Uzun uzadıya Altan’ın kirli bir savaş karşısındaki düşüncelerini, davranışlarını, ruh halini analiz etmeyeceğim. http://www.duzceyerelhaber.com/kose-yazi.asp?id=2658&ahmet_altan-tehlike_ bu linkteki yazısında yeni dönemde olası kirli bir savaş karşısındaki tavrını adlandırmamız için veriler yeterli. Altan, Silvan olayından sonra “şeytanlaştırılmış” bir gücü suçlamanın kolaycılığına kaçmış. Bu, en değme Türk entelektüelinin çöpe atılması gereken tavrıdır.
Avrupa aydınlanmacılığından önce Amerika’da kolonilerin özgürlük mücadelesi, kurumsal sömürgeci baskıya karşı bazı temel hak ve özgürlükleri talep ediyordu. 18.yüzyılın ikinci yarısından sonra aydınların önderliğinde kolonilerce kaleme alınan Virgina Haklar Bildirgesi ve ardından yayınlanan Bağımsızlık Bildirgesi’nin girişi şöyle başlıyordu: “Bütün insanlar eşit yaratılmıştır; Tanrı, her insana elinden alınamayacak bazı haklar bağışlamıştır. Bu haklar kimse tarafından gasp edilemez…” Bunu İngiliz sömürgeciliğiyle Türk devletinin bugünkü pozisyonunu eşitlemek adına yazmadım. Daha çok günümüz Türk aydınlarının “doğal haklar” karşısındaki tavrına ayna tutmak için alıntıyı yaptım. Kürtlerin doğal haklarının ne olduğunu Altan ve ekibine hatırlatmaya gerek yok. İsmail Beşikçi’nin öteden beri yazdığı sosyoloji ve siyaset makaleleri önemli envanterlerdir. Kürdistan’ın “sömürge bile olmayan” statüsü, Kürtlerin gasp edilen “doğal haklarını” talep etmelerinde herhangi bir yöntemi meşru kılar.
J.P. Sartre, Jeanson’ın Cezayirli direnişçilere yardım etmesinden ötürü yargılanmasına şöyle karşılık vermiştir: “ Bu savaşı yargılıyorsunuz, ama hala Cezayir direnişçileriyle dayanışma cesaretini gösteremiyorsunuz.” Bu ünlü sözünden sonra Fransa’da ne mi oldu? Emekli askerler “Sartre’yi kurşuna dizin” şiarıyla yürüdü. Fransız solcuları, Fransız milliyetçi liberalleri Sartre’yi hain olmakla suçladılar. O, bu defa “Koloniyal her baskı karşısında devlete ihanet etmenin ve kamulaştırılmış milli değerleri reddetmenin meşru olduğunu” açıkladı. Andre Breton da “reddini” açıkladı. Breton, Fransız sağ ve sol aydınlarını “düşünce polisleri” olmakla nitelemiş haklı olarak. 121’ler Bildirgesi olarak tarihe geçen bildirgedeki temel tez: “"Ordunun kapalı ve açık bir şekilde demokratik kurumlara karşı başkaldırdığı, gücünü ırkçı bir egemenlik aracı olarak kullandığı bazı durumlarda reddetmek ve "ihanet" kutsal bir görevdir" Yine manifestonun bu cümlesi de Altangillere ciddi bir eleştiri olarak sunulabilir: “Aslında kendi içinde temel bir kötüyü esas alıp tüm kurumsal devlet baskısını meşru göstermenin hiçbir inandırıcı yanı yoktur. Fransa’nın bütün vatandaşları insanlığın ve dolayısıyla Cezayirlilerin temel talepleri karşısında onurlu bir tavır sergilemelidir.”
Merak edenler için manifestonun tamamı ve imzalayan 121 kişinin listesi http://www.marxists.org/history/france/algerian-war/1960/manifesto-121.htm dedir.
PKK’yi ülkenin temel kötülüklerinin öznesi göstermekten vaz geçmek gerekmez mi artık, bir halkın dolayısıyla bireylerin doğuştan kazandığı temel hak ve özgürlükleri devlete, siyasi iktidara, faşist sürüye hatırlatmak gerekmez mi ?
1 yorum:
bole yorumlar cok olsun istiyorum.
Yorum Gönder