Son on gündür sömürgeci
Türk basınındaki zavallılaşmayı görünce aklıma filmlerle Vietnam yenilgisini unutturma
adına kendi kamuoyuna, eşeğine yonca diye diken yediren Amerikan şizofrenyası düştü.
Şemdinli’de ne oluyormuş? Sanki kırk yıldır ne olduğunu bilmiyormuş gibi
soruyor vatandaş. Kırk yıldır o dağlarda gerilla savaşı taktikleriyle barınan
güçler var. Ne olacak, barışın ertelendiği her gün daha da güçlenip
gelişecekler. Bu da doğanın kuralı. Sri Lanka’yı örnek göstermek bu gerçeği
değiştirmez. Onlarca karşıt örnek var. Güney Afrika’dan tutalım, İrlanda’ya,
oradan Nikaragua’ya kadar…
Baharın
ilk aylarında PKK’nin sistemi felç üzerine yayınladığı bildiriler bugünkü Şemdinli
sürecinin işaretiydi. Gerilla savaşlarında ekonomik hedef olarak tabir edilen
hedeflerle antrenman yapılır sonrasında da bu tip devrimci operasyonlar
gerçekleştirilir. Bu arada basında
yuvalanmış devletin memuru gazetecilerine, köşecilerine, yazarlarına kötü bir
haberim var: Şemdinli’deki HPG’nin saha savaşı adını verdiği bu yeni konseptin
fikir babası da Öcalan… 1992 yılında yaptığı ayaklanma, şehir devrimleri ve
hareketli gerilla savaşı değerlendirmeleri bugünkü sürecin temel ilkelerini
belirlemiştir. Yalnız 1992 yılı PKK açısından korkunç bir yıldı. Bu dönemsel
taktikler tutmadığı gibi tasfiye olmaktan son anda kurtuldu. Güney Kürdistanlı
Yekiti ve Demokrat güçlerinin Türk devletiyle ortak geliştirdikleri büyük sınır
operasyonu PKK açısından askeri yönden hezimetle sonuçlanmasına rağmen savaş
sahasına Öcalan’ın direkt müdahalesi ve ardından Güneyli güçlerle yenilediği
siyasi ve askeri ilişkiler 1993 yılının baharında ateşkesle noktalanıyordu. Öcalan’ın
eğer siyasi başarısından söz edilecekse temel kriter bu savaştaki taktik
becerisi ve stratejik derinliği olmalı.
Hatta Güney savaşında Murat Karayılan’ı, Bayık’ı ve daha birkaç kişiyi kendisini anlamamakla eleştirmiş, hareketli savaş taktiğini cephe savaşı olarak anladıklarını öfkelene öfkelene belirtmişti. İşte o Karayılan ve sağ kalan ekibi bugün Öcalan’ın 1992 yılındaki ayaklanma tezlerini güncelliyor. Olan biten bu. Hem bu gerilla savaşlarının olağan bir sonucudur. Türk basını bu taktik başarıyı şimdilik muhtemelen akıllı bir elemanın “Şemdinli’ye gireceklerdi, başaramadılar.” mottosunca perdeliyor. Kürtler arasında karşılığı yok bu kirli propagandanın. En saf yurttaş bile saha hakimiyeti sağlandıkça şehir merkezlerine yönelik vur kaç taktiğine dayalı eylemlerin yapıldığını, ama şehirde kalınmayacağını bilir. Bunu yıllardır yapıyor PKK. Bunda ne şaşılacak ne de garipsenecek bir yön var.
Hatta Güney savaşında Murat Karayılan’ı, Bayık’ı ve daha birkaç kişiyi kendisini anlamamakla eleştirmiş, hareketli savaş taktiğini cephe savaşı olarak anladıklarını öfkelene öfkelene belirtmişti. İşte o Karayılan ve sağ kalan ekibi bugün Öcalan’ın 1992 yılındaki ayaklanma tezlerini güncelliyor. Olan biten bu. Hem bu gerilla savaşlarının olağan bir sonucudur. Türk basını bu taktik başarıyı şimdilik muhtemelen akıllı bir elemanın “Şemdinli’ye gireceklerdi, başaramadılar.” mottosunca perdeliyor. Kürtler arasında karşılığı yok bu kirli propagandanın. En saf yurttaş bile saha hakimiyeti sağlandıkça şehir merkezlerine yönelik vur kaç taktiğine dayalı eylemlerin yapıldığını, ama şehirde kalınmayacağını bilir. Bunu yıllardır yapıyor PKK. Bunda ne şaşılacak ne de garipsenecek bir yön var.
Devletin ısrarla resmi açıklama yapmaması ise durumun devlet açısından vahametini ortaya
koyuyor. Anlaşılan saha hâkimiyeti konusunda devlet Botan-Behdinan alanında çaresiz. Sadece kara propagandacılara rakamlarla haber servis ediyor, Yıldıray
Oğur gibi zavallılara yazı yazdırıyor. PKK ve onun basın yayın organları da
artık medya araçlarıyla rakibini zor durumuna düşürmeyi askeri açıdan öğrendiler sanırım. Bana öyle geliyor ki
resmi açıklamalardan sonra bazı görüntüler, fotoğraflar servis edilecek ve Türk
kamuoyunu şok edici bir etki beklenecek. Gerçi Türk toplumunun TSK, polis,
medyada yaşanılan her rezilliği tölore ettiğini biliyoruz, lakin bu defa farklı
sonuçlar beklenebilir.
Şemdinli’de günlük
hayatı felç eden gelişmeler yaşanıyor. Bu felcin müsebbibi elbette sömürgeci
kurum ve kuruluşlardır. Onların dizayn edilmiş kişilikleridir. Ne ki bu defa bu
kurum, kuruluşlar, kişilikler Öcalan’ın hem derinliği hem de öngörüsü sayesinde
bir daha zavallılaşma sınırını aşıp aşağlıklaşma pozisyonuna girdiler.
Bence korkunun
artık ecele bir faydası olmalı…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder