Social Icons

.

Pages

18 Eylül 2010

Faşizmin Bir Ruh Hali: Komplo teorisi

Faşizmin genel tanımı dışında bir de daha öznel bir tanımı yapılsa şöyle bir sonuç çıkar karşımıza: demokratik eşitlikçiliğin ve sosyalizmin aynı anda ve kesin reddedilmesine dayanan, bu açıdan da diğer politik-ekonomik düzenlerden farklılık gösteren korporatif birliklerin merkezi rejimidir de…


Hemen faşizmin birkaç özelliğini sayıp asıl konumuza dönelim. Faşizm, sadece milliyetçi bir yükselişle anlamlandırılamaz, milliyetçi yükseliş, faşizmin demagojisi, afyonudur. Esas temelleri sermayeyi korporatif birliklerin sırtından yükseltip tekeller kurmak. Bu tekellerin desteğiyle faşist parti kontrolünü siyasal, sosyal, askeri, ekonomik ve bürokratik alanlarda genişletmek…Devlet aynı zamanda iletişim ve basın araçlarına ya doğrudan ya da dolaylı olarak sahiptir, egemendir. Sistematik biçimde düzenli törenler, resmi geçitler, fener alayları, önemli günlere dair merasimler düzenler. Mutlaka içeride her sosyal ya da farklı etnik kökenden düşmanların olması lazım ki diğerlerine karşı merasimler, aidiyet duygusunu canlı tutsun. Nazilikte “devlet-lider-ırk” argümanları üzerine propaganda inşa edilirken Franco’culukta “ordu-kilise-milli değerler” üzerinden bir süreç başlatılmıştır. Gelişim süreci ise şöyle devam eder: Faşist parti önce kendini yoksul sınıflar üzerinden ifade eder, sonra vatanseverlik demagojisiyle orta sınıfı avlar, siyasi yapısı geliştikçe büyük sermaye ile işbirliği halinde eski dostlarına güzel bir “aslan ve diğerleri” şöleni düzenler. Bu defa yoksulluğun, sınıfın bir değeri kalmamıştır, artık ulus vardır, ırk vardır, devlet vardır, din-diyanet vardır, lider vardır…(Bunları aklınızda tutun.)

• Gobbels’in faşist iktidarın pekiştiği ilk yılda, 1933’te ortaya attığı ilk komplo teorisi, Alman nüfusunun bir süre sonra yok olacağı ve karma bir ırkın bütün bir Almanya’yı yok edeceği üzerineydi. Ona göre, 1900 yılında 2 milyon saf Alman dünyaya gelmiştir ama bu sayı 1933’te 1 milyona inmiştir, acil yapılması gereken tüm Alman kadınlarını evlere kapatıp, “milli anne” rolüyle onlardan çocuklar doğurtmaktır. Bu sert düşüşe göre 1955 yılında Alman nüfusu sadece 3 milyon olacakmış. Ondan sonrası kıyametmiş. 1900 yılında her ailede ortalama 7 çocuk varken, 1933’te 4’e inmiş, 1988 yılına sadece 1’e inecekmiş ve Alman soyu tükenecekmiş.( Ben buna sik ve am milliyetçiliği diyorum. Ancak bir sik ve bir am kadar aklı olmak diyorum.) Tüm bunları da Yahudiler, komünistler, feministler, eşcinseller ve liberaller planlıyormuş. Dünya o zamanlar bunların boynuzları ya da sikleri üzerinden dönüyormuş. (Bizim Başbakanın 3 çocuk isteği de böyle bir hesaptan kaynaklanmıştır. Yüzyıl sonrasını gören müthiş lider özellikler denir buna, asla faşizm denmez, dedirtmez kontrollü basın.)

• İkinci propaganda miti ırk üzerinedir ki bu konuda ilmihaller yazılmıştır. Alman Milli İlmihalinde ırk dillerdeki benzer sözcüklerden tayin edilebiliyormuş şöyle:

Baba: (Alm.) Vater, (Fr) papa, (Latince) baba, (İng.) baba, (yun.) baba (Bakınız sadece Almancada farklıdır, diğerlerinde aynı demek, Almanlar farklı millet, üstün ırk. (Bizdeki karşılığı ise yoğurt, baklava, kebap, rakı milliyetçilikleri…

Nasyonal Alman ırkının temel düşmanı kim? –Elbette Yahudiler…(olmazsa olmaz) Bizde eskiden Ermenilerdi, şimdi Kürtler… Yeni dönemde Ermenilere şefkate aldanmayın hükümetin, 30 bin kişi kalınca haliyle merhametli olmalıyız, onlar şükür etmeli bize ki o binleri yaşatmışız, o halde biz anlı şanlı bir neslin evlatlarıyız, masalları konuşulacak. Bundan bile yücelik devşirmek sadece Türk faşizmine mi ait bilmiyorum…Yahudi ruhunun amacı birleşik bir İsrail devleti yaratmaktır, yapıcı değil, yıkıcı bir ruhtur.(Bizdeki karşılığı Kürtler, pis kokar, amları kıllı kadınları, götleri kıllı erkekleri vardır, onlar fetih şehirlerimizi ele geçirirse ortalık mikrop olur, Türk yurdu yaşanamaz yer olur. Dünyadaki tüm buluşların babası üstün ırk Türk ırkıdır, kağıdı, seks pozisyonlarındaki zenginliği bile biz bulduk. Blow-jobun “blo blo yapmak suretiyle ağızdan çıkan enfes Juanjuan atalarımızın adıdır da…) Makul Yahudi, kızı için orospu diyen, ataları için pis lağım fareleri diyebilen, karısı için götünde bok durmaz bir sürtük diyendir Almanlar için.(Bizdeki karşılığı aynıdır. Atasına, karısına, kızına, komşusuna, komünistine küfür eden, onları ispiyonlayan, vuran, Kürt, “makul” diğerleri kötü Kürt’tür. Bu yüzden hükümet Kürt sorununu siyasi temsilcileriyle değil kötü Kürtlerle çözme gayretinde. )



Bu arada tüm Alman basını kötü Yahudi karakterleri çiziyor, onları aşağılık bir domuzdan farksız görüyordur. (Bizdeki karşılığı “kıro” edebiyatı.)

Gizli Sion protokolleri ve Tevrattan bol bol alıntı yapılarak Almanya üzerindeki kötü Yahudilerin komünizmi yayacağı ve bundan sonra büyük İsrail devleti özlemini giderecekleri de yazılıp çiziliyor.(Ne çok benziyor bizim basına, sanki Alman siklerinden düşmüş halleri var, Kürtler, Amerikalılarla, İngilizlerle, Ruslarla, bazı cahil kesimlerce Sovyetlerle bile günümüzde işbirliği halinde olarak gösterilirler. Bu yüzden Apoist-Kemalist-Stalinist-Maoist, Seksist, Sik-ist, Am-sist, Göt-sist gibi ne kadar melanet varsa bu Kürt aydınlarında vardır düşüncesi yığınlarca geri zekalı tarafından işlenir.


Böylece Hakkari’nin Geçitli köyünde açık saçık hangi çeteler tarafından döşendiği bilinen ve on kişiyi katleden mayınlar konusunda müthiş bir bilgi kirliliği yaşanır. Çanta niye özellikle oraya bırakılmış, 2 adet Rus yapımı mayın varmış, klaşnikov mermileri varmış, gibisinden pislik bulandırmalarla olayı ayrıntıya boğarlar. Oysa çok basit cevabı var:

Söz konusu malzemenin seri numaraları orda duruyor, 2saatlik bir araştırmayla o malzemenin kime, nereye ait olduğu bulunur, olayın failleri de açığa çıkarılır.

Hem PKK’yi Ergenekon ve Jitemci olmakla suçlayan yukarıdaki Alman domuzu kafasıyla hem de PKK’nin referandum sürecindeki ateşkesini görmezden geleceksin. Nasıl bir Ergenekon ya da Jitemci ki en zayıf anında hükümeti vurmasın, oyları aşağı çekmesin?

Ek not: Bennito, 1927 ve 36 yılları arasında 4700 muhalifi hapsettirdi. Bizdeki sayıyı öğrenebilir miyiz? Son 8 yılda acaba kaç kişi tutuklanmıştır?

Hiç yorum yok:

self determinasyon,öz yönetim

20. Yüzyılda uluslararası hukukun en önemli kavramlarından birisi haline gelen selfdeterminasyon, dünya toplumunda yeni bir yapılanma ve tanımlama süreci başlatmıştır. Kavram, günümüz dünyasının siyasi haritasının belirlenişi ve bundan sonra geçirmesi muhtemel değişikliklere ilişkin olarak sıkça söz konusu olmaktadır. Önceleri siyasi bir ilke olduğu düşünülen self-determinasyon kavramı hem BM 1966 İkiz Sözleşmeleri, hem BM Genel Kurul Kararları hem de uluslararası hukukun diğer aktörlerinin kararlarıyla hukuki bir hak haline dönüşmüştür. İlk ifade edilmeye başlandığı dönemlerde sadece sömürge yönetimi altındaki halklara tanınması öngörülürken Yüzyılın sonlarında Sovyetler Birliğindeki federe cumhuriyetlerin de selfdeterminasyon hakkından yararlanarak ayrıldıkları görülmüştür

öz yönetimin gerekçesi

Self-determinasyon fikrinin gelişmesine 20. yüzyılda bir taraftan Sovyetler Birliği’nin kurucusu olan Vlademir I. Lenin, diğer taraftan Birleşik Devletlerin Birinci Dünya Savaşı sırasında başkanı olan Woodrow Wilson katkıda bulunmuştur. Lenin eserlerinde “ulusların Self-determinasyon hakkı” kavramınıortaya koymuş, bir ülkenin veya yerin ilhakının “bir ulusun Self-determinasyon hakkının ihlali” olacağını belirtmiştir. Bunun yanında Lenin, self determinasyonun ayrılmayı da kapsamakta olduğunu belirtmiştir. Hatta ilkenin uygulanma yöntemlerinden birincisi bu yoldu.Wilson ise arasında “Selfdeterminasyon” kelimesi tam olarak geçmese de altı tanesi Self-determinasyon ile ilgili 14 ilke ilan etmiştir. Konuşmalarında savaştan yenik çıkan milletlerin, küçük milletlerin ve sömürge altındaki halkların da kaderini tayin hakkı olduğunu ifade ederek, bundan böyle uluslararası sistemin güç dengesine değil, etnik kaderini tayin ilkesine dayandırılması gerektiğini vurgulamıştır.

Pages

öz yönetimin tarihi

Kavramın ilk kullanımı 1581 yılında Hollanda’nın İspanyol krallarının kendilerine karşı zulüm yaptıkları gerekçesiyle İspanya’dan bağımsızlığını ilan etmesiyle olmuşsa da 18. yüzyılın ikinci yarısına yani 1776 tarihli Amerikan Bağımsızlık Bildirgesi ve 1789 tarihli Fransız İnsan ve Vatandaşlık Hakları Beyannamesine kadar bir gelişme gösterememiştir. 1776 tarihli Amerikan Bağımsızlık Bildirgesi ile Amerikan halkı dış bir yönetim, yani İngiltere tarafından idare edilmeye razı olmayacağını bildirmişlerdir. Bunun sonucu olarak ulusal self-determinasyon talebiyle ortaya çıkan ilk sömürge halkı olmuşlardır.