Social Icons

.

Pages

7 Eylül 2010

Trocki’nin “Sol”umuzla Derdi




Sanırım toplum olarak tüm zihinsel süreçlerimiz prematüre… Önce Trocki ve Trockiciliği sonra da Mill liberalizmini bilgi ve yorum düzeyinde siz değerli okurlarıma aktarmak istiyorum.
Önce Trocki: Ata’mızdan iki yıl önce doğmuş, Selanik değil ondan hayli uzak Rusya’nın Yanovka diye bir bölgesinde doğmuştur. Ata’mızdan da iki yıl sonra öldürüldü. Yüksek öğrenim hayatını sürdürürken Marksçı fikirlerle tanışır. Atamızın aklına düştüğü gibi düşmüyor fikir Trocki’nin aklına. Nikolayev şehrinde işçilerle tanışır, onlarla iletişim kurar ve Marks’ın işçi teorilerini keşfeder. On dokuz yaşındayken tutuklanır. Hapis yatar, sürgün edilir, ama o, bir yolunu bulup kaçar. Lev Davidovic Bronstein olan adı, bu sırada Trocki diye değişir. Önce Avusturya, oradan da Londra’ya gider. Burada Mortow ve Lenin ile tanıştıktan sonra İskra gazetesini yönetir. O, artık dünyanın gidişatını değiştirecek bir partinin üyesidir, RSDİP’nin… Avrupa’yı adım adım dolaşır, gittiği her yerde fikirlerini ateşli bir şekilde anlatır. 1903 yılındaki Londra RSDİP Kongresi’nde Menşeviklerden yana tavır alır. Parvus’un etkisiyle Menşeviklerden uzaklaşır ve sürekli devrim teorisini oluşturur. İşte işin püf noktası burada: Sürekli Devrim, Rusya’daki burjuva devrim sürecini adım adım işçi devrimine dönüştürmek ve bu dönüşümü de sürekli uluslar arası alanlara yaymak fikriydi. Rusya’daki işçi sınıfı iktidarını parti devletine dönüştürmemek adına Avrupalı dostlarla işbirliği aramak ve devrimin kalıcılığını sağlamak hedefini açıklar. 1905 Devrimiyle tekrar ülkeye dönse de yine tutuklanır ve sürgüne gönderilir, bir yolunu bulup yine kaçar. Bu arada kısa bir dönem Saint Petersburg Sovyet’inde başkanlık yapar. 1907 2.Londra Kongresi sonrası Menşevik-Bolşevik çatışmasında merkezde durmasına rağmen Lenin’i hiç terk etmedi. Fransa, İsviçre, Kanada ve Amerika derken 1917 yılı mayıs ayında Rusya’ya döner ve Lenin tarafından Askeri Devrim Konseyi başkanlığına getirilir. Hayatı hakkında bazı kronolojik maddeler sıralayıp esas düşünce dünyasını yazayım diyorum:

1. Kızıl ordu örgütleyicisidir.
2. Devrim sürecinde askeri konsey başkanlığı yapar.
3. Kronştad isyanını bastırır.

4. Komüntern’in politbüro üyeliğini yapar.

5. Lenin ile ilk ciddi fikir ayrılığı Almanlarla Brest Litovsk anlaşmasında yapar. Anlaşmayı imzalamayı reddeder. Ama NEP konusunda Lenin’e ciddi ciddi ideolojik politik tavır alır. Diktatörlük belirtileri başlayınca kendi düşüncelerini yaymaya başlar. 1927’de bir grup arkadaşıyla partiden atılır. Sonrası bizim bildiğimiz, göç hikâyesi...
Meksika’dayken “Ucube Bürokratik Yozlaşmalar” adlı kitabıyla adeta 68 Prag Baharını ve kapitalizme geriye dönüşün öngörüsünü anlatır. Sosyalistler açısından ilk dönem parti öncülüğünde işçi devleti, pek romantik görünse de bürokrasinin kısa sürede hâkim olacağını, polis-ordu-yargı vesayetinin sosyalist demokrasi önünde engel olduğunu yazar kitapta. Bazı somut verilerle kapitalist üretimdeki rekabetin yarattığı kalite lüks tüketim ürünlerine dikkat çekmiştir. Sosyalist üretimin giderek bürokratik devletin belirleyeceği hantal ekonomi çıktıları olduğunu söyleyip yazacaktır.
Sürekli Devrim Teorisi ne değildir?
a. Bürokratik oligarşi ve korporatif rejim iktidarlarına bel bağlayıp biz bunlarla gidelim, bunlar bizim önümüzü açar demek değildir.
b. Devrimsel gelişmeler hep mücadeleyle gerçekleşir, bu yüzden her türlü ilerici, muhalif sendikal mücadele alanları geliştirme yerine hükümet yanlısı, hükümetin egemenlik alanını genişletmeye yönelik işbirliği değildir.

c. Sosyalist mücadele, sermaye ve onun bürokratik yapısının karşısındaki kesimlerin ve sınıfların mücadelesi olup, egemenlerin klik çatışmalarında taraf olmak değildir.

d. Egemenlerin partilerinden birinin ticaret-sermaye-cemaat-polis-ordu-yargı-bürokrasi alanını genişletmeye yönelik referandumunda iktidar yanlısı olmak değildir.
Nedir? Alabildiğine sistem karşıtı cepheyi öncelikler işçi, memur, öğrencilerle genişletmek; liberaller, sosyal demokratlar, ilericiler, anarşistler ve benzeri siyasi gruplarla işbirliği yapmak ve bu süreci alabildiğine geniş bir coğrafyaya yayıp egemenler arasındaki anlaşmazlıklardan kazanım yaratmaktır. Kesintisiz devrimin bilinçlendirici öğesini alıp içe kapanmacı, devlet kapitalizmini kapı dışarı etmektir.


                                                   

3 yorum:

Adsız dedi ki...

trocki yüzünden bir hemcinsiniz karşısında kendimi hayli ezilmiş hissetmiştim bu yazı bu vaka üzerine tam zamanında geldi. size övgü yok yazılarınızı eleştiren bir cümle de yok en sinir olduğunuz yorum yapma şekli ile yorumumu yazdım size:) içinizden geçen küfrü duyar gibiyim.bu haliniz hayli keyif verici.iyi geceler sayın yazar. bu arada ben "lan" diye hitap ettiğiniz okurunuz

yıkıcı tutku dedi ki...

Sevgili Adsız okurum;
Öncelikle tşkr, işini görmüş bir yazı. Bu sikik dünyada zaman zaman böyle bir faydam oluyorsa ne mutlu bana... kimsin lan sen az daha ipucu, tüm hemcinslerine lan diyorum:)

Adsız dedi ki...

kızdığın biriyim."lan" değil

self determinasyon,öz yönetim

20. Yüzyılda uluslararası hukukun en önemli kavramlarından birisi haline gelen selfdeterminasyon, dünya toplumunda yeni bir yapılanma ve tanımlama süreci başlatmıştır. Kavram, günümüz dünyasının siyasi haritasının belirlenişi ve bundan sonra geçirmesi muhtemel değişikliklere ilişkin olarak sıkça söz konusu olmaktadır. Önceleri siyasi bir ilke olduğu düşünülen self-determinasyon kavramı hem BM 1966 İkiz Sözleşmeleri, hem BM Genel Kurul Kararları hem de uluslararası hukukun diğer aktörlerinin kararlarıyla hukuki bir hak haline dönüşmüştür. İlk ifade edilmeye başlandığı dönemlerde sadece sömürge yönetimi altındaki halklara tanınması öngörülürken Yüzyılın sonlarında Sovyetler Birliğindeki federe cumhuriyetlerin de selfdeterminasyon hakkından yararlanarak ayrıldıkları görülmüştür

öz yönetimin gerekçesi

Self-determinasyon fikrinin gelişmesine 20. yüzyılda bir taraftan Sovyetler Birliği’nin kurucusu olan Vlademir I. Lenin, diğer taraftan Birleşik Devletlerin Birinci Dünya Savaşı sırasında başkanı olan Woodrow Wilson katkıda bulunmuştur. Lenin eserlerinde “ulusların Self-determinasyon hakkı” kavramınıortaya koymuş, bir ülkenin veya yerin ilhakının “bir ulusun Self-determinasyon hakkının ihlali” olacağını belirtmiştir. Bunun yanında Lenin, self determinasyonun ayrılmayı da kapsamakta olduğunu belirtmiştir. Hatta ilkenin uygulanma yöntemlerinden birincisi bu yoldu.Wilson ise arasında “Selfdeterminasyon” kelimesi tam olarak geçmese de altı tanesi Self-determinasyon ile ilgili 14 ilke ilan etmiştir. Konuşmalarında savaştan yenik çıkan milletlerin, küçük milletlerin ve sömürge altındaki halkların da kaderini tayin hakkı olduğunu ifade ederek, bundan böyle uluslararası sistemin güç dengesine değil, etnik kaderini tayin ilkesine dayandırılması gerektiğini vurgulamıştır.

Pages

öz yönetimin tarihi

Kavramın ilk kullanımı 1581 yılında Hollanda’nın İspanyol krallarının kendilerine karşı zulüm yaptıkları gerekçesiyle İspanya’dan bağımsızlığını ilan etmesiyle olmuşsa da 18. yüzyılın ikinci yarısına yani 1776 tarihli Amerikan Bağımsızlık Bildirgesi ve 1789 tarihli Fransız İnsan ve Vatandaşlık Hakları Beyannamesine kadar bir gelişme gösterememiştir. 1776 tarihli Amerikan Bağımsızlık Bildirgesi ile Amerikan halkı dış bir yönetim, yani İngiltere tarafından idare edilmeye razı olmayacağını bildirmişlerdir. Bunun sonucu olarak ulusal self-determinasyon talebiyle ortaya çıkan ilk sömürge halkı olmuşlardır.