Social Icons

.

Pages

7 Aralık 2011

ŞAKLABANLIK BARIŞ İSTER Mİ?


http://www.ilkehaber.com/yazi/buyuk-kararlarin-adami-gerry-adams--3083.htm    Hilal Kaplan’ın bu linkteki yazısını okuyunca bazı kavramların nasıl ters yüz edildiğini gayet iyi anlıyorsunuz. Hanımefendinin Gerry Adams hakkında övgülü satırları Melih Altınok’un “çakal eriklerinin günümüzdeki üretimi ve piyasa sorunları” konusunda yazarken “BDP-KCK-PKK’nin şeftali bahçelerimizi nasıl yok ettiğine dair bir analiz.” gibi soytarıca absürtlüklerini hatırlatıyor. Aslında en fazla bir Genç Siviller toplantısında “AKP’nin melek huyları” konulu bir panelde konuşmacı olması gerekirken yanlışlıkla “köşe kapmış” bir hanımefendi Gerry Adams üzerine bunca yazarken Kürt sorununun çözümsüzlüğünü  getirip sivil itaatsiz BDP’li vekillere bağlaması şaklabanlıktan öte bir değer taşımaz. Demokratik Gelişim Enstitülerine demek şaklabanlar da konuk olarak alınıyormuş. Bu, kesinlikle Gerry Adams ve yoldaşlarının hoş görüsüyle açıklanabilir. Yoksa “Bu yüzden sivil itaatsizlik diye yola çıkan milletvekilleri bile kendilerini anında ya taş ya tokat atarken buluyorlarbu satırları yazmak akıl işi değil. Oysa Adams’in konuşmaları baştan sona sorunun büyük bir devletin yanlış politikalarından kaynaklandığını, barış çağrılarına hükümetlerin ilgisiz kaldığını, görüşmeleri halktan onların gizlediğini, devlet olma şerefi(şerefsizliğini) onların temel sorun yaptığını gayet güzel değinilmiş. Bunca gerçekliği kaleme alıp BDP’yi suçlamanın siyasi literatürde yeri yok.  O zaman 1998 yılında imzalanan Hayırlı Cuma Anlaşması’nın(Good Friday Peace Accords)  en önemli maddesi : “İngiliz ve İrlanda Parlamentolarında militanların herhangi bir cezai takibata uğramaksızın silahlarını teslim etmelerini öngörülmekteydi. Teslim edilen silahlar, Kuzey İrlanda’da bugüne kadar meydana gelen 3700 can kaybıyla ilgili olarak balistik ya da DNA incelemesine de alınmayacaktı. Ayrıca sadece IRA militanları değil İngiliz hükümetine bağlı Protestan paramiliter güçler de silahlarını teslim edecekti. Yine bu anlaşma ile İrlanda Cumhuriyeti’nin Kuzey İrlanda üzerinde parlamenter denetimi kalkmış olacaktı. Kuzey İrlanda’da konuşlanmış tüm güvenlik unsurları kademeli olarak azaltılacaktır maddesi de önemlidir.
    Hilal Kaplan’a sanırım Gerry Adams’ın ancak görüşmelerin açık müzakereye dönüştüğü andan itibaren şiddeti gündemlerinden çıkarmak istediğini bilgisini de vermek gerekecek.  Eğer bu sorun üzerinden yazacaksanız Öcalan orada Gerry Adams’ın rolünü değil kendi rolünü oynamaya hazır. Aylardır Öcalan’a uygulanan politik tecridi dillendirmeden Kürt-Türk devleti barışı üzerine İrlanda’yı modellemek de ancak bu şaklabanların kapasitesi diyorum. Kürtlerin Gerry Adams’ını mı arıyorsun, İdris Naim Şahin kafası yoksa sende İmralı’ya dönüp bakman yeterli sayın hanımefendi Hilal Kaplan…
   Türkiye sağı ve solunun önemli bir kesimi daima dışa dönük romantik içe dönük barbardır.  Sağın da solun da dışarıda kahraman olarak gösterdiği, övdüğü birçok tarihsel kişiliğin ne yapıp ettiklerini ya bilmez ya da bildiği halde gizler. Arjantinli, Kübalı, Bolivyalı CHE’leri görüp onlara övgü yapanlar yanı başlarında hapislerde, dağlarda zalimane yöntemlerle kırılan Kürt CHE’leri görmezden gelirler. Aslında romantizmin genel özelliği bu. Kendi yatak odanı romantize etmekten çok başkalarının yatak odalarında sürekli aşk yaşayacağın kahramanlar aramak… Edebi alanda da politik alanda da romantizmin neden sahtekarlık barındırdığı bu açıdan anlaşılabilir.
    Dönüp dönüp sormalı bu şaklabanlara Kürt Gerry Adamsler yanı başınızdayken hala bu kişiliklere şans vermeyen hükümetinizin başının milliyetçi, yer yer ırkçı argümanlarını ve uygulamalarını nereye koyacaksınız? Ya hükümet, yargı ve güvenlik üzerine kara bir bulut gibi çöken nefret ve nifak vesayeti cemaatin barış önündeki engelleyici tutumları? 

3 yorum:

Adsız dedi ki...

Arjantinli, Kübalı, Bolivyalı CHE’leri görüp onlara övgü yapanlar yanı başlarında hapislerde, dağlarda zalimane yöntemlerle kırılan Kürt CHE’leri görmezden gelirler. Aslında romantizmin genel özelliği bu.Romantizme farklı bir bakış açısı ama; Özgür bir şekilde toplumu betimlemeye kalkanların, gazetecilerin,siyasetçilerin,sivilerin tutuklandığı bir ülke de,bunu engeleyenlerin Romantizmle değerlendirmene katılmıyorum;Romantizm Düşünceleri özgürce bir şekilde yansıtmak olarak bakıyorum...Ama;yazıya genel bir bakış açısı güzel olmuş eline koluna kafana sağlık :)

Yıkıcı Tutku dedi ki...

Sevgili adsız okur;
Yorumunda sanırım eksiklik var gibi... Yanılıyor muyum? Anlatmak istediğini eksik anlatmışsın. Tutuklamalara engel olmak için Türk aydınlarının daha radikal davranış biçimlerini sergilemeleri gerekir diye düşünüyorum. Bir başka yazımda bu klasik hastalığı CHE'nin şiddet anlayışını onaylayıp BDP'ye bile tahammül edemeyen arızalı fikir sahiplerine değinmiştim.

Adsız dedi ki...

Aslında kafa karıştırıcı herkesin içinde olan fakat;farklı, çelişik, net bir tanımı bulunmayan bir şey; dediğine farklı bir bakış açısıyla da baktım, Siyasette kullanılan Organik bir cemaat modeli...Görmeyi Bilememek..Sonucunda da Tutku,Savurganlık,Tehlike yaratan bir durum ,gerçekçilikten uzak.Biraz romantisme ,Biraz Realist bir çizgide bakmaya çalışmak...

self determinasyon,öz yönetim

20. Yüzyılda uluslararası hukukun en önemli kavramlarından birisi haline gelen selfdeterminasyon, dünya toplumunda yeni bir yapılanma ve tanımlama süreci başlatmıştır. Kavram, günümüz dünyasının siyasi haritasının belirlenişi ve bundan sonra geçirmesi muhtemel değişikliklere ilişkin olarak sıkça söz konusu olmaktadır. Önceleri siyasi bir ilke olduğu düşünülen self-determinasyon kavramı hem BM 1966 İkiz Sözleşmeleri, hem BM Genel Kurul Kararları hem de uluslararası hukukun diğer aktörlerinin kararlarıyla hukuki bir hak haline dönüşmüştür. İlk ifade edilmeye başlandığı dönemlerde sadece sömürge yönetimi altındaki halklara tanınması öngörülürken Yüzyılın sonlarında Sovyetler Birliğindeki federe cumhuriyetlerin de selfdeterminasyon hakkından yararlanarak ayrıldıkları görülmüştür

öz yönetimin gerekçesi

Self-determinasyon fikrinin gelişmesine 20. yüzyılda bir taraftan Sovyetler Birliği’nin kurucusu olan Vlademir I. Lenin, diğer taraftan Birleşik Devletlerin Birinci Dünya Savaşı sırasında başkanı olan Woodrow Wilson katkıda bulunmuştur. Lenin eserlerinde “ulusların Self-determinasyon hakkı” kavramınıortaya koymuş, bir ülkenin veya yerin ilhakının “bir ulusun Self-determinasyon hakkının ihlali” olacağını belirtmiştir. Bunun yanında Lenin, self determinasyonun ayrılmayı da kapsamakta olduğunu belirtmiştir. Hatta ilkenin uygulanma yöntemlerinden birincisi bu yoldu.Wilson ise arasında “Selfdeterminasyon” kelimesi tam olarak geçmese de altı tanesi Self-determinasyon ile ilgili 14 ilke ilan etmiştir. Konuşmalarında savaştan yenik çıkan milletlerin, küçük milletlerin ve sömürge altındaki halkların da kaderini tayin hakkı olduğunu ifade ederek, bundan böyle uluslararası sistemin güç dengesine değil, etnik kaderini tayin ilkesine dayandırılması gerektiğini vurgulamıştır.

Pages

öz yönetimin tarihi

Kavramın ilk kullanımı 1581 yılında Hollanda’nın İspanyol krallarının kendilerine karşı zulüm yaptıkları gerekçesiyle İspanya’dan bağımsızlığını ilan etmesiyle olmuşsa da 18. yüzyılın ikinci yarısına yani 1776 tarihli Amerikan Bağımsızlık Bildirgesi ve 1789 tarihli Fransız İnsan ve Vatandaşlık Hakları Beyannamesine kadar bir gelişme gösterememiştir. 1776 tarihli Amerikan Bağımsızlık Bildirgesi ile Amerikan halkı dış bir yönetim, yani İngiltere tarafından idare edilmeye razı olmayacağını bildirmişlerdir. Bunun sonucu olarak ulusal self-determinasyon talebiyle ortaya çıkan ilk sömürge halkı olmuşlardır.