Social Icons

.

Pages

5 Haziran 2013

Norveç Teorisi ve Rekdal’ın Berkecan ve Pelinsu’yu direnişe götürme hikayesi

Bilderberg ve CFR’nin ülkede yaşanan felaketin sorumlusu olduğuna inananlar olmasına rağmen, aynı tipler, bunu da yetersiz görür daha başka aktörlerle teorilerini tamamlarlar. İlk akla gelen “aktörler” İsrail, ABD, Rusyave  Hollanda... Bunların yanı sıra   Suriye ve İran da eklemlendi. Hollanda’yı neden eklediklerini bilmiyorum, belki de Bilderberg otelinin orda olması olayı kızıştırmıştır. Halbuki bu teoriye inanan aynı yaratıklar  ülkenin sosyo-kültürel analizini yaparken “sosyal, kültürel bozulmanın” gerekçelerini saydıklarında benim aklıma Hollanda’nın yılda en az 30 defa falan büyük isyanlarla çalkalanması gerektiği düşüyor. Uyuşturucu, alkol, seks kadar komünist, liberal, muhafazakar, anarşist fikirler falan hep serbest. Millet istediği zaman gösteri yapıyor istediği zaman sevişiyor. Belki de ülkenin yarısı başbakanın adını bile bilmiyordur.  Yazık değil mi Hollanda’yı göt fikirlerinize alet ediyorsunuz… (bu arada siyasi analiz yaparken 2 cümlenin birinde aktör sözcüğünü kullananın beynini sikiyim, affedersiniz) İsrail, çevresindeki düşmanlar yüzünden 50 yıldır zaten gün yüzü görmüyor, zaten bir dönem trans bir şarkıcı da göndermişlerdi Örevizyon’a… Ben aslında Malta, San Marino, Lüksemburg, Andorra, Faroe Adaları’ndan şüpheleniyorum.  Milli maçlarda Türkiye’ye her yenildiklerinde bir iki ajan bıraktılar İstanbul’a falan… Her yıl turist getirttiler, çoğaldılar… Ama bunları da asıl yönlendiren Norveç’tir,  Norveç gazeteleri, Erdoğan’a diktatör demiş dün… Rekdal’ın bir dönem Trabzonspor’a neden transfer ettirilmediği de böylece açığa çıkıyor. Bildirberg kurulu Norveç’i etkisiz kılmak istedi. İsyancılar boşuna duvarlara, “Çare Drogba” yazmadılar. Bunlar hep isyancıların Rekdal’ı unutmalarından… (Geniş bilgi için Google’ye Rekdal’ın Trabzonspor’a transferi yazmanız yeterli)
 

 Mustafa Kemal’in Askerleri meselesi:
Bana beş sayfalık bir “hıyar” teorisi yaz deseler aklıma ilk gelecek konu, bu askerlik olacaktır. Ama bu Berkecan isyanı buna gerek kalmaksızın kendi  iç dinamiklerinden tek kareyle tüm mevzuyu özetledi. Lenin’in tüm devrimci tezlerini de sikip attı kısaca…

 Tam Bağımsız Türkiye teorisi:
Bu teoriyi bu pratik içinde geliştiren Berkecan, bence Das Kapital’in 2013 versiyonunu da yazabilir. Şartlar falan hep hazır.

Hiç yorum yok:

self determinasyon,öz yönetim

20. Yüzyılda uluslararası hukukun en önemli kavramlarından birisi haline gelen selfdeterminasyon, dünya toplumunda yeni bir yapılanma ve tanımlama süreci başlatmıştır. Kavram, günümüz dünyasının siyasi haritasının belirlenişi ve bundan sonra geçirmesi muhtemel değişikliklere ilişkin olarak sıkça söz konusu olmaktadır. Önceleri siyasi bir ilke olduğu düşünülen self-determinasyon kavramı hem BM 1966 İkiz Sözleşmeleri, hem BM Genel Kurul Kararları hem de uluslararası hukukun diğer aktörlerinin kararlarıyla hukuki bir hak haline dönüşmüştür. İlk ifade edilmeye başlandığı dönemlerde sadece sömürge yönetimi altındaki halklara tanınması öngörülürken Yüzyılın sonlarında Sovyetler Birliğindeki federe cumhuriyetlerin de selfdeterminasyon hakkından yararlanarak ayrıldıkları görülmüştür

öz yönetimin gerekçesi

Self-determinasyon fikrinin gelişmesine 20. yüzyılda bir taraftan Sovyetler Birliği’nin kurucusu olan Vlademir I. Lenin, diğer taraftan Birleşik Devletlerin Birinci Dünya Savaşı sırasında başkanı olan Woodrow Wilson katkıda bulunmuştur. Lenin eserlerinde “ulusların Self-determinasyon hakkı” kavramınıortaya koymuş, bir ülkenin veya yerin ilhakının “bir ulusun Self-determinasyon hakkının ihlali” olacağını belirtmiştir. Bunun yanında Lenin, self determinasyonun ayrılmayı da kapsamakta olduğunu belirtmiştir. Hatta ilkenin uygulanma yöntemlerinden birincisi bu yoldu.Wilson ise arasında “Selfdeterminasyon” kelimesi tam olarak geçmese de altı tanesi Self-determinasyon ile ilgili 14 ilke ilan etmiştir. Konuşmalarında savaştan yenik çıkan milletlerin, küçük milletlerin ve sömürge altındaki halkların da kaderini tayin hakkı olduğunu ifade ederek, bundan böyle uluslararası sistemin güç dengesine değil, etnik kaderini tayin ilkesine dayandırılması gerektiğini vurgulamıştır.

Pages

öz yönetimin tarihi

Kavramın ilk kullanımı 1581 yılında Hollanda’nın İspanyol krallarının kendilerine karşı zulüm yaptıkları gerekçesiyle İspanya’dan bağımsızlığını ilan etmesiyle olmuşsa da 18. yüzyılın ikinci yarısına yani 1776 tarihli Amerikan Bağımsızlık Bildirgesi ve 1789 tarihli Fransız İnsan ve Vatandaşlık Hakları Beyannamesine kadar bir gelişme gösterememiştir. 1776 tarihli Amerikan Bağımsızlık Bildirgesi ile Amerikan halkı dış bir yönetim, yani İngiltere tarafından idare edilmeye razı olmayacağını bildirmişlerdir. Bunun sonucu olarak ulusal self-determinasyon talebiyle ortaya çıkan ilk sömürge halkı olmuşlardır.