Social Icons

.

Pages

19 Temmuz 2011

Sen de Okumamışsın be Kardeşim

    Bugünkü yazıyı da http://haber.gazetevatan.com/Haber/389295/1/Gundem şurada yer alan hilkat garibesi düşüncelere ayıralım.
Yazının birinci bölümünde aklı sıra Türklere vermiş ayarı ama ikinci bölümünde devletin askeri ve sivil faşist odaklarının ne kadar gerzekçe teorisi varsa hepsini sıralamış.
      Tönbekici’ye göre Kürtler kanını, canını sömüren bu düzene sessiz kalıyormuş, bu kadın eğer Kenya’da petrol şirketlerinin şatolarında yaşamıyorsa Kürtlerin tam da bu sömürü düzeniyle 40 yıldır kavgalı olduğunu bilmelidir. (Potomyalı Meletos sanırım son günlerde en fazla bu 3.sınıf düşünme biçimine sahip tipleri ikna etmiş. Devlet gücüyle BDP gücünü eşitlemede…)  Yine bu petrol şirketlerinin şımarık Lady’si görünümlü hanım kızımıza göre Kürtler vergi vermiyormuş, vermemekte direniyormuş. İşin burasına esaslı bir küfür savurmak istiyorum da dilim varmıyor. Perinçekçi, Gökçe Fıratçı akıl tutulmasının yeni dönem versiyonu; salakça, akılsızca, düşüncesizce… Vergi kaçaklarını araştırsaydı bu sonuca varmazdı. Türk Solu’ndan aşırma faşist tezleri, tartışmaya açmak bile zaman kaybı. Kürtler akil adamlarını susturuyormuş güya bu burnu çenesine düşmüş “fikir, analiz” yoksulu kadına göre. Burnu çenesine düşmeseydi 3000 akil Kürt insanının hapiste olduğunu anlardı. Bunların önemli bir bölümünün de BDP’nin seçilmiş siyasileri olduğunu… Acaba Mutlu Hanım, hangi kitapları okudu? Nutuk, İlmihal Risale?..
    “Daha ne kadar bu ülkenin “yabancısı”, “uzağı” “düşmanı” “uyuşturucu kaçakçısı” “insan taciri” “mafya babası” “ölüm makinesi” “teröristi” olacaksın?” Bu faşist tezler, hanım kızımızın sadece beynine değil aynı zamanda  ruhuna, ciğerine, midesine velhasıl-ı kelam her bir yerine işlemiş. Böyle bir öğrencim olsa “eğitilemez” şerhiyle öğretmenliğinden çekilirim.
     Evet, küçük kadın general Mutlu Hanım, sen kıyı bölgelerde epilasyon merkezlerinde dedikodu yaparken Kürtler bu dünyaya Hakkari’den, Viranşehir’den, Yüksekova’dan komünal altyapılar sundula Evet, küçük kadın general Mutlu Hanım, sen Nişantaşı’nda kaldırımları “şak şak” şakırdatırken yüksek topuk serçe misali Kürt çocuklar her gün kendilerine tatlı diye yedirilmek istenen marşlar, nutuklar, hitabelere karşı atıyorlar o taşları. Günün birinde kitaplarından Şeyh Sait’in gerici, Seyit Rıza’nın eşkıya olduğuna dair kötücül masalları kaldırırsan o taş atan eller sana bir miktar gül sunacaktır. Sen kokusunu alır mısın bilmem ama onların elinde taş izi yerine bir miktar gül kokusu kalacaktır.
       Evet, küçük kadın general Mutlu Hanım, biz Sırrı Süreya Önder’e yerimize meclis fantezileri yaşasın diye seçmedik, bence siz yanlış tercih yaptınız. Biz, aynı zamanda “Demokratik talepler karşılanmayana kadar o meclisin yüzyıllık günahlarına ortak olmamalısınız.” şerhiyle oy verdik.
     Şimdi sakin olunuz ve burnunuzu karıştırır gibi yazdığınız o yazıyı bir kez daha gözden geçiriniz, bakınız, o yazıda Alman kadınlarının 1928 yılında “milli anne, milli öğretmen, milli gazeteci, milli emlakçı” kibriyle yanıp tutuşan davranışları var. Hoş, bir süre sonra o kibri burnunda milli kadınların dünyası da yerle bir oldu ya onu    saymıyorum…
     O halde Hasan Cemal'i bırakınız Mutlu Hanım, Zweig'i, Galeano'yu falan az okuyunuz. 

2 yorum:

Adsız dedi ki...

Tamamına katılıyorum usta.evet Kürt halkının çektiği acılar karşısında bu türden yazılar 10 galiz küfür etkisi yaratıyor insanda haklısın ama mutedil olmakta fayda vardır. Uslup biraz ağır olmuş.Bu yazının ikinci kısmını yazacak gazeteci çok ama birinci kısmını yazacak gazeteci az.Nuray Mert bugünkü pozisyonuna gelmesi için az zaman geçmedi.

Adsız dedi ki...

Bu abladan çok güzel bir magazin habercisi olabilir. Malzeme bulamazsa kendi kendini bile magazin malzemesi yapabilir, o derece yani. :)

self determinasyon,öz yönetim

20. Yüzyılda uluslararası hukukun en önemli kavramlarından birisi haline gelen selfdeterminasyon, dünya toplumunda yeni bir yapılanma ve tanımlama süreci başlatmıştır. Kavram, günümüz dünyasının siyasi haritasının belirlenişi ve bundan sonra geçirmesi muhtemel değişikliklere ilişkin olarak sıkça söz konusu olmaktadır. Önceleri siyasi bir ilke olduğu düşünülen self-determinasyon kavramı hem BM 1966 İkiz Sözleşmeleri, hem BM Genel Kurul Kararları hem de uluslararası hukukun diğer aktörlerinin kararlarıyla hukuki bir hak haline dönüşmüştür. İlk ifade edilmeye başlandığı dönemlerde sadece sömürge yönetimi altındaki halklara tanınması öngörülürken Yüzyılın sonlarında Sovyetler Birliğindeki federe cumhuriyetlerin de selfdeterminasyon hakkından yararlanarak ayrıldıkları görülmüştür

öz yönetimin gerekçesi

Self-determinasyon fikrinin gelişmesine 20. yüzyılda bir taraftan Sovyetler Birliği’nin kurucusu olan Vlademir I. Lenin, diğer taraftan Birleşik Devletlerin Birinci Dünya Savaşı sırasında başkanı olan Woodrow Wilson katkıda bulunmuştur. Lenin eserlerinde “ulusların Self-determinasyon hakkı” kavramınıortaya koymuş, bir ülkenin veya yerin ilhakının “bir ulusun Self-determinasyon hakkının ihlali” olacağını belirtmiştir. Bunun yanında Lenin, self determinasyonun ayrılmayı da kapsamakta olduğunu belirtmiştir. Hatta ilkenin uygulanma yöntemlerinden birincisi bu yoldu.Wilson ise arasında “Selfdeterminasyon” kelimesi tam olarak geçmese de altı tanesi Self-determinasyon ile ilgili 14 ilke ilan etmiştir. Konuşmalarında savaştan yenik çıkan milletlerin, küçük milletlerin ve sömürge altındaki halkların da kaderini tayin hakkı olduğunu ifade ederek, bundan böyle uluslararası sistemin güç dengesine değil, etnik kaderini tayin ilkesine dayandırılması gerektiğini vurgulamıştır.

Pages

öz yönetimin tarihi

Kavramın ilk kullanımı 1581 yılında Hollanda’nın İspanyol krallarının kendilerine karşı zulüm yaptıkları gerekçesiyle İspanya’dan bağımsızlığını ilan etmesiyle olmuşsa da 18. yüzyılın ikinci yarısına yani 1776 tarihli Amerikan Bağımsızlık Bildirgesi ve 1789 tarihli Fransız İnsan ve Vatandaşlık Hakları Beyannamesine kadar bir gelişme gösterememiştir. 1776 tarihli Amerikan Bağımsızlık Bildirgesi ile Amerikan halkı dış bir yönetim, yani İngiltere tarafından idare edilmeye razı olmayacağını bildirmişlerdir. Bunun sonucu olarak ulusal self-determinasyon talebiyle ortaya çıkan ilk sömürge halkı olmuşlardır.