Social Icons

.

Pages

11 Eylül 2012

Özet Geçiyorum


   Aysel Tuğluk’un çantası çakma çıktı diye sahiden üzüldüm. Kürtlerin kolektif kültür ve siyasi hakları için bunca mücadele eden, Beton Mustafa’nın, Erdoğan’ın, sömürgeci yargının, onun polisinin, savcısının, gazetecisinin kılıcının başının önünde sallandığı halde buna aldırış etmeyen bir kadın, bir insan Tuğluk… Sağcısıyla, solcusuyla, dindarıyla, liberaliyle bunu dert edecek binlerce beyinsiz çıkacaktır. Aslında gülünç ama böyle uyduruk, iki arada bir derede kalmış eşeklerin yaşadığı travmayı yaşayan bu sömürgeci haydutların egemen ahlakının hücumuna uğrayan Tuğluk’un politik konumu sanırım nezdimizde daha sağlamlaşıyor, sağlamlaşmalıdır. Kürtler yoksul, Kürtler sahiden yoksulluğu da iliklerine kadar yaşıyorlar. Ama bu sömürgeci haydutların unuttuğu bir şey var. Kürt siyasi hareketi Kürtlere bir başkasının bağının, bahçesinin, tarlasının; giysisinin, bileziğinin, saçlarının zenginliğini dert etmemeleri gerektiği fikrini aşıladı. Sizin Tuğluk’a layık görmediğiniz o LV çanta değil belki, ama Geverliler altından, mücevherden işlenmiş çantayı Tuğluk’a layık görürler. Sanırım Politikart dergisinden S. Biyani diye bir arkadaş yazmıştı; "Kürt hareketine aktif katılan militanlardan mekap giyen de var, Adidas giyen de...  Yırtık çoraplardan parmaklarını gizleyecek derecede utangacı da var, pahalı bir saati gösteren de…" Tam da Kürt sorununun sınıfsal boyutunu gösteren ayrıntılar…
Hani durumum olsa Tuğluk’a o çantadan daha iyisi var mı bilmiyorum- ama mutlaka hediye etmeyi düşünüyorum.  Çanta artık politik bir unsurdur.  KCK soruşturmalarındaki yeri ne olacak, bunu da kestiremiyorum; ama o çantanın protokolünde Tuğluk’un siyasi kimliği ojesinden önce geldiği kesin…
  Nazi Dallamaları
 Seçimlerde, sokakta, Şemdinli dağlarında yenemedikleri Ertuğrul Kürkçü’yü şimdi plajda yenmeye çalışıyorlar. İnsanların geri, yerleşik duygularını okşayarak bir de… Kürkçü tatil yapmış, sevgilisi varmış, sevişmiş, yaşlı bedene sahipmiş… Şahsen Kürkçü ile Bianet Forum’da karşılaşma imkanı bulmuştum. Benim de dahil olduğum bir tartışmada Kürkçü hala toy delikanlılar kadar öfkeliydi. En keskinlerimizi bile kendisinden utandıracak kadar öfkeli… Bir o kadar olgunlaşmış,  sosyalizmi artık teorik şablonlara değil, insan ihtiyaçlarına, insan özgürlüğüne dayalı yorumlayanlardan… Tuğluk’a bir çantayı çok gören haydutlar Kürkçü’ye tatil yapmayı, sevişmeyi, plajda güneşlenmeyi fazla görmüşler. Sahi siz kim oluyorsunuz? Ahlaklı yurttaşlar mı? Mesela camilerde elleriniz Allah’a duaya kalktığında  yan tarafınızda namaz kılan Ahmet’in ertesi günkü gelirini nasıl tasfiye edeceğiniz için yalvaran, yakaran  cemaatin içindeki birkaç “ahlaklı çakal” mısınız? Zayıf olan doğayı, insanı; işçiyi, kadını mülkiyetinize geçiren ahlaklı kurtlar mı oluyorsunuz? Elinize her fırsat geçtiğinde  Kürt dağlarında insan cesedi arayıp ondan lime lime et koparan kartal, karga, ayı, çakal gibi bilumum ahlaklı hayvanlardan mısınız?    
   Neci oluyorsunuz bayım?
   Tüm sığınaklarını, korunaklı yer altı barınaklarını başına yığdıklarında sahip olduğu tüm varlığını ve   çocuklarını bile zehirleyen Magdelana Gobbels’in Türk versiyonları mısınız? En ahlaklınız oydu bu arada… Çocuklarının komünist ve liberal fikirlerin yaygın olduğu dünyada yaşaması fikri kadın Gobbels’i çileden çıkarıyordu. Bu, ona yapılacak en büyük hakaretti. Bence siz de şimdiden zehirlemeye başlayın yakınlarınızı, çocuklarınınız, çevrenizi, kedilerinizi, köpeklerinizi… Kaybedeceğiniz bir savaşın içindesiniz… Magdalena kadar ahlak bekliyorum şahsen sizden…
   Bayrağa selam vermedi diye uçan kuşu vuran ahlaklı avcılar mısınız? Tüfeklerinizin tutukluluk yapacağı günü dört gözle bekliyor olacağız bayım…
   Bu, uyduruk ahlakın yenileri değilsiniz. Sizden öncekiler hep kaybettiler. Sizi de o tatlı son bekliyor olacak. “Başkalarının hayatlarından” edindiğiniz servetlerinizi, kalemlerinizi, siyasetinizi kaldırım ortasına yıkacaklar. Üstüne de o ahlaklı bedeninizi bir nesneymişçesine  atacaklar.
    Ahlakın sizin için başkasını  kapı önünü kirletip sonra da işaret parmağınızla o başkasını göstermek olduğunu biliyoruz. unuttuğunuz şey, siz işaret parmağınızla o başkasını işaret ederken diğer üç parmağınızın sizi işaret ettiği…

4 yorum:

Adsız dedi ki...

nefes gibi kalawyene zewal gelmesin

Yıkıcı Tutku dedi ki...

Tşkr. ediyorum adsız okuyucu

VAN BELEDİYESİ dedi ki...

Hani bir kitap uzunluğunda olsa bile bitirmeden kalkmazdım. Spas ji bo nivisa te.. Adnan

VAN BELEDİYESİ dedi ki...

Hani bir kitap uzunluğunda olsa bile bitirmeden kalkmazdım. Spas ji bo nivisa te.. Adnan

self determinasyon,öz yönetim

20. Yüzyılda uluslararası hukukun en önemli kavramlarından birisi haline gelen selfdeterminasyon, dünya toplumunda yeni bir yapılanma ve tanımlama süreci başlatmıştır. Kavram, günümüz dünyasının siyasi haritasının belirlenişi ve bundan sonra geçirmesi muhtemel değişikliklere ilişkin olarak sıkça söz konusu olmaktadır. Önceleri siyasi bir ilke olduğu düşünülen self-determinasyon kavramı hem BM 1966 İkiz Sözleşmeleri, hem BM Genel Kurul Kararları hem de uluslararası hukukun diğer aktörlerinin kararlarıyla hukuki bir hak haline dönüşmüştür. İlk ifade edilmeye başlandığı dönemlerde sadece sömürge yönetimi altındaki halklara tanınması öngörülürken Yüzyılın sonlarında Sovyetler Birliğindeki federe cumhuriyetlerin de selfdeterminasyon hakkından yararlanarak ayrıldıkları görülmüştür

öz yönetimin gerekçesi

Self-determinasyon fikrinin gelişmesine 20. yüzyılda bir taraftan Sovyetler Birliği’nin kurucusu olan Vlademir I. Lenin, diğer taraftan Birleşik Devletlerin Birinci Dünya Savaşı sırasında başkanı olan Woodrow Wilson katkıda bulunmuştur. Lenin eserlerinde “ulusların Self-determinasyon hakkı” kavramınıortaya koymuş, bir ülkenin veya yerin ilhakının “bir ulusun Self-determinasyon hakkının ihlali” olacağını belirtmiştir. Bunun yanında Lenin, self determinasyonun ayrılmayı da kapsamakta olduğunu belirtmiştir. Hatta ilkenin uygulanma yöntemlerinden birincisi bu yoldu.Wilson ise arasında “Selfdeterminasyon” kelimesi tam olarak geçmese de altı tanesi Self-determinasyon ile ilgili 14 ilke ilan etmiştir. Konuşmalarında savaştan yenik çıkan milletlerin, küçük milletlerin ve sömürge altındaki halkların da kaderini tayin hakkı olduğunu ifade ederek, bundan böyle uluslararası sistemin güç dengesine değil, etnik kaderini tayin ilkesine dayandırılması gerektiğini vurgulamıştır.

Pages

öz yönetimin tarihi

Kavramın ilk kullanımı 1581 yılında Hollanda’nın İspanyol krallarının kendilerine karşı zulüm yaptıkları gerekçesiyle İspanya’dan bağımsızlığını ilan etmesiyle olmuşsa da 18. yüzyılın ikinci yarısına yani 1776 tarihli Amerikan Bağımsızlık Bildirgesi ve 1789 tarihli Fransız İnsan ve Vatandaşlık Hakları Beyannamesine kadar bir gelişme gösterememiştir. 1776 tarihli Amerikan Bağımsızlık Bildirgesi ile Amerikan halkı dış bir yönetim, yani İngiltere tarafından idare edilmeye razı olmayacağını bildirmişlerdir. Bunun sonucu olarak ulusal self-determinasyon talebiyle ortaya çıkan ilk sömürge halkı olmuşlardır.