Social Icons

.

Pages

3 Temmuz 2011

TÜRK ŞOVENİZMİNİN KÜRT-ZAZA DERDİ

http://www.ntvmsnbc.com/id/25228787 Burak Cop’un bu linkteki yazısı daha fazla bilgiye daha fazla desteğe muhtaç. Girişte Dersim’de CHP bürosuna yapılan bir saldırıdan söz ediliyor. Evet, bu doğru… Lakin dağın görünmeyen yüzünde, seçim sürecinde  bölgede BLOK bileşenlerine karşı TSK-Emniyet-AKP-Korucu-CHP işbirliğiyle gerçekleştirilen daha kapsamlı saldırılar olduğu gerçeği. Blok’un seçim yenilgisinden sonra CHP bürolarına yapılan saldırı, bu “faşist saldırıları”larla bir hesaplaşma kanımca.  Dersim’den aldığım bilgilere göre Ferhat Tunç’un kendisi hem karakol komutanlarınca hedef gösterilip tehdit edilmiş hem de CHP’li bir grubun Mazgirt’te saldırısına uğramış. Burak cop, yazısında CHP bürosuna yönelik saldırının nedenlerini araştırmamıştır. Aynı yöntemi Taraf yazarları “Bölgede BDP vesayeti" şeklinde çarpıtır. İlginç olan şu ki Melih Altınok, Kurtuluş Tayiz’e göre de BDP “Hizbullah ve AKP’ye Tunceli’de CHP’ye saldırdığı gibi saldırıyormuş. Ciddiye bile alınmaz bu tip iddialar. Yalnız bu iki örnek Türk basınının liberal sağ ve liberal soldaki şovenizmini göstermek açısından önemli.
      Burak Cop’a asıl eleştiri, Nişanyan’dan aldığı Kürtçe ve Zazaca arasındaki mesafenin İtalyanca ve İspanyolcadan daha fazla olduğu konusunda yapılmalıdır. Kendim Türkçe öğretmeni, aynı zamanda Zazaca ve Kürtçe bilen biri olarak bu konuda net olduğumu söylemeliyim.
   Dil, kendi doğal yasalarına göre durmadan değişir, yenilenir, etkiler, etkilenir. Bir dildeki değişim, yenilenme ve ayrışma o dili ne başka bir dil yapar ne de o dili konuşan topluluğu farklı bir ulus yapar. Dil, kendi içindeki değişim ve yeniliklere karşı hoşgörülüdür, yapıcıdır. Nişanyan’ın ve dolayısıyla Burak Cop’un İtalyanca- İspanyolca mesafesini Kürtçe – Zazaca ile kıyaslamak haksızlıktır, temelsizdir. Kürtçe ve Zazaca konuşanlar, Türklerle Azeriler kadar anlaşabilir. Zaten dil bilimciler de İstanbul Türkçesi ile Azeri Türkçesi der. Lehçeler incelenirken aralarındaki benzerlikleri ve farklılıkları bulmak için birkaç yöntem önerilir:
İlk üç kişi zamir: Ej(Ez), tı (tu) eu (hu) parantez içindekiler Zazaca…
Yiyecek ve içecek adları: Av(av, auyk) çem(çem):nehir, ırmak; nan(nan, non) genim (genim):ekmek; cev(ceu, cev): arpa parantez içleri zazaca…
Semboller basamağı: Çocuk dilinin birçok yerde benzerliği : May, dayiq (may, dayiq): anne gibi onlarca terimle bu benzerlikler de bulunabilir. Bunun dışında jest-mimiklerde çıkan sesler, ruhbilimsel yöntem, iş kuramı yöntemi ve yansımaların birbirine benzerlikleri… Bu örneklerdeki amacım bir dilin varlığını kanıtlamaktan ziyade Burak Cop’un bu konuda bilgi eksikliği ve araştırmasız kalan yazarlığını ele almak.
    Sevan Nişanyan ile bizzat bu konuyu bir yazısı üzerine Şirince’de tatil yaptığım esnada tartıştım. Onun itirazı eylemlerin mastar eklerine yönelik daha çok. Zazacada mastar eki ” –ayni” ekidir. Kürtçede bu ekin olmadığı iddia edilmiştir Sevan tarafından. Kürtçede olup olmadığı konusunda eksiğim ama bu bir şey değiştirmez. Dillerde mastar ve çekim ekleri her daim değişmiştir.  Türkçenin 16 yüzyılındaki yapısına bakarsanız “-ubanu” diye bir zarf fiil eki bulursunuz. Bugünkü Türkçede –ip ekidir. “Gelip, gidip”teki –ip…
   Bu konuda Burak Cop, Sevan’ın gazına gelmiş, Sevan da M. Şerif Fırat’ın gazına gelmiştir.  M. Şerif Fırat kim mi? Doğu illerinin Kemalist devşirmelerinden, Alevi ve Sunni-Alevi çatışmasından yararlanıp bölgeyi asimile etmek isteyenlerin fikirtörü… Ciddiye bile alınmayacak tezleriyle birçok solcu ve sağcı kesimi etkilemiştir.
Burak Cop ve Sevan’a bu hatırlatmayı yapalım: Kürtçe ve onun Zazaca lehçesi Dersim’de konuşulur. Yani Dersim iki dili de neredeyse eşit oran kullanan yerlilerine sahiptir. İkisini de bilen kişi sayısı az değildir. Yani, Dersim Alevilerinin bir kısmı Zazaca lehçesini bir kısmı da Kürtçe (kurmanc) konuşur. Yine Diyarbakır ve Urfa’da da durum buna benzerdir.
   Burak Cop’un bilmesi belki de belirtmesi gereken diğer bir konu da akademiyası olmayan, Türk devleti tarafından gaspa uğramış bu dilin lehçeleri arasındaki farklılıkların ve mesafenin yüzyıllık baskıya rağmen abartılmayacağı konusudur. Baskıdan öte sosyolojik, siyasi be kültürel asimilasyon… Türkçe ile Osmanlıca arsındaki farklılıklar ve mesafe de incelenmeye değer. Bence Burak, bunu araştırsın. Bu asimilasyonun içinde bazı çelişkilerden yararlanarak Kürtleri örgütsüz ve siyasetsiz bırakmak da vardır.
Sonuç: Dersim ya da bir başka bölgede seçim sonuçları doğru analiz edilirse BDP/Blok ve diğerleri şeklinde bir yarış olmuştur. Diğerleri: Devlet ve onun örgüt, kurum ve yasal partileri… Dersim’de buna ek olarak CHP’yi aktif şekilde desteklemiş Maocu, diğer sol grupları eklemeli… CHP’ye eğilim Zazacılık ya da Alevicilikle açıklanacak bir olgu değildir.  Tümden Blok ve diğerleri şeklinde açıklanabilecek sebepler içerir. 

2 yorum:

Adsız dedi ki...

ben twitter'dan sana yazmıştım aslında ama 160 karakter olayı nedeniyle demek istediğimi hiç anlatamadım .ben sana sadece bir tespit olarak ulusal hareketler farklılıları yok eder demiştim ama sen orada anlaşılmaz bir şeyler yazdın,konu tartışmaya döndü.öncelikle Türki diller denen kavram,Türkiye coğrafyasında kurulan devletlerin siyasi başarısından dolayı 19. yüzyılda avrupalı araştırmacılar tarafından ortaya konan bilimsel bir tanımlama.yani benzer dilleri konuşan tüm topluluklar için Türki dil demişler.yoksa çuvaşistan'da yaşayan adam kendini türk olarak tanımlamıyordu. türk diye bir kelimeden pek haberi de yoktu.ta ki ulusal hareketler başlayana kadar...Türk ise bildiğin üzere Göktürk devletini kuran bir boy adıdır sadece.zaten meşhur orhun anıtında kültigin uygurlara,karluklara sövgüler dizmiştir.onlar da Türk değil mi? tabiki de değil...
ulusal hareket,avrupa'da burjuvazinin ortak pazar yaratma amacıyla ortaya çıkarttığı bir şey.pazarın bütünleşmesi insanlar arasında haliyle bir ''bizlik'' bilincinin temelini oluşturdu.burjuvazi de bu süreci hızlandırdı ve burjuva devleti başta ortak tarih ve ortak ulusal dil ile bu birlikteliği kesinleştirdi..yani ulus, tamamen ortaklık üzerine kuruludur ve amacı ortaklıkları ön plana çıkartıp farklılıkları minimalize etmektir.kürt hareketinin de ortaklık vurgusu kurmançi üzerindendir ve ulusal hareketin dili de kurmançi lehçesi olmuştur.ulusal hareket kendi dinamiği içerisinde farklı lehçe ve ağızları yok edecektir.lagalugaya gerek yok.bunun için baskıya da gerek yok.benim anneannemin yörük türkçesi baskıyla bozulmadı.okul okumadığından ve köyün dışına hiç çıkmadığından ona baskı yapılacak bir ortam oluşmadı.türk burjuvazisi basın- yayım yoluyla ona ortak dili;istanbul türkçesini öğretti.kürt ulusal hareketi de;ulusal bilinci olan çocuklara,ileride olası bir anadilde eğitim fırsatında; kendi ulusal akademik dili olan bir dili öğretecek ve bu da konuşma diline yanısayacak.yazılı olan bu ulusal dilin konuşma diline yansımamasını beklememek aptallığın daniskasıdır.peki niyet nedir? niyet dolaylı olarak da olsa zazacanın ve diğer ağızların yok edilmesidir.kürtlük bilinci de bunu gerektirir.ne kadar çok ortaklık o kadar bilinç.çuvaşların tarihleri boyunca türk kelimesini kullanmadıklarından behsettim.benim dersimli eniştem de diyarbakır a gidene kadar kendisinin ne olduğunu bilmediğini,kürt olduğunu orada öğrendiğini söylemişti bana.ulusal bilinç ve bunun yayılması ona kürtlüğü öğretti.sen zazaların kürt olduğunu kanıtlamaya çalışıyorsun ya,o sayede öğrendi işte.yani zazaların kürtlüğü genetik bir şey olmadığına göre;tamamen tarihin yarattığı maddi koşullarla oluşan bir şey.senin yaptığında biraz geç kalmış bir milliyetçiliğin etkisiyle kürtlük bilinci oluşturmaya çalışmak ve bunu yaparken de farklı kürdi unsurlara karşı agresifleşmek.bilimsel bir agresifleşmeden bahsediyorum.kemalist bir agresifleşme değil.bunu yaparken de ulusal hareketin kendi dinamiğine uyup farklılıkları yok etmeye çalışıyor ve bunu onlara kabul ettirmeye çalışıyorsun.100 yıl önce alevi kürt diye bir kimlik yoktu diyosun ve bunu kemalistler yarattı diyosun.haklısın ama yüzyıl önce ulusal anlamda bir kürt bilinci de pek yoktu.kürtlük bilinci tarihsel materyalist bağlam içinde düşünürsek,tarihini koşullarının yarattığı bir şey.sen benden çok daha iyi biliyorsun..chp zihniyetine karşısın ve buna karşı savaşıyorsun.iyi de eleştirilerin var.seni beğenerek takip ediyordum twitter'da.bundan sonra takip etmicem yakışıksız twitinden dolayı ama yolun açık olsun.allah yıldıray oğur gibilerini azaltıp senin gibileri çoğaltır inşallah.

Adsız dedi ki...

hmmm... ilginç olmuş doğrusu bilmediğim bişiler öğrendim yine. tşk ler. mehtap

self determinasyon,öz yönetim

20. Yüzyılda uluslararası hukukun en önemli kavramlarından birisi haline gelen selfdeterminasyon, dünya toplumunda yeni bir yapılanma ve tanımlama süreci başlatmıştır. Kavram, günümüz dünyasının siyasi haritasının belirlenişi ve bundan sonra geçirmesi muhtemel değişikliklere ilişkin olarak sıkça söz konusu olmaktadır. Önceleri siyasi bir ilke olduğu düşünülen self-determinasyon kavramı hem BM 1966 İkiz Sözleşmeleri, hem BM Genel Kurul Kararları hem de uluslararası hukukun diğer aktörlerinin kararlarıyla hukuki bir hak haline dönüşmüştür. İlk ifade edilmeye başlandığı dönemlerde sadece sömürge yönetimi altındaki halklara tanınması öngörülürken Yüzyılın sonlarında Sovyetler Birliğindeki federe cumhuriyetlerin de selfdeterminasyon hakkından yararlanarak ayrıldıkları görülmüştür

öz yönetimin gerekçesi

Self-determinasyon fikrinin gelişmesine 20. yüzyılda bir taraftan Sovyetler Birliği’nin kurucusu olan Vlademir I. Lenin, diğer taraftan Birleşik Devletlerin Birinci Dünya Savaşı sırasında başkanı olan Woodrow Wilson katkıda bulunmuştur. Lenin eserlerinde “ulusların Self-determinasyon hakkı” kavramınıortaya koymuş, bir ülkenin veya yerin ilhakının “bir ulusun Self-determinasyon hakkının ihlali” olacağını belirtmiştir. Bunun yanında Lenin, self determinasyonun ayrılmayı da kapsamakta olduğunu belirtmiştir. Hatta ilkenin uygulanma yöntemlerinden birincisi bu yoldu.Wilson ise arasında “Selfdeterminasyon” kelimesi tam olarak geçmese de altı tanesi Self-determinasyon ile ilgili 14 ilke ilan etmiştir. Konuşmalarında savaştan yenik çıkan milletlerin, küçük milletlerin ve sömürge altındaki halkların da kaderini tayin hakkı olduğunu ifade ederek, bundan böyle uluslararası sistemin güç dengesine değil, etnik kaderini tayin ilkesine dayandırılması gerektiğini vurgulamıştır.

Pages

öz yönetimin tarihi

Kavramın ilk kullanımı 1581 yılında Hollanda’nın İspanyol krallarının kendilerine karşı zulüm yaptıkları gerekçesiyle İspanya’dan bağımsızlığını ilan etmesiyle olmuşsa da 18. yüzyılın ikinci yarısına yani 1776 tarihli Amerikan Bağımsızlık Bildirgesi ve 1789 tarihli Fransız İnsan ve Vatandaşlık Hakları Beyannamesine kadar bir gelişme gösterememiştir. 1776 tarihli Amerikan Bağımsızlık Bildirgesi ile Amerikan halkı dış bir yönetim, yani İngiltere tarafından idare edilmeye razı olmayacağını bildirmişlerdir. Bunun sonucu olarak ulusal self-determinasyon talebiyle ortaya çıkan ilk sömürge halkı olmuşlardır.