Social Icons

.

Pages

6 Eylül 2012

Kolombiya ve FARC Barış Takvimi


FARC (Fuerzas Armadas Revolucionarias de Colombia) Kolombiya Devrimci Silahlı Güçleri-Halk Ordusu 1960’tan beri Kolombiya devletine karşı silahlı savaş veriyor. 150 bini aşan toplam insan kaybı bu savaşın sonucudur. FARC, PKK ile kıyaslandığında PKK bu örgütün yanında sivil toplum kuruluşu gibi kalır. Önümüzdeki Ekim ayında Oslo’da Kolombiya hükümetiyle barış masasına oturacaklar. Her iki taraf da daha önce defalarca denenmiş görüşmelerden bu defa kesin kalıcı çözüm umuyor. Bunu biz de umuyoruz. Kolombiya devleti de Türk devletiyle kıyaslandığında FARC-PKK korelasyonundaki gibi bir sonuç çıkmaz. Türk devleti, PKK’nin eline düşen personelinin ölümünü arzularken Kolombiya hükümetleri genelde örgütle tutsak değiş tokuşunu önermiş. Diğer yöntemlerde TR ile Kolombiya benzer savaş uygulamalarına sahip. İki devletin de lejyonerleri, korucuları, karanlık cinayet şebekeleri var. iki taraf için de devlet-bayrak-sermayenin kesinkes korunması vazgeçilmezdir. İnternetten daha fazla bilgiye ulaşabilirisiniz. Barış takvimini yazmak en doğrusu sanırım:
2004: Alvaro Uribe hükümeti, FARC’a esir değişimi önerisi yaptı. Sadece 1 yıl önce Uribe hükümeti teröristlerle pazarlık yapılamayacağını, ancak teslim olmaları durumunda insaflı davranacağını açıklamıştı. Rehineler içinde bir politikacı, devlet başkanı adayı Ingrid Betancourt,
Amerikan şirketleri çalışanları, Kolombiya askerleri ve polisleri, fidye için tutulan yüzlerce orta ve üst sınıf mensubu yurttaşlar var. FARC, Uribe’nin 2006 yılındaki seçimlerde yerini garanti etmek için bunun bir manevra olduğunu düşünürek esir değişimi önerisini reddetti.
2004 Kasım ayı: Kolombiya paramiliter güçleri, kontra birlikler ve özel eğitimli ajanlar barış sürecinin önünü açmak için 450 üyesinin silah bırakacağını duyurdu.
2005 Ocak: Kolombiya hükümeti, Venezuela sınırlarını yasadışı şekilde ihlal ederek operasyon düzenledi, solcu FARC liderlerinden Rodrigo Granda’yı kaçırdı. Chavez, Kolombiya ile tüm ilişkileri askıya aldı. Venezuela’da yüzbinlerce kişi ABD ve Kolombiya hükümeti aleyhine gösteri yaptı.
27 Haziran 2005: FARC, Kolombiya’da bir askeri üsse saldırı düzenledi, 25 asker yaşamını yitirdi. Devlet başkanı Uribe, bizzat operasyon birliklerinin başına geçti. Yaklaşık 300 militana yönelik kapsamlı operasyon yapıldı. Uribe güçleri köylüleri öldürdüler. Bir ay sonra Uribe hükümeti Kolombiya ordusunun 4 kuvvet komutanını görevden aldı. Tüm kurumlar arasında terörle mücadelede eşgüdüm hedeflendi.
2006: Kolombiya başkanlık seçimleri için Uribe hükümeti FARC’tan geçici ateşkes istedi. FARC buna uyudu. Ordu operasyon yapmadı. Seçimler yapıldı Uribe yüzde 62 ile tekrar seçildi. Sol kanat yüzde 20’lerde kaldı.
2007: Kolombiya hükümet yanlısı kontrgerilla örgütü AUC’un liderlerinden Salvatore Mancuso, devlet destekli tüm cinayetleri itiraf etti. Sendikacılara, seçilmişlere, hâkimlere ve insan hakları örgütü üyelerine yönelik çok sayıda katliam düzenlediğini itiraf etti.
6 Temmuz 2007: Başkent Bogota’da yüz binlerce kişi beyaz giysiler giyerek FARC örgütünü protesto etti, rehinelerin serbest bırakılmasını istedi. FARC, tutsak ettiği 11 siyasetçiyi kontraların gizli eylemleri sonucu öldürüldüğünü duyurdu.
Kasım 2007: Venezuela devlet başkanı Cahvez, FARC’ın rehin aldığı kişilerin serbest bırakılması için devreye girdi. Chavez arabulucu olabileceğini bildirdi. Kolombiya hükümeti, Chavez’in bu önerisini reddetti. Hükümetin rehinleri kurtarma operasyonu kanlı bitti. 4 rehine askerlerin çapraz ateşi sonucu hayatını kaybetti. Hükümet, FARC’ı suçladı. Hükümetin, Chavez’in önerilerini reddetmesi Chavez’i çileden çıkardı. Kolombiya ile tüm ilişkiler tekrar askıya alındı.
2008, Mart: Kolombiya hükümeti, Ekvator sınırındaki FARC kampına yaptığı baskında örgütün liderlerinden Raul Reyes ve 18 arkadaşı öldürüldü. Ekvator ve Venezuela hükümetleri, Kolombiya hükümetini alçak ve canavar olmakla suçladılar. Kolombiya hükümeti, terörle mücadele olarak değerlendirdi baskını.
9 Mart 2008: Chavez FARC’ın bir numaralı lideri Manuel Marulanda'a, rehine olarak tutulan Kolombiyalı siyasetçi İngrid’i koşulsuz serbest bırakmasını istedi. Bu çağrı Dünya Kadınlar Günü’nde yapıldı.
12 Mart 2008: Rojas kod adlı bir militan FARC liderlerinden Ivan Rios’u öldürerek hükümet güçlerine teslim oldu. Hükümet, bu militana 2 milyon dolar gibi bir ödül vereceğini duyurdu.
Nisan 2008: Kolombiya hükümeti, FARC’a eski devlet başkanı adaylarından İngrid Betancourt’u serbest bırakmaları karşılığında 50 FARC militanını serbest bırakma sözü verdi. Fransa, Venezuela, ABD ve uluslararası değişik sivil toplum örgütleri bu çağrıyı destekledi. FARC, bu öneriyi reddetti.
20 Mayıs 2008: FARC’ın kadın yöneticilerinden Nelly Avila Morena( Komutan Karina) yakalandıktan sonra FARC’a teslim olma çağrısı yaptı. Karina için Kolombiya hükümeti daha önce 700 bin dolar ödül koymuştu yakalanması için. Antioquia bölgesinde devletin bir numaralı düşmanıydı. FARC, bu çağrıyı gülünç buldu.
28 Mayıs 2008: FARC’ın bir numaralı lideri Manuel Marulanda’nın kalp krizi sonucu öldüğü açıklandı. Bu ölümden sonra Chavez üzüntülerini bildirdi. FARC’a silahlı mücadelenin misyonunu yitirdiği çağırısını yaptı. Demokrasiye inandığını söyledi. Kolombiya’da kontrgerilla birlikleriyle doğrudan ilişkisi olan bir parlamenter 7 yıl hapisle cezalandırıldı.
3 Temmuz 2008: Kolombiya hükümeti Guviera bölgesine düzenlediği özel bir operasyonla eski devlet başkanı adaylarından Ingrid Betancourt’u FARC’ın elinden kurtardı. İngrid, operasyonu tek kelimeyle mükemmel, diyerek övdü. Ingrid Betancourt aynı zamanda Fransa vatandaşıydı. Bu operasyonda 14 kişi daha kurtarıldı. Birkaç ay sonra Ingrid Betancourt, her iki tarafa barış çağrısı yaptı. Herhangi bir tarafı kayırmayan bir barış planı önerdi. İngrid, aynı zamanda 6 yıl boyunca rehin tutulmasının tüm sorumluluğunun Kolombiya hükümetinde olduğunu açıkladı. Kolombiya hükümeti bunu ikiyüzlülük ve vatan hainliği olduğunu deklare etti. Aynı günlerde Küba devlet başkanı Fidel Kastro, FARC’a çağrı yaparak ellerindeki yaklaşık 700 rehineyi serbest bırakmasını istedi. Kastro, İngrid, Chavez ve diğer kuruluşların çağrılarını 2009 yılında FARC kabul etti. Peş peşe rehineler serbest bırakıldı.
23 Haziran 2009: FARC ve Kolombiya silahlı güçleri arasında çıkan çatışmada 7 özel eğitimli polis ve 25 gerilla hayatını kaybetti.
31 Mayıs 2010: Seçimleri Uribe’nin desteklediği Juan Manuel Santos kazandı. Oyların yüzde 69’unu alarak büyük bir güç gösterisi yaptı iktidar partisi. Eski savunma bakanı olan Santos, zaferin ilk gününde FARC’a uyarılarda bulundu. Rehineleri serbest bırakmasını istedi.  FARC, çağrıya olumsuz yanıt verdi. FARC bir valiyi öldürdü.
Mayıs 2010’dan sonrası: FARC büyük bir saldırı yaptı. 40 polis öldürdü. Ardından gelişen operasyonlarda Ekvator sınırında 25 gerilla yaşamını yitirdi. Bu çatışmadan birkaç gün sonra gerilla lideri Sixto Cabana öldürüldü.
2011: Kolombiya'da bir albay, 57 sivili öldürdüğü ve bu kişilere gerilla üniforması giydirdiklerini itiraf etti. Albay Luis Fernando Borja, sorumluluğu kabul ettiği için 42 yerine 21 yıl hapis cezasına çarptırıldı. FARC’ın en önemli gerilla liderlerinden Alfonso Cano, öldürüldü. Devlet başkanı Santos, bunun örgüte vurulmuş yıldırıcı bir darbe olduğunu söyledi.
Şubat 2012 sonrası: FARC, elindeki tüm rehineleri serbest bırakma kararı aldı. Bundan sonra sivil kaçırmayacaklarını duyurdu. Devlet başkanı Santos bu adımı yeterli bulmadığını duyurdu. FARC, bir eylem düzenledi, 12 askeri öldürdü.
15 Haziran 2012: Kolombiya Kongresi solcu gerilla grupları ile hükümet arasındaki barış görüşmelerini kurala bağlayan bir yasayı onayladı. Barış için Yasal Çerçeve adıyla yapıldı bu.
28 Ağustos 2012: Hükümet, gerilla örgütüyle açık müzakere etme kararı aldı.
FARC lideri Timochenko, barış gelene kadar masadan kalkmayacaklarını söyledi. Kolombiya devlet başkanı Santos, halktan barışa fırsat verilmesini istedi. Tüm ordu ve polis şeflerini arkasına alarak televizyonda canlı yayınla FARC ile müzakereler yapılacağını tüm dünyaya duyurdu Santos.
Darısı bizim koca kafalı başbakan ve gazetecilerin başına… Ne denebilir ki?
Not: Yabancı haber sitelerinden derlenmiştir. Yorumlar ve görüşleri önümüzdeki günlerde yayınlayacağım. Sosyal ağlarda bu takvimi yayarsanız minik bir katkınız olur. 

3 yorum:

siempre dedi ki...

Lermo;
Diğer silahlı gruplarla nedir durumlar (ateşkes vs.) bilgin var mı?

Yıkıcı Tutku dedi ki...

ELN ikna edilmeye çalışılıyor. Hükümet canlı yayında açık müzakere edileceğini duyurunca FARC güven verici demiş. FARC ve Chavez ELN'yi ikna etmeye çalışıyorlar. Bu konuda yapılan yorumları daha sonra yazacağım.

Adsız dedi ki...

Şunu da belirtmek gerek sanırım. FARC çoğu zaman seçimleri boykot etme çağrısında bulundu. En azından internetten ulaşabildiğim kadarıyla katılım oranı son üç seçimde de %50'nin altında kalmış görünüyor (Tabi FARC'ın doğrudan kontrol ettiği alanları da gözönünde bulundurmak lazım). Bu açıdan bakıldığında Kolombiya'da seçimler ne kadar meşru, kim kazandı o bile tartışmalı bence.

self determinasyon,öz yönetim

20. Yüzyılda uluslararası hukukun en önemli kavramlarından birisi haline gelen selfdeterminasyon, dünya toplumunda yeni bir yapılanma ve tanımlama süreci başlatmıştır. Kavram, günümüz dünyasının siyasi haritasının belirlenişi ve bundan sonra geçirmesi muhtemel değişikliklere ilişkin olarak sıkça söz konusu olmaktadır. Önceleri siyasi bir ilke olduğu düşünülen self-determinasyon kavramı hem BM 1966 İkiz Sözleşmeleri, hem BM Genel Kurul Kararları hem de uluslararası hukukun diğer aktörlerinin kararlarıyla hukuki bir hak haline dönüşmüştür. İlk ifade edilmeye başlandığı dönemlerde sadece sömürge yönetimi altındaki halklara tanınması öngörülürken Yüzyılın sonlarında Sovyetler Birliğindeki federe cumhuriyetlerin de selfdeterminasyon hakkından yararlanarak ayrıldıkları görülmüştür

öz yönetimin gerekçesi

Self-determinasyon fikrinin gelişmesine 20. yüzyılda bir taraftan Sovyetler Birliği’nin kurucusu olan Vlademir I. Lenin, diğer taraftan Birleşik Devletlerin Birinci Dünya Savaşı sırasında başkanı olan Woodrow Wilson katkıda bulunmuştur. Lenin eserlerinde “ulusların Self-determinasyon hakkı” kavramınıortaya koymuş, bir ülkenin veya yerin ilhakının “bir ulusun Self-determinasyon hakkının ihlali” olacağını belirtmiştir. Bunun yanında Lenin, self determinasyonun ayrılmayı da kapsamakta olduğunu belirtmiştir. Hatta ilkenin uygulanma yöntemlerinden birincisi bu yoldu.Wilson ise arasında “Selfdeterminasyon” kelimesi tam olarak geçmese de altı tanesi Self-determinasyon ile ilgili 14 ilke ilan etmiştir. Konuşmalarında savaştan yenik çıkan milletlerin, küçük milletlerin ve sömürge altındaki halkların da kaderini tayin hakkı olduğunu ifade ederek, bundan böyle uluslararası sistemin güç dengesine değil, etnik kaderini tayin ilkesine dayandırılması gerektiğini vurgulamıştır.

Pages

öz yönetimin tarihi

Kavramın ilk kullanımı 1581 yılında Hollanda’nın İspanyol krallarının kendilerine karşı zulüm yaptıkları gerekçesiyle İspanya’dan bağımsızlığını ilan etmesiyle olmuşsa da 18. yüzyılın ikinci yarısına yani 1776 tarihli Amerikan Bağımsızlık Bildirgesi ve 1789 tarihli Fransız İnsan ve Vatandaşlık Hakları Beyannamesine kadar bir gelişme gösterememiştir. 1776 tarihli Amerikan Bağımsızlık Bildirgesi ile Amerikan halkı dış bir yönetim, yani İngiltere tarafından idare edilmeye razı olmayacağını bildirmişlerdir. Bunun sonucu olarak ulusal self-determinasyon talebiyle ortaya çıkan ilk sömürge halkı olmuşlardır.