Daha önce Türk basınında şu veya bu biçimde
iktidar-devlet-hükümete uydulanmış medyacılardan söz ederken “insansız medya araçları” tabirini
kullanmıştım. Bu durum giderek bilim-kurgu-fantezi filmlerini aratmayan, aklın
sınırlarını zorlayan “haz nesnesi
araçlarına” yöneliyor. Masturbasyon yapar gibi ölüm sayıklamalar, tüm
doğayı kendi yatak odaları gibi tasarlayıp oraya buraya ölü serpiştirme
şeklinde gelişen bir tür hastalık… Bu “uydular”
her türlü konforları için kusursuz denebilecek ortamlar yaratma çabasındalar. Kürtlerin
öldürülmesi şartına bağlı olarak onlar
evlerinde film izler, tatile çıkar, alışveriş yapar, gezi düzenler. Bu kişisel konforları için harcamayacakları
milli savunma bütçesi yoktur, atamayacakları bomba yoktur, kullanamayacakları
gaz yoktur, karalamayacakları insan yoktur, kötülemeyecekleri kişilik yoktur.
Adeta bir korku filminin ortasından fırlayıp gelmişlerdir okuduğumuz
gazetelerin köşelerine yerleşmişler. İktidar-devlet-hükümeti “arzu
nesnesine” dönüştürüp onun gücüne tüm benliğini en fedakar biçimde sunarlar. Bunların
en hümanistleri Şemdinli’de, Gever’de, Çukurca’da onbinlerce asker-polisin
varlık nedenlerini ve varlık biçimlerini değil, bu sömürgeci sistemi reddeden,
ona karşı direnen hem birey hem de ulus olmaktan kaynaklı haklarını kullanıp
özgür olmak isteyen direnişçileri suçlar. Bu cinliklerini afili hümanizmayla
teorize edip mantığa bürürler.
Yine bunların “uzun kulaklılarından” biri de Şemdinli’de
demokrasinin kurtarıldığını iddia ederek başka bir gerçeği itiraf etmiş oluyor:
“Şemdinli’de bizim haz araçlarımız, Türk
olmaktan ötürü sahip olduğumuz ayrıcalıklarımız kısaca sömürgeci yaşam
biçimimiz kurtarıldı…” İşin doğrusu da bu sanırım. Bunları kurtarma adına
yakılmayacak orman, yerle bir edilmeyecek tepe yoktur. Zindana çevrilmeyecek
bir yaşantı yoktur, olmamalıdır, diskurunun en bariz itirafıdır. Özgür Suriye
Ordusunun her türlü şiddet pornosunu göklere çıkaran, bunu Tanrı adına yapılmış
kutsal bir eylem sayan bu cenah Kürtlerin özgür yaşam taleplerini her türlü
kirli yöntemle bastırmakta sakınca görmez. “Şemdinli’de
yüzlerce gerilla evlere sığınmış, köyleri siper etmiş.” yalanlarıyla da önümüzdeki
günlerde kitlesel sayılabilecek katliamlara da ön hazırlık yapıyorlar. F tipi
ölüm katliamlarının kara propagandacısı Gülay Göktürk de bu koroya katılmıştı,
bugün ise katılımını alçalmada sınır tanımayan sömürgeci-beyaz seçkin
psikolojisiyle güçlendirmiştir. Açık katliam çağrısı yapmaktadır.
Daha önce defalarca
Kürt direnişçilere karşı teknolojik savaşın en üst düzeyde kullanılmasını talep
eden Ahmet Altan ve ekibi de ne olduysa hükümetlerini artık yerden yere vurmaya
başladılar. Demokratik olduklarına inanmıyorum, eskimiş arzularını gideremeyen bir nesneye çakar gibi hırsla çakıyorlar.
Bu zor ve keskin zamanlarda sanırım Kürtler için yapılacak iyiliklerin başında
ordu ve polisin hem nitelik hem de nicelik olarak Kürt yerleşim yerlerinde
bulunma gerekçelerini sorgulamak olur. Bunu asla yapamadılar. Aynı gazetede
Emre Uslu denen uydunun önde gideni Batı Kürdistan’daki fiili özerklik durumunu
sürekli PKK cumhuriyeti diye niteleyerek Türk kamuoyu ve hükümetine açık işgal
çağrıları yapmaktadır. Dilsiz şeytan değil, dili mikrop yuvası bir şeytan
olmanın hazzını yaşıyor.
Devletin güvenliği
esasları gereğince doğayı yakıp yıkan, doğal varlıklar için bile hayatı
cehenneme çeviren kahredici Türk gücü karşısında ses çıkaramayan ulusal ve uluslararası
doğa ve çevre örgütleri de bu savaşın bir başka araçlarıdır.
Şemdinli’de yaşanan
süreci tümden kriminalize ederek orada yaşayan şehirlilerin ve köylülerin
sorunlarına çare aramayan, bunu sorgulamayan hümanizma da kirli savaş tarafı bir
aygıttan başka bir şey değil.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder