Social Icons

.

Pages

6 Temmuz 2013

Sorularla Mısır Devrimi


“İnsanlar kendi tarihlerini kendileri yaparlar; ama kendi keyiflerine göre kendi seçtikleri koşullar içinde yapmazlar, doğrudan geçmiş  sosyal, ekonomik, kültürel sorunların günümüzde ortaya çıkardığı dinamiklerle  yaparlar. “ Karl Marx

Soru: Mısır’da 2011’de Mursi de ordunun desteğini alarak seçime gitti ve kazandı, bugün aynı ordu Mursi’ye karşıdır. 2011’deki ordu desteği darbe değil midir?
-          Darbeleri çözümlerken genelde asgari demokratik koşulları yok sayarak, temel siyasi hak ve özgürlükleri gasp eden militarist yapıların sivil alanlara müdahalesi olarak tanımlıyoruz günümüzde. Diktatörlüğe karşı ordu ve benzeri kurumların demokrasi yanlısı gruplarla işbirliği yapması son derece meşru bir olaydır. Yalnız burada ancak siyasi bakış açısı farkı olabilir. Ordu, siyasi iktidarla yetki mi paylaşmalı yoksa siyasi iktidarın emri altında hakem unsurların güvenlik mekanizması mı olmalı? Demokratik olgunluğa erişmiş siyasi oluşumlar orduya ikinci rolü uygun görür. Ama diktatörlüğe karşı olmasına rağmen egemenlik araçlarını seçimle ele geçirmesine rağmen, sınıfsal-sosyal-kültürel bileşenleriyle geniş bir siyasi ittifak kurup otoriter bir düzen tesis etmeye çalışanlar orduyla iktidar paylaşımına gider ki biz, buna “devrimi göt etmek” diyoruz. Örnekleri var mı var? Sovyet ordusu da siyasal iktidara ortak bir kuruluştur. 1825 yılındaki Dekabrist darbe girişimi bir grup subay-aydın-tüccar karakterliydi. Serbest seçimler, genel oy hakkı, sendikal ve sosyal özgürlüklerin olmadığı bir dönemde çarlığa karşı elbette bugün saygıyla anılacak bir cuntadır.
Soru: Mısır’daki 2.devrimci girişim ordunun desteğini aldı diye gerici mi?
-          Evet, gericidir. Mısır halkı 2011 devrimiyle en azından çok partili, serbest seçimli, genel oy hakkılı bir düzen kurmuştu. Mursi’nin demokratik birçok kazanımı İHVAN’nın siyasal egemenlik iktidarı için araçsallaştırması (cafcaflı olsun diye hegemonya demeliydim) zaten Mısırlıları meydanlara dökmüştü. Çok saygın gösteriler yapılıyordu, insanı heyecanlandıran gelişmeler yaşanıyordu. Mursi’nin meydan-sokak gücü karşısında direnci kırılma aşamasındayken darbeci ordu devreye girdi ve bir devrimin demokratik ruhunu paramparça etti. Çünkü ordu siyasi iktidarı paylaşmayı, herhangi bir hükümetle statüko oluşturma çabasına girmiştir. Bundan ordunun bu rolü kesinkes tasfiye edilmeden sermaye-ordu-parti ortaklığıyla oligarşik bir düzen kurulur.  İHVAN, orduyla da anlaşsa, uzlaşsa bu oligarşik düzen tehlikesi geçmeyecektir.
Soru: Cuntaların tarihte hiç mi devrimci-demokratik düzen yaratma gibi bir amacı olmamıştır?
Bu konuda bildiğim tek örnek Portekiz’deki nisan Devrimi’idir. Orada da diktatörlük tüm kurum ve kuruluşlarıyla ayaktaydı. Çok partili seçim yoktu, genel oy hakkından Portekizliler yoksundu, sendika kurma yasağı vardı. Dernekler ancak devlet destekli olabiliyordu. Siyasi hak arayanlara yönelik korkunç baskılar vardı. Sömürgelerde canavarca uygulamalar vardı. Mali, Gana ve Angola’da Portekiz ordusu komplolarla kitle kıyımları yapıyordu. Bu bunalım döneminde (1974) Angola’daki komünist isyancılar Portekiz ordusunu yenilgiye uğratınca. İçeride bir grup subay, Trcokist, sosyalist, liberal siyasi oluşumlarla gizli bir işbirliğine gitti ve oldukça başarılı bir devrim yaptı. Kansız olmasına azami düzeyde özen gösterildi. Portekizlilere eşitlik, özgürlük, adaleti getirdi. Onlara muazzam bir anayasa armağan etti. Devrimci subaylar demokrasi ön şartıyla kışlalara çekildi.  Sömürgeler için de Portekiz anayasasına “Baskının olduğu yerlerde başkaldırma bir haktır.” ibaresi yazıldı. Bu, bir istisnadır.
Soru: Batılı devletler darbeye darbe diyemedi. Bundan sonra Avrupa bize demokrasi dersi vermeye kalkışmasıncıların tutumları doğru mu?
-          Bu koca bir gevezeliktir. Batılı devletler, Kenan Evren’i, Ziya Ül hak’ı,Videla’yı ve daha nice haydutu desteklemiştir. Buna rağmen AB, demokrasilerden yana tavır almıştır. Batılı devletlerin bu ikiyüzlülüğünden nemalanıp içeride Kürt-Kürdistan sorunundan ötürü milli baskıyı aklayamazsınız. Özellikle Türk sağının bu konuda ikiyüzlü tutumları teşhire değerdir. 28 Şubat darbesinin mağdurlarından, Batı düşmanı Erbakan’ın ve tayfasının Ziya Ül hak’a verdiği destek tarihsel bir kötülük olarak hafızalarda. Yine darbeci sürecin mağdurlarından Erdoğan’ın askeri bürokrasiyi geriletme çalışmaları takdire şayanken ikide bir “seçim-sandık-ou-özgürlük” diye bağırmasına rağmen kendi iktidarının özel yasalarıyla Kürdistan’da seçimleri adeta “statü” referandumuna çeviren DTP-BDP’ye yönelik darbeci uygulamaları da hala capcanlı. Bize düşen demokratik kazanımlara yönelik her türlü cuntacı girişimi ve onun fiili sonuçlarına karşı dünyanın her yerinde ilkesel olarak karşı çıkmaktır…
              İHVAN seçmeni ve yöneticilerinin darbe karşıtı direnişi yenilse de kazansa da tarihte seçkin bir siyasi davranış olarak yerini alacaktır. 4 gün  önce meydanları dolduran Mısırlıları takdir ediyorken bugün o takdirin fazlasını İHVAN hak ediyordur. İHVAN'ın iktidar deneyimi eleştirilerimiz hala saklı... 


Hiç yorum yok:

self determinasyon,öz yönetim

20. Yüzyılda uluslararası hukukun en önemli kavramlarından birisi haline gelen selfdeterminasyon, dünya toplumunda yeni bir yapılanma ve tanımlama süreci başlatmıştır. Kavram, günümüz dünyasının siyasi haritasının belirlenişi ve bundan sonra geçirmesi muhtemel değişikliklere ilişkin olarak sıkça söz konusu olmaktadır. Önceleri siyasi bir ilke olduğu düşünülen self-determinasyon kavramı hem BM 1966 İkiz Sözleşmeleri, hem BM Genel Kurul Kararları hem de uluslararası hukukun diğer aktörlerinin kararlarıyla hukuki bir hak haline dönüşmüştür. İlk ifade edilmeye başlandığı dönemlerde sadece sömürge yönetimi altındaki halklara tanınması öngörülürken Yüzyılın sonlarında Sovyetler Birliğindeki federe cumhuriyetlerin de selfdeterminasyon hakkından yararlanarak ayrıldıkları görülmüştür

öz yönetimin gerekçesi

Self-determinasyon fikrinin gelişmesine 20. yüzyılda bir taraftan Sovyetler Birliği’nin kurucusu olan Vlademir I. Lenin, diğer taraftan Birleşik Devletlerin Birinci Dünya Savaşı sırasında başkanı olan Woodrow Wilson katkıda bulunmuştur. Lenin eserlerinde “ulusların Self-determinasyon hakkı” kavramınıortaya koymuş, bir ülkenin veya yerin ilhakının “bir ulusun Self-determinasyon hakkının ihlali” olacağını belirtmiştir. Bunun yanında Lenin, self determinasyonun ayrılmayı da kapsamakta olduğunu belirtmiştir. Hatta ilkenin uygulanma yöntemlerinden birincisi bu yoldu.Wilson ise arasında “Selfdeterminasyon” kelimesi tam olarak geçmese de altı tanesi Self-determinasyon ile ilgili 14 ilke ilan etmiştir. Konuşmalarında savaştan yenik çıkan milletlerin, küçük milletlerin ve sömürge altındaki halkların da kaderini tayin hakkı olduğunu ifade ederek, bundan böyle uluslararası sistemin güç dengesine değil, etnik kaderini tayin ilkesine dayandırılması gerektiğini vurgulamıştır.

Pages

öz yönetimin tarihi

Kavramın ilk kullanımı 1581 yılında Hollanda’nın İspanyol krallarının kendilerine karşı zulüm yaptıkları gerekçesiyle İspanya’dan bağımsızlığını ilan etmesiyle olmuşsa da 18. yüzyılın ikinci yarısına yani 1776 tarihli Amerikan Bağımsızlık Bildirgesi ve 1789 tarihli Fransız İnsan ve Vatandaşlık Hakları Beyannamesine kadar bir gelişme gösterememiştir. 1776 tarihli Amerikan Bağımsızlık Bildirgesi ile Amerikan halkı dış bir yönetim, yani İngiltere tarafından idare edilmeye razı olmayacağını bildirmişlerdir. Bunun sonucu olarak ulusal self-determinasyon talebiyle ortaya çıkan ilk sömürge halkı olmuşlardır.