile işbirliği yaparak
meclise giren DEP’li vekiller ise PKK’nin kontrolü dışında yasal siyasi
hareketi başlatmış, daha sonra PKK’nin gelişen mücadelesi karşısında ondan
destek almak durumunda kalmışlardır. Bu destek giderek PKK/ERNK-HADEP ilişkisi
içerisinde ulusal cephe dinamiği kazanmıştır. PKK’nin 1990’lı yıllarda Türkiye
soluyla Dersim’de yaşadığı macera da ilginçtir. TKP/ML ve Dev-Sol/ silahlı
propaganda birlikleri, TDKP gerillalarının ortak mücadele çağrısına PKK, “Dönem ikili iktidar ve Halk İktidarı”
dönemi olduğu için bu örgütlerden itaat istemiş, Kürdistan’da misafir
olduklarını hatırlatmış ARGK’nin (PKK’nin HPG’den önceki askeri gücü) direktifleri
doğrultusunda hareket alanlarını kullanmalarını istemiş, daha sonra da bu
örgütlerle silahlı çatışmalara girmiştir. PKK, kendi insiyatifi dışında oluşan herhangi bir
ittifaka sıcak bakmadı hiç. Ancak kendi kurumlarının hakim olduğu dönemlerde diğer
gruplara “güç birliği, seçim ittifakı, ortak mücadele” çağrısı yapar. PKK’nin ittifak siyasetinin
temel esprisi budur. Bugün PKK’nin epistemolojisine yöneltilen eleştirileri onun ittifak
anlayışına yöneltip onun “milli
kurtuluşçu” olmadığını iddia etmek ise 1992 yılı Shov TV tarzı
propagandadan ibarettir. ( Bu dönemde
birileri Shov TV’ye çıkarak Öcalan’ın Kürtçe bilmediğini bile iddia etmiştir. İlginçtir
bunu söyleyenler aynı dönem Beka vadisine giderek Kürtçe Öcalan’dan 2 saat brifing
almışlardır. ) KDP’nin siyasi tarihi Irak soluyla ittifak yapmaktan harap düşmüştür. Üstelik
bu ittifakla beraber YNK ile büyük
çatışmalar yaşamıştır. Yüzlerce peşmerge hayatını kaybetmiştir. Aynı şekilde
YNK de Irak ve Suriye soluyla ittifak yapmıştır. Seçim ittifakları, TR soluyla
Türkiye halkının devlete olan itaatini kırma girişimlerini, küresel koşulların
gerektirdiği bazı girişimleri “milliyetçi” ideolojiyle hiçleştirmek ise basit
bir kurnazlık ve ahlaksızlık. Eğer TR solu bu ittifaktan güçlü bir
isyancı-muhalefet çıkaramazsa ona da yol verilir. Daha sonuç alıcı bazı girişimler denenir.
1988'de YNK ve PKK arasında imzalanan protokol
1983 yılında Öcalan ve Mesut Barzani arasında Şam'da imzalanan anlaşma. 1986'ya kadar devam etti.
Bu belgeler, Faysal Dağlı'nın "Kürtlerin İç Savaşı" adlı kitabından alınmıştır.
Bu belgeler, Faysal Dağlı'nın "Kürtlerin İç Savaşı" adlı kitabından alınmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder