Social Icons

.

Pages

31 Ocak 2011

Politik Sanat 2

      Kültür ve sanat alanında da mevcut hegemonya, toplumu yine kendi diliyle yapay iki kutba ayrıştırmayı bildi. Tüm bu ayrışmaların, bu tartışmaların yapay bir sanat-iktidar tartışması olduğunu söylemek için ansiklopedist olmak gerekmiyor.
      Her ideoloji, mutlaka kendisini yansıtan birtakım sanat ve kültür imajlarına ihtiyaç duyar. Bu genellemeyi yaptığımız an, “Her artistik imaj ya da her sanatsal ifade mutlaka açık ya da gizil ideolojik nesne ya da subje taşır.” tespitini de kabul etmiş oluruz. Bence doğrusu bu. Çünkü itirazlara rağmen şunu söylemeliyim, bireyin bilincini belirleyen şey bireyin içinde yaşadığı süreçlerin tümüdür.  Yani bireyin maddi, seksüel, politik, sosyolojik ve kültürel yaşantıları onun bilincini belirler. Buradan da anlaşılacağı gibi bireyin tüm yaşantıları ait olduğu tüm toplumsal koşullarla doğrudan bağlantıldıır ve bireyin kendisi açısından “hayatın anlamı” toplumsal koşullarda gördüğü değerle ilgilidir. Bundan sonrasını Plehanov’un bir makalesinden alıntılayalım.
Yeryüzünde pekçok insan 1789 ilkelerine itiraz etmek şöyle dursun, bu ilkeleri bilmez bile… Avrupa ekolünden gelmiş bir Hotanto’ya bu ilkeler hakkında ne düşündüğünü sorunuz, onun ömründe bu ilkelerden hiç söz etmediği görülecektir. O, yalnız 1789 ilkelerinden değil “Milos Venüsü”nün varlığından da habersizdir.  O eğer, bu eşsiz heykeli görseydi kuşkusuz mükemmelliğine itiraz ederdi. Milos Venüsü beyaz ırkın ancak bir kısmı için şüphe götürmez bir çekicilik taşır.  Milos Venüsü, beyaz ırkın bir kesimi için gerçekten de 1789 ilkelerinden daha az itiraz görür. (Turgenyev de aynı şeyi söylemiştir) Bu durumun nedeni basit: Çünkü 1789 ilkeleri beyaz ırkın ancak belirli bir gelişme evresine –feodalizme karşı mücadele dönemi- tekabül eden ilişkilerin ifadesi olduğu halde, milos Venüsü bu gelişmenin birçok evresine tekabül eden bir kadın güzelliği idealini temsil eder. Hristiyanların da kendilerine mahsus ideal kadın güzelliği vardır. Bu idealleri bizans tasvirlerinde bulabiliriz. Bu açıdan bakıldığında Milos Venüsü’nün güzelliğine itiraz ettikleri kadar diğer bütün venüslerin güzelliğine itiraz ediyorlardı. Bunlar, dişi şeytanlar adını verdikleri bu heykelleri gördükleri yerde imha ediyorlardı. Derken, bir zaman geldi ki Antik çağın dişi şeytanları tekrar bu beyaz ırkın hoşuna gitmeye başladı. Bu değişiklik tam 1789 yılındaki karmaşa dönemine denk geldi. Güzel insan kavramı böylece tüm gelişmesini Antik çağın bu dişi şeytanlarına borçludur.” Yani Turgenyev , 1789 süreci  (öncesi sonrası) bir anlamda toplumsal koşulların etkisiyle bir sanat eserine nasıl davranılması gerektiğini öğretti, der.
Hotanto: Tarih öncesinden kalmış insan, Afrika’da en ilkel boy olarak da bilinir.
Milos Venüsü: Venus de Milo 203 cm yüksekliğinde ve mermerden yapılmıştır. Antik heykel 1820 yılında Yunanistan'ın Milos Adası'nda bulunmuştur. XVIII. Louis (19. yy. Fransız Kralı) heykeli Fransa'ya getirtmiştir ve Venus de Milo adlı şaheser günümüzde hâlâ Louvre'da sergilenmektedir. (Wikipedia)
Heykel ve ucubelik üzerine kısa notlar.


Hiç yorum yok:

self determinasyon,öz yönetim

20. Yüzyılda uluslararası hukukun en önemli kavramlarından birisi haline gelen selfdeterminasyon, dünya toplumunda yeni bir yapılanma ve tanımlama süreci başlatmıştır. Kavram, günümüz dünyasının siyasi haritasının belirlenişi ve bundan sonra geçirmesi muhtemel değişikliklere ilişkin olarak sıkça söz konusu olmaktadır. Önceleri siyasi bir ilke olduğu düşünülen self-determinasyon kavramı hem BM 1966 İkiz Sözleşmeleri, hem BM Genel Kurul Kararları hem de uluslararası hukukun diğer aktörlerinin kararlarıyla hukuki bir hak haline dönüşmüştür. İlk ifade edilmeye başlandığı dönemlerde sadece sömürge yönetimi altındaki halklara tanınması öngörülürken Yüzyılın sonlarında Sovyetler Birliğindeki federe cumhuriyetlerin de selfdeterminasyon hakkından yararlanarak ayrıldıkları görülmüştür

öz yönetimin gerekçesi

Self-determinasyon fikrinin gelişmesine 20. yüzyılda bir taraftan Sovyetler Birliği’nin kurucusu olan Vlademir I. Lenin, diğer taraftan Birleşik Devletlerin Birinci Dünya Savaşı sırasında başkanı olan Woodrow Wilson katkıda bulunmuştur. Lenin eserlerinde “ulusların Self-determinasyon hakkı” kavramınıortaya koymuş, bir ülkenin veya yerin ilhakının “bir ulusun Self-determinasyon hakkının ihlali” olacağını belirtmiştir. Bunun yanında Lenin, self determinasyonun ayrılmayı da kapsamakta olduğunu belirtmiştir. Hatta ilkenin uygulanma yöntemlerinden birincisi bu yoldu.Wilson ise arasında “Selfdeterminasyon” kelimesi tam olarak geçmese de altı tanesi Self-determinasyon ile ilgili 14 ilke ilan etmiştir. Konuşmalarında savaştan yenik çıkan milletlerin, küçük milletlerin ve sömürge altındaki halkların da kaderini tayin hakkı olduğunu ifade ederek, bundan böyle uluslararası sistemin güç dengesine değil, etnik kaderini tayin ilkesine dayandırılması gerektiğini vurgulamıştır.

Pages

öz yönetimin tarihi

Kavramın ilk kullanımı 1581 yılında Hollanda’nın İspanyol krallarının kendilerine karşı zulüm yaptıkları gerekçesiyle İspanya’dan bağımsızlığını ilan etmesiyle olmuşsa da 18. yüzyılın ikinci yarısına yani 1776 tarihli Amerikan Bağımsızlık Bildirgesi ve 1789 tarihli Fransız İnsan ve Vatandaşlık Hakları Beyannamesine kadar bir gelişme gösterememiştir. 1776 tarihli Amerikan Bağımsızlık Bildirgesi ile Amerikan halkı dış bir yönetim, yani İngiltere tarafından idare edilmeye razı olmayacağını bildirmişlerdir. Bunun sonucu olarak ulusal self-determinasyon talebiyle ortaya çıkan ilk sömürge halkı olmuşlardır.