Social Icons

.

Pages

5 Mayıs 2012

Jean Paul Sartre’nin “Yeryüzünün Lanetlileri, Frantz Fanon” kitabının ön sözünden bazı bölümler:


Bu ön sözün tamamı çok değerli fikirler içeriyor kuşkusuz. Ben kısa ve birbirinden kopuk bazı bölümler aldım. Türkiye'de hala Kürt şiddetini her türlü çarpıtmaya açık şekilde devletin denklemlerine uygun açıklayanlar var. Şiddet eleştirisinden ziyade kendi sömürgeci kibrini kıran doğal, haklı bir patlamayı terör sayan Berktaygiller, Altangiller, Oğurgiller, Özdil-Özkökgiller, Eyüp Cangillere...
“Bu işe yaramaz bıktırıcı sözler ve mide bulandırıcı taklitlerle boşuna zaman harcamayalım. Ağzından insan sözünü düşürmeyen, ama her rastladığı yerde, kendi sokaklarının her köşesinde, dünyanın her yerinde insanı katleden bu Avrupa’yı terk edelim. Sözde ruhsal macera uğruna Avrupa tüm insanlığı boğuyor.
Edit: Sartre’nin bu değerlendirmesinden Türk devleti ve Türk coğrafyası muaf değildir.
O halde bu kitabı neden fırlatıp atmıyoruz diyeceksiniz. Bizim için yazılmamışsa neden okuyalım ki? İki nedenle: Birincisi, Fanon sizi kardeşlerine açıklıyor ve onlara bizi kendimize yabancılaştıran mekanizmayı gösteriyor; bundan yararlanın ve gerçeğin ışığında kendinizi nesnel olarak görün. Kurbanlarımız bizi kendi yara ve zincirlerinden tanıyor ve kanıtı çürütülmez yapan gerçek de bu. Kendimizi ne hale soktuğumuzu kavramamız için onları ne hale soktuğumuzu bize göstermeleri yeterli. Fakat bunun bir yararı var mı? Evet, çünkü Avrupa ölümün eşiğinde. Fakat diyeceksiniz ki, biz anavatanda yaşıyor ve onun aşırılıklarını onaylamıyoruz. Bu doğru, siz sömürgecilerden değilsiniz, fakat onlardan daha iyi değilsiniz. Çünkü öncüler sizdendi; onları deniz aşırı ülkelere yollayan sizdiniz, onlar da sizi zenginleştirdiler. Çok fazla kan dökerlerse onlara sahip çıkmayacağınız yolunda uyarı yaptınız. Fakat sahip çıkmamanız şuna benzer: Her devlet diğer ülkelerde ajitatörler, ajan-provokatörler ve casuslar besler, fakat yakalandıklarında onlara sahip çıkmaz. Bu kadar liberal ve bu kadar insancıl olan, kültüre bu kadar abartılı ve yapmacık bir ilgi duyan siz, siz sömürgeleriniz olduğunu ve bu sömürgelerde sizin adınıza insanların katledildiğini unutmuş görünüyorsunuz. Fanon yoldaşlarına -özellikle fazlasıyla Batılılaşmış olanlara- anavatan halkının sömürgelerdeki temsilcileriyle dayanışmasını anlatıyor. Bu kitabı okuma cesaretini gösterin, çünkü ilk anda sizi utandıracaktır ve Marks'ın dediği gibi utanç devrimci bir duygudur. Görüyorsunuz, ben de öznel yanılsamalardan kendimi kurtaramıyorum; ben de size, "Herşey bitmiş, ancak..." diyorum. Bir Avrupalı olarak düşmanın kitabını çalıyor ve bu kitaptan Avrupa için bir kurtulma, çaresi yaratıyorum. 
Böylece büyücü ve fetişlerin devri bitecek; savaşmak zorunda kalacaksınız, yoksa toplama kamplarında çürürsünüz. Bu diyalektiğin sonudur; bu savaşı yargılıyorsunuz, fakat gene de Cezayirli savaşçıların yanında olduğunuzu söylemeye de cesaret edemiyorsunuz; hiç korkmayın; sömürgecilere ve paralı askerlere güvenebilirsiniz; onlar sizi ite kaka götürürler. Sonra belki sırtınız duvara dayandığında, eski, sık sık yinelenen suçlarla içinizde büyüyen bu yeni şiddetin dizginlerini sonunda bırakırsınız. Fakat, hep derler ya, bu başka bir hikaye: insanlığın tarihi. Bu tarihi yaratanların saflarına katılacağımız zamanın yaklaştığına eminim.”

Hiç yorum yok:

self determinasyon,öz yönetim

20. Yüzyılda uluslararası hukukun en önemli kavramlarından birisi haline gelen selfdeterminasyon, dünya toplumunda yeni bir yapılanma ve tanımlama süreci başlatmıştır. Kavram, günümüz dünyasının siyasi haritasının belirlenişi ve bundan sonra geçirmesi muhtemel değişikliklere ilişkin olarak sıkça söz konusu olmaktadır. Önceleri siyasi bir ilke olduğu düşünülen self-determinasyon kavramı hem BM 1966 İkiz Sözleşmeleri, hem BM Genel Kurul Kararları hem de uluslararası hukukun diğer aktörlerinin kararlarıyla hukuki bir hak haline dönüşmüştür. İlk ifade edilmeye başlandığı dönemlerde sadece sömürge yönetimi altındaki halklara tanınması öngörülürken Yüzyılın sonlarında Sovyetler Birliğindeki federe cumhuriyetlerin de selfdeterminasyon hakkından yararlanarak ayrıldıkları görülmüştür

öz yönetimin gerekçesi

Self-determinasyon fikrinin gelişmesine 20. yüzyılda bir taraftan Sovyetler Birliği’nin kurucusu olan Vlademir I. Lenin, diğer taraftan Birleşik Devletlerin Birinci Dünya Savaşı sırasında başkanı olan Woodrow Wilson katkıda bulunmuştur. Lenin eserlerinde “ulusların Self-determinasyon hakkı” kavramınıortaya koymuş, bir ülkenin veya yerin ilhakının “bir ulusun Self-determinasyon hakkının ihlali” olacağını belirtmiştir. Bunun yanında Lenin, self determinasyonun ayrılmayı da kapsamakta olduğunu belirtmiştir. Hatta ilkenin uygulanma yöntemlerinden birincisi bu yoldu.Wilson ise arasında “Selfdeterminasyon” kelimesi tam olarak geçmese de altı tanesi Self-determinasyon ile ilgili 14 ilke ilan etmiştir. Konuşmalarında savaştan yenik çıkan milletlerin, küçük milletlerin ve sömürge altındaki halkların da kaderini tayin hakkı olduğunu ifade ederek, bundan böyle uluslararası sistemin güç dengesine değil, etnik kaderini tayin ilkesine dayandırılması gerektiğini vurgulamıştır.

Pages

öz yönetimin tarihi

Kavramın ilk kullanımı 1581 yılında Hollanda’nın İspanyol krallarının kendilerine karşı zulüm yaptıkları gerekçesiyle İspanya’dan bağımsızlığını ilan etmesiyle olmuşsa da 18. yüzyılın ikinci yarısına yani 1776 tarihli Amerikan Bağımsızlık Bildirgesi ve 1789 tarihli Fransız İnsan ve Vatandaşlık Hakları Beyannamesine kadar bir gelişme gösterememiştir. 1776 tarihli Amerikan Bağımsızlık Bildirgesi ile Amerikan halkı dış bir yönetim, yani İngiltere tarafından idare edilmeye razı olmayacağını bildirmişlerdir. Bunun sonucu olarak ulusal self-determinasyon talebiyle ortaya çıkan ilk sömürge halkı olmuşlardır.