HDP eleştirisi:
HDP, Türkiye halkları için bir ihtiyaç olabilir. En azından
Türkiye’deki mevcut sosyo-ekonomik dinamikler ve bu dinamiklerin belirlediği
ideolojik altyapı bunu açıklayabilir. Siyasi bir ihtiyaçtır, çünkü hala Türkiye’de
demokratikleşmeyi de Kürdistanlı siyasi gruplar bir talep olarak sunuyor.
PKK/KCK/BDP çizgisinin Kürdistan’ın otonomiye dayalı varlığının kabul edilmesi
talebi, Türkiye’deki demokratik gelişmeleri doğrudan etkileyecektir,
belirlemesi ise bugüne kadar yapılan karmaşık analizlerin anlaşılır
halidir. Yalnız HDP’ye yönelik
eleştiriler de en sertinden yapılmalı:
HDP, hala Kürt
siyasi varlığının iteklemesiyle mevcut siyasi alanda kendisine yer bulma
çabasında. Bunun sakıncalarından biri Kürdistan’a dair demokratik ve devrimci kaygıların,
karmaşık taleplerin “solun iki
kutuplu/işçi sınıfı-burjuvazi” çelişkisine kurban edilmesidir. HDP, halı hazırda ideolojik ve politik olarak
Kürdistan’ın sosyo-ekonomik durumunu, politik durumunu deklare etmiş bir parti
değildir. Kürdistan’ın “sömürgeden de
aşağı” statüsünü açık politik teorilerle açıklamış da değildir. Ne olduğu
belirsiz proajit söylemlerle Kürt/Kürdistan sorununa çözüm aramak ise
derinliksizdir. Hala HDP’li vekiller “Balyoz ve Ergenekon” gibi çete davalarına
onların lehine itiraz edebiliyorlar. Ertuğrul Kürkçü durumu hala “hukuksuzluk”
üstünden anlatamaya çalışıyor. Bu çetelerin eksik yargılandığını, Kürdistan’da
işledikleri suçlardan da yargılanmaları gerektiğini dillendirmek yerine, KCK
davalarıyla eşitleyip buradan çete hukukunu savunmak kötü niyet değilse TR
solunun çapsızlığıdır da… Bu çeteler belki Kürdistan’da ve Türkiye’de
işledikleri insanlık suçlarından yargılanmadılar, ama darbe girişimleriyle
yargılanmaları da desteklenmeliydi. Bunun ötesi yok. Bu generaller çetesi eğer
güç getirseydi Güney Kürdistan’ı bile işgal edecekti. (2004-2005/2007-2008
siyasi iklimi)
Normalde Türkiye
solunun çeşitli grupları bir araya gelir, bir siyasal güç oluştururlar, sonra
da Kürdistan özgürlük hareketiyle ittifak yaparlar. HDP ise bu doğal siyasi
gelişmenin aksine Kürdistan cephesinin hem nicel hem de nitelikli gücünü
arkasına alarak var olmak istiyor. Bunun verimli olacağı kanaatinde değilim. Belki
bir yerel seçim çalışması olarak denenebilir, ama uzun vadede böyle bir
girişimin başarısız olacağı açıktır. Daha dün HDP genel başkanı Yavuz Önen’in “Genel
seçimlerde BDP olmayacak, sadece HDP olacak.” açıklaması ise tam bir facia. O açıklama
şöyle olmalıydı: “Genel seçimlerde PKK
olacaktır, biz PKK ile siyasi ittifak yapmayı düşünüyoruz.” PKK olmayabilir, ama en azından Kürt-Kürdistan
adıyla kurulacak bir partiden de söz edilmesi elzemdi. PKK’nin yasal siyasi
faaliyette bulunması ise HDP’nin hedefi olmalıydı.
HDP’nin bu gevşek politik tutarsızlığına
Kürt siyaseti ne diyor?
Kürt siyasetinin nitelikli kesimleri kendi hesaplarınca bu
gevşekliğe sessiz kaldılar. Bu, daha çok PKK’nin ve Öcalan’ın 70’lerden beri
terk etmediği epistemolojik bağlarla açıklanabilir. Oysa 1968 gençlik
hareketleri Türk oligarşisinin terörize ettiği “demokratik ulusalcı” hareketlerden öte değildi. Zaten ulusalcı-Türk
paradigmasının dışına çıkan Kaypakkaya çizgisi de yaygın solun dışına itilmeye
çalışılmıştır. Siyasi gelişmesi ciltlerle açıklanabilecek, takdir edilebilecek
PKK ve Öcalan’ın 1968 espistemolojisiyle hala bağ kurması ise PKK’nin “Kürdistan sömürgedir.” tezine ise
zıtlıktır. PKK’nin kendi devasa gelişmişliğine, dönüşümüne hakarettir. Eğer taktik
bazı hesaplar yoksa PKK, 68 Türk devrimci ruhunun Kürdistan’daki etkilerini de
tasfiye etmekle övünebilir oysa. Bir dönem Kürdistan’da “Doğu Anadolu Bölge Komitesi-doğu
komitesi-doğu sorunu” şeklinde kendi örgütsel faaliyetlerini yürütmüş bir
solla karşı karşıyayız. Bu örgütsel anlayışta oldukları dönemlerde PKK’ye
açıktan cephe almışlardı. Hala hâkim Türk kibrinin/Türk şovenizminin gizlenerek
TR solunun yaygın gruplarında devam ettiğini düşünüyorum. (Bu konuda Kaypakkaya çizgisi ve MLKP/ESP çizgisi Kurtuluş/SDP çizgisi
eleştirilerimin dışındadır.)
Kısacası Türkiye sol
hareketlerinin “sadece Kürdistan soluyla
ittifak yapması” gibi bir lüksü ve ilkesi olmamalıdır. Kürdistan milliyetçileriyle
de ittifak yapacak genişlikte olmalıdır. Eğer prensip olarak böyle bir fikre
yakın sol yoksa Kürdistanlı ulusal kurtuluşçular için boşa kürek çekmekten
öteye geçmez ittifak ilişkisi. HDP için de geç değildir. Gezi direnişi ve onun
ulusalcı popülizmiyle iyi geçinmekten öte solun değiştirici, dönüştürücü normu;
Kürdistan ve demokrasi meselesini Türkiyelileştirmekten geçer. Kürt siyasetinin
temel omurgasınınTürkiyelileşmesi değil, Kürdistan ve demokrasi davasının tüm
tarihsel ve siyasal haklılığını Türkiyelileştirmek olmalı prensip…
Bu fikirlerimi
dayandırdığım devrimci-politik durum:
1.
TC’nin Kürdistan’daki sömürgeci ve benzeştirmeci
varlığı devam etmektedir.
2.
Kürdistan’ın ulusal kurtuluşçu talepleri
karşılandığı sürece Türkiye’de demokratik gelişmelerin önü açılacaktır.
3.
Kürdistan’da yıllardır sürdürülen savaşın
Türklerin her sınıfsal kesiminde yarattığı travmalar onların Kürdistani
talepleri haklılık misyonuyla anlamalarıyla gerçekleşir. Bunun da yolu KCK’nin
3 temel talebinin sürekli dillendirilmesinden geçer.
4.
Türk egemenlik anlayışının iki kanadı olan
muhafazakar ve laiklerin iktidar çekişmelerine karşı iki kutuptan da ileri
somut demokratik talepleri 3.yol olarak adlandırılabilir.
5.
Gezi direnişine atfedilen abartılı rol bir daha
gözden geçirilmeli, Gezi’nin sınıfsal niteliğinden ziyade siyasal yönü esas
alınarak değerlendirmeler yapılırsa bu direnişin “devletle-yurttaş” arasındaki “itaat duvarını” yıkması olumlanabilir.
Gezi’nin ulusalcı popülizmine karşı esaslı siyasi mücadele vermek en realist
yöntemdir. Tüm devrimci ve demokratik talepleri “ağaç-yol-çevre” sorununa indirgeyip buradan temel muhalif hareket
geliştirmekse gülünç bile değildir.
Not: Barzani
hükümetinin Kuzeyli ve Rojavalı siyasi hareketlere karşı tavrı bu şekliyle
devam ederse önümüzdeki yıllarda Güney Kürdistan’da “federal oligarşi” ile karşı karşıya kalacağız gibi… Kürdistan’ın
doğal ve ekonomik kaynaklarının dış sermayeye açılması şimdilik serbest piyasa
kurallarınca ama bir o kadar acımasız bir rüşvet ve bürokratik çarkla dönüyor. İlk
kriz döneminde siyasi ve ekonomik alanda birkaç mali grubun askeri-siyasi
müdahalesi ile mevcut demokratik ortam da darbe alabilir. Umarım Güney’in
değişimci-devrimci siyasi grupları bu tehlikeyi aynı zamanda Barzani
hükümetinin PKK/PYD’ye karşı tutumu üzerinden de okurlar.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder