Social Icons

.

Pages

9 Ekim 2013

Kürt Siyasetinde İttifaklar Meselesi: Tarihsel Arka Plan (KDP-İKP-CUD)

      Abdulkerim Kasım ve Abdulselam Arif’in 1958 yılında Irak’ta gerçekleştirdikleri darbeyle beraber Kürtler açısından Irak’ta yeni bir dönem başlıyordu. Irak anayasasında, Irak’ın Araplar ve Kürtlerden müteşekkil bir devlet olduğu maddesi yer aldı. 12 yıl boyunca sürgünde olan Mela Mustafa Barzani de Prag’dan Bağdat’a dönecekti. Bağdat’ta Barzani’yi Irak Komünist Partisi taraftarları ve Kürtler karşıladı. Irak Komünist Partisi 1952 yılından itibaren Birleşik Kürt Demokrat Partisi ile ittifak halindedir. Kasım’ın darbesini Arap komünistler ve Kürtler de desteklemiştir. Kasım ve Arif öncülüğündeki Hür Subaylar,  hükumet başkanı Nuri Sait ve Kral Faysal’ın da aralarında bulunduğu 19 kişiyi öldürerek Bağdat başkanlık sarayını ele geçirirler. İktidarı ele geçiren Hür Subaylar yeni hükumetin başına da General Abdulkerim Kasım’ı getirirler. O sırada BKDP 1.genel sekreteri olan Ahmet Kerküki bir bildiri yayınlayarak ihtilalci Hür Subayların darbesini Kürt Özgürlük hareketinin öncü partisi olarak desteklediklerini beyan etti. Bildiride aynen şu ibare yazılıydı:  “ Artarak süren Arap özgürlük hareketinin başarısı Kürt ve Arap halklarının eşitlik temelinde bir arada yaşamasını da beraberinde getirecektir. Partimiz tüm gücüyle yeni Irak Cumhuriyeti’ni destekleyecek ve koruyacaktır.”  Barzani’ye Bağdat’ta Eski başbakan Nuri Sait’in villası tahsis edildi ve Barzani de bunun karşılığında Irak Cumhuriyeti’ne bağlılığını ilan etti. Kasım’ın “anti emperyalist” mücadelesinden ve anayasal eşitlikçi reformlarından övgüyle söz etti. Irak Komünist Partisi’nin, BKDP ve diğer sol ve Kürt örgütlerinin ilişki kurduğu Kasım’ın kurdurduğu Halk Direniş Güçleri (HDK) Bağdat ve Musul sokaklarını kanlı çarpışmalardan sonra milliyetçi Araplardan temizlemişti. Bu durum, General Kasım’ı ürküttü.HDK daha sonra Kürtlere ve Komünistlere karşı eylemler düzenleyecekti. Kasım,  Komünistlerin Kürtlerle ortak yeni bir darbe yapacağından kuşkulandı. Bu arada BKDP içinde iki politik kutup çekişmesi vardı.  Bunlardan İbrahim Amed Kürtlerin geleceğini Arap milliyetçileri ve Nasır yanlısı tutumda görüyor, Hamza Abdullah ise Arap komünistlerinde görüyordu. Abdullah’a göre Sovyetler de Arap soluyla ortak ortadoğunun geleceğini kurtarır. Nihayet Barzani’nin müdahalesiyle BKDP içindeki Arap milliyetçiliği yanlısı hizip tasfiye oldu. Marksist Hamza Abdullah hizbi partiye hâkim oldu. 1960 yılında partinin adı KDP, Kürdistan Demokrat Partisi (Partiye Demokrata Kürdistan) olarak değiştirildi. Irak Komünist Partisi ile daimi işbirliği ve özgür eylemler temelinde ittifak kuruldu.
        1961 Eylül Devrimi                         : Abdulkerim Kasım yönetimi, KDP’nin Kürt şehirlerinde, Komünistlerin Arap şehirlerinde artan etkisini dizginlemek için 1958 anayasasına ihanet etmeye başlar. Barzani de Kürdistan dağlarına çekilir. 8 Eylül 1961 yılında Kürtler federal Irak ve otonomi için silahlı ayaklanma başlattılar. 1970yılına kadar geri dönülemez biçimde barış süreci heba oldu. 1964 ateşkesi de yetmedi. Bu arada BAAS şovenisti General Abdulselam Arif, 1963 yılında Kasım’ı ve yönetimini devirir. Irak Komünist Partisi’nin bir kısmı 1961 Eylül Devrimi ile birlikte Kasım’ın saflarına geçer. Bir kısmı da Kürtlerle ittifakı devam ettirme kararı alır. Kasım’ın devrilmesiyle birlikte Sovyetler Birliği’nin tavrı da Kürtlerden yana değişir. 1963 yılının ortalarında Moğolistan kanalıyla BM’ye “Kürtlerin otonomisinin tanınması” yönünde başvuru yapar. Dönemin Pravda gazetesinde KDP’yi öven yazılar çıkar. Kürtler için otonominin kaçınılmaz olduğu vurgulanır. Bu tavır elbette Sovyetler için ilkesel değildir. Yeni rejimin Irak petrollerini yabancı şirketlere sunmasından dolayıdır.  1967 yılında İsrail-Arap savaşlarında Araplar yenilince Irak’ta da şovenizm oldukça güçlendi. 1 yıl sonra Saddam Hüseyin ve bir grup general bir darbeyle yönetimi ele geçirir, hükümeti kurması için de El Bekir’i görevlendirir. Yeni darbenin ilk hedefi Irak Ulusal birliğini tesis etmek olur. 1970 yılında Kürtlerle otonomi anlaşması yapılır. Komünistler de parlamentoya girer. Tüm petroller millileştirilir. Petrollerin millileştirilmesi Kürtlerin de hoşuna gitmez Batılı devletlerin de… Durumdan memnun olan Arap şovenizmidir, Irak Komünist Partisi’dir, Sovyetler Birliği’dir. Barzani’nin ABD’li yetkililerle ilişkisi de bu dönemde, 1973 yılında başlayacaktır. Fakat Barzani Batılı devletlerin kendisiyle geliştirdiği ilişkilere de her daim temkinli yaklaşmıştır. Çünkü İngilizlerin tarihsel olarak Kürt düşmanlığı hep hatırdadır. ABD ise olaya statükocu yaklaşmaktadır:  Ne Kürtlerin kesin zaferi ne de Arapların bölgede kesin egemenliği …  Nitekim 1975 Cezayir Anlaşmasıyla ABD’de de İran Şahı Pehlevi ile BAAS’ın yanında yer alacaktır. Kürtler içinse bu tarih, yenilgi yılıdır. Aynı zamanda ayrılık, iç çatışmalar dönemidir de...
    Bu özetten sonra Mesut Barzani’nin Haziran 1983 yılında Serxwebun dergisine verdiği röportajdan kısa alıntılarla KDP’nin ittifaklar, sol ve emperyalizmle ilgili tarihsel tavırlarına göz atmakta fayda var: (Bu arada bu röportaj 2 Mayıs 1983 yılında KDP-YNK savaşında arabulucu olmak için KDP karargahında iken YNK’nin saldırısı sonucu yaşamlarını yitiren İbrahim Bilgin ve Mehmet Karasungur’dan bir süre sonra yapılmıştır. Bu kanlı dönemde Irak Komünist Partisi de KDP’den yana tavır almıştır. YNK, KDP’yi işbirlikçi ve hain olmakla suçluyordu. İdris Barzani’ye karşı ciddi suçlamalar yapıyordu. 1979 yılında Saddam’ın yönetimi ele geçirmesi, Baba Barzani’nin ölümü KDP açısından yeni bir paradigma oluşturmayı zorunlu kılmıştır.)
Soru: Irak BAAS rejiminin geleceği, iktidara karşı mücadele eden muhalif güçlerin kendi aralarındaki ilişkileri ve dayanışmaları, partinizin de bir parçası olduğu CUD’un (Demokratik Vatan Cephesi) yapısı ve mücadelesi hakkında bilgi verir misiniz? Günümüzde partinizin ve diğer demokratik güçlerin “anti emperyalizm” mücadelesinde aşması gereken sorunların zorlukları nelerdir?
M. Barzani: Bize göre ulusun yanında yer almadığı rejimin geleceği karanlık olacağından BAAS rejiminin geleceği de karanlıktır. Şimdi rejime karşı olan güçler arasında ilişkiler iyidir. KDP (partimiz) ve Irak Kürdistan Sosyalist Partisi tarafında Irak’ta Demokratik Vatan Cephesi kurulmuştur. CUD, şartların zorlamasından sonra gündeme gelmiştir. Bazı kesimlerin dar çıkarları  veya bazı insanların konuşmasıyla dışarıda değil, CUD bütün Irak halkı ve özellikle Kürt halkının dayatmasıyla kurulmuştur. CUD’un kapısı, onun şartlarını kabul eden her Irak partisine açıktır. Her ne kadar CUD’un en iyi cephe olduğunu söyleyemiyorsak da bugün Irak şartlarında var olan dayanışma ve birlikler arasında en iyi olanıdır. CUD ve partimiz önünde problemler çoktur, ama emperyalizme ve gericiliğe karşı mücadele etmede BAAS rejiminin alternatifini (ihtilafi güçlerin birliği) ve demokratik rejim getirmede hepimiz kararlıyız.
CUD'a bağlı hareketler: 
1-Irak Sosyalist Partisi. 
2-Kurdistan Sosyalist partisi 
3-Kurdistan Halkci demokratik Partisi, 
4-Kurd Sosyalist Partisi(PASOK) 
5-Irak Demokratik Birligi 
6-Kurdistan Demokrat Partisi 
7-Irak Komunist Partisi 
      CUD’un bildiri dili, ittifak anlayışı, ortaklık şartları göz önüne alındığında döneme oldukça uygun bir yapılanmadır ve dönemin YNK’sinin ağır saldırılarına maruz kalmıştır.

   Bugünlük ittifaklar kronolojisi ve siyasi yaklaşımları özetledim. Bundan sonraki yazıda PKK-KDP-PYD’nin ittifaklar siyasetini kıyaslamalı çıkarımlarda bulunacağım. Bu yazı bir ön fikir olabilir. 

Hiç yorum yok:

self determinasyon,öz yönetim

20. Yüzyılda uluslararası hukukun en önemli kavramlarından birisi haline gelen selfdeterminasyon, dünya toplumunda yeni bir yapılanma ve tanımlama süreci başlatmıştır. Kavram, günümüz dünyasının siyasi haritasının belirlenişi ve bundan sonra geçirmesi muhtemel değişikliklere ilişkin olarak sıkça söz konusu olmaktadır. Önceleri siyasi bir ilke olduğu düşünülen self-determinasyon kavramı hem BM 1966 İkiz Sözleşmeleri, hem BM Genel Kurul Kararları hem de uluslararası hukukun diğer aktörlerinin kararlarıyla hukuki bir hak haline dönüşmüştür. İlk ifade edilmeye başlandığı dönemlerde sadece sömürge yönetimi altındaki halklara tanınması öngörülürken Yüzyılın sonlarında Sovyetler Birliğindeki federe cumhuriyetlerin de selfdeterminasyon hakkından yararlanarak ayrıldıkları görülmüştür

öz yönetimin gerekçesi

Self-determinasyon fikrinin gelişmesine 20. yüzyılda bir taraftan Sovyetler Birliği’nin kurucusu olan Vlademir I. Lenin, diğer taraftan Birleşik Devletlerin Birinci Dünya Savaşı sırasında başkanı olan Woodrow Wilson katkıda bulunmuştur. Lenin eserlerinde “ulusların Self-determinasyon hakkı” kavramınıortaya koymuş, bir ülkenin veya yerin ilhakının “bir ulusun Self-determinasyon hakkının ihlali” olacağını belirtmiştir. Bunun yanında Lenin, self determinasyonun ayrılmayı da kapsamakta olduğunu belirtmiştir. Hatta ilkenin uygulanma yöntemlerinden birincisi bu yoldu.Wilson ise arasında “Selfdeterminasyon” kelimesi tam olarak geçmese de altı tanesi Self-determinasyon ile ilgili 14 ilke ilan etmiştir. Konuşmalarında savaştan yenik çıkan milletlerin, küçük milletlerin ve sömürge altındaki halkların da kaderini tayin hakkı olduğunu ifade ederek, bundan böyle uluslararası sistemin güç dengesine değil, etnik kaderini tayin ilkesine dayandırılması gerektiğini vurgulamıştır.

Pages

öz yönetimin tarihi

Kavramın ilk kullanımı 1581 yılında Hollanda’nın İspanyol krallarının kendilerine karşı zulüm yaptıkları gerekçesiyle İspanya’dan bağımsızlığını ilan etmesiyle olmuşsa da 18. yüzyılın ikinci yarısına yani 1776 tarihli Amerikan Bağımsızlık Bildirgesi ve 1789 tarihli Fransız İnsan ve Vatandaşlık Hakları Beyannamesine kadar bir gelişme gösterememiştir. 1776 tarihli Amerikan Bağımsızlık Bildirgesi ile Amerikan halkı dış bir yönetim, yani İngiltere tarafından idare edilmeye razı olmayacağını bildirmişlerdir. Bunun sonucu olarak ulusal self-determinasyon talebiyle ortaya çıkan ilk sömürge halkı olmuşlardır.