Social Icons

.

Pages

21 Temmuz 2011

Chomsky'nin Namo ABDULLA ile Röportajının Özeti

  • Bu röportaj Melisa Türkeri'nin katkılarıyla özetlenerek Türkçeye çevrilmiştir
  • ·         Bildiğiniz gibi Kürtler, bugüne kadar hiç kendi milli sınırlarına sahip olamamış en geniş ulusal, kültürel grup. Türkiye’de durum biraz daha iyileşmiş. On yıldan uzun zaman önce ilk kez gittiğimde, epey kötüydü. Korkunç bir şiddet, baskı ve yıkım döneminin sonuydu. İnsanlar Kürt renklerini kullanmaya korkar haldeydi. Dillerini yalnızca gizlice konuşabiliyorlardı. Bu durum yavaş yavaş da olsa bir parça iyileşti. Kürtler artık ‘dağ Türkleri’ diye tanımlanmak zorunda değil. Kürtçe de bir yere kadar tanınıyor. Okullarda Kürtçe derslerine dair bir söz verildi ama henüz sonuçlandırılmadı. Bir de geri adımlar var. Ekim’de ben oradayken 150 Kürt liderinin davaları başlamak üzereydi.
  • ·         Kürtler haklarını istemeliler ama somut amaçları olmalı. Mesela Mısır örneğinde, daha dar kapsamlı ama net bir amaç vardı: Mübarek’ten kurtulmak. Sonra daha geniş kapsamlı bir amaç belirdi: Egemen sınıftan kurtulmak. Aynı şey Kürtler için de geçerli. Nasıl koşullarla karşı karşıya olduklarını çok iyi değerlendirmek ve kendilerine sormak zorundalar: Bu koşullar içinde doğru taktik ne olmalı diye. Kökeni, 19. yüzyılın devrimsel hatta reformist hareketlerine kadar uzanan kadim bir problem bu. Karl Marx, sosyalist ve komünist-sosyalist devrimleri savunuyordu ama kendine özgü nüanslarla. Mesela, iyi kötü işleyen bir parlamenter sistemi olan İngiltere’de, işçilerin haklarına kavuşabileceklerine inanıyordu. Kullanacağınız taktikleri, var olan koşullara uyarlamak zorundasınız. Doğru taktiklerin ne olduğunu belirleyen mekanik kurallar yoktur.
  • ·         Sivil itaatsizlik mesela; bir taktiktir, bir kural, bir prensip değil. İşe yarayacağına inandığın zaman yaparsın. Kürtler Diyarbakır sokaklarında Başbakan gitsin diye gösteriler yapamaz. Bu aklı başında bir taktik olmaz. Ama aynı taktik, Mısır’da işledi. Sivil itaatsizlik doğru bir taktik mi, yoksa daha başka yollar olabilir mi? Hassas bir sorun bu. Koşulları ve olası sonuçları dikkatlice değerlendirmek lazım.
  • ·         Uzun vadede bile Türkiye bağımsız bir Kürdistan’ın komşusu olmak istemez. Bu yüzden de bu uzun vadeli bir sorun. Bakın Tayvan’dan yeni döndüm. Çin’le ilişkilerin nasıl yönetileceği en büyük mesele şimdi orada. Çin’e göreyse Tayvan, Çin’in bir parçası. Tayvanlılar özgür bir seçim yapabilecek olsa büyük ihtimalle büyük kısmı bağımsızlığı seçer. Öte yanda yaptığınız seçimin sonuçlarına katlanmak zorundasınız. Galiba en iyi yöntem, dramatik bir şeyler yapmaktansa olayları akışına bırakmak. Bir yerdeki başarıdan ders çıkarıp onu olduğu gibi bambaşka bir yere mekanik olarak taşıyamazsınız.
  • ·         Irak Kürdistan’ı bir Amerikan askeri üssüne dönüşmeyi reddetmeli. Askeri üs dediğin şey baskı ve şiddet için oradadır. O bölgenin kendisi için yapabileceği en iyi şey kendini emperyal güçlerin eline teslim etmemek. Güney Amerika mesela. Uzun zamandır Amerika’nın arka bahçesiydi ama artık değişiyor. Bu hem kendileri hem dünya için iyi bir şey.
  • ·         Dünyanın kendi devleti olmayan bu en geniş ulusu için bir Kürt devleti olacak mı? Olabilir ama bu adım adım gerçekleşebilecek bir şey. On yıl öncesine göre durum daha iyi ama daha çok yolu var. Osmanlıyı düşünün. Kimse Osmanlı’yı tekrar kurmak istemez çünkü yoz ve vahşiydi. Ama Osmanlı’da, hiç sınır geçmeden Bağdat’tan İstanbul’a gidebilirdiniz. Biraz da bu yoz yapısı yüzünden her bölge bir nebze kendi haline bırakılmıştı. Mesela bugün Avrupa da, daha geniş bir federal yapı içinde, Katalonya gibi bölgesel özerklikleri tanıma yolunda. Bunlar sağlıklı gelişmeler. Birçok sorunlar olabilir, sevimsiz çatışmalar baş gösterebilir. Uzun vadeli düşünmek daha akıllıca.






Hiç yorum yok:

self determinasyon,öz yönetim

20. Yüzyılda uluslararası hukukun en önemli kavramlarından birisi haline gelen selfdeterminasyon, dünya toplumunda yeni bir yapılanma ve tanımlama süreci başlatmıştır. Kavram, günümüz dünyasının siyasi haritasının belirlenişi ve bundan sonra geçirmesi muhtemel değişikliklere ilişkin olarak sıkça söz konusu olmaktadır. Önceleri siyasi bir ilke olduğu düşünülen self-determinasyon kavramı hem BM 1966 İkiz Sözleşmeleri, hem BM Genel Kurul Kararları hem de uluslararası hukukun diğer aktörlerinin kararlarıyla hukuki bir hak haline dönüşmüştür. İlk ifade edilmeye başlandığı dönemlerde sadece sömürge yönetimi altındaki halklara tanınması öngörülürken Yüzyılın sonlarında Sovyetler Birliğindeki federe cumhuriyetlerin de selfdeterminasyon hakkından yararlanarak ayrıldıkları görülmüştür

öz yönetimin gerekçesi

Self-determinasyon fikrinin gelişmesine 20. yüzyılda bir taraftan Sovyetler Birliği’nin kurucusu olan Vlademir I. Lenin, diğer taraftan Birleşik Devletlerin Birinci Dünya Savaşı sırasında başkanı olan Woodrow Wilson katkıda bulunmuştur. Lenin eserlerinde “ulusların Self-determinasyon hakkı” kavramınıortaya koymuş, bir ülkenin veya yerin ilhakının “bir ulusun Self-determinasyon hakkının ihlali” olacağını belirtmiştir. Bunun yanında Lenin, self determinasyonun ayrılmayı da kapsamakta olduğunu belirtmiştir. Hatta ilkenin uygulanma yöntemlerinden birincisi bu yoldu.Wilson ise arasında “Selfdeterminasyon” kelimesi tam olarak geçmese de altı tanesi Self-determinasyon ile ilgili 14 ilke ilan etmiştir. Konuşmalarında savaştan yenik çıkan milletlerin, küçük milletlerin ve sömürge altındaki halkların da kaderini tayin hakkı olduğunu ifade ederek, bundan böyle uluslararası sistemin güç dengesine değil, etnik kaderini tayin ilkesine dayandırılması gerektiğini vurgulamıştır.

Pages

öz yönetimin tarihi

Kavramın ilk kullanımı 1581 yılında Hollanda’nın İspanyol krallarının kendilerine karşı zulüm yaptıkları gerekçesiyle İspanya’dan bağımsızlığını ilan etmesiyle olmuşsa da 18. yüzyılın ikinci yarısına yani 1776 tarihli Amerikan Bağımsızlık Bildirgesi ve 1789 tarihli Fransız İnsan ve Vatandaşlık Hakları Beyannamesine kadar bir gelişme gösterememiştir. 1776 tarihli Amerikan Bağımsızlık Bildirgesi ile Amerikan halkı dış bir yönetim, yani İngiltere tarafından idare edilmeye razı olmayacağını bildirmişlerdir. Bunun sonucu olarak ulusal self-determinasyon talebiyle ortaya çıkan ilk sömürge halkı olmuşlardır.