''İspanya'da döğüşen gönüllüler,
bu savaşın anılarını yüreklerinde
kötü bir yara
gibi taşımışlardır. Çünkü insan,
haklı olduğu halde yenilebileceğini, zorbalığın gayrete boyun eğdireceğini, bazen
cesaretin kendi kendisinin ödülü olmadığını İspanya'da öğrenmiştir.'''
Albert
Camus
(Orwell’in
“Katalonya’ya Selam” kitabının ön sözüdür. )
Eric Arthur
Blair olarak doğdu. Eric doğduğunda baba Richard W. Blair Hindistan’da
sömürgeci bir istihbaratçıydı. Welington
ve Eton kolejlerindeki eğitiminden sonra sömürgeci İngiliz polisinin bir neferi olacaktır. Avrupa’da
faşizm şaha kalktığında (1928) Eric Blair, sömürgeci polis teşkilatından istifa eder. Bunun
politik gerekçeleri vardır: “Hizmetinde
olduğu imparatorluğa duyduğu nefret ile imparatorluğa karşı olan yerli halka karşı duyduğu öfke arasında sıkışıp kalıyor; ve bu, işini zorlaştırıyordu.
Teorik olarak, tamamıyla Birmanyalılardan
yana ve tamamıyla onları ezen İngilizlere karşı olduğunu söylüyordu. “
Yazar olma arzusu bu politik gerekçeyle birleşince Eric Blair artık bugün
bildiğimiz tanrının o güzel insanlarından Georg Orwell’e dönüşecektir. 1932 yılında yazdığı bir kitapta takma ad
kullanılmasını isteyen yayıncısına şöyle diyecektir: “Bir takma
isim bulmamı
istiyorsan, serserilik ederken hep kullandığım P.S. Burton var. Ama, eğer uygun
görmezsen, şunlara ne dersin?
Kenneth Miles
George Orwell H.
Lewis Allways
Ben George Orwell'i
tercih ederim.”
Orwell, Suffolk'taki evinin güneyine düşen bir nehrin adıdır. Romanlar, öyküler, denemeler, eleştiriler, gezi yazıları yazar. Yasaklanır, kitapları İngiltere’de yayımlanmaz, ABD’de önce yayınlanır. Bu yıllarda, Paris ve değişik Avrupa gezilerinde sosyalist fikirlerle tanışır, ama ona, İngiliz ortanca sınıf sosyalizmi hep korkunç gelmiştir. Sonrası:
Orwell, Suffolk'taki evinin güneyine düşen bir nehrin adıdır. Romanlar, öyküler, denemeler, eleştiriler, gezi yazıları yazar. Yasaklanır, kitapları İngiltere’de yayımlanmaz, ABD’de önce yayınlanır. Bu yıllarda, Paris ve değişik Avrupa gezilerinde sosyalist fikirlerle tanışır, ama ona, İngiliz ortanca sınıf sosyalizmi hep korkunç gelmiştir. Sonrası:
“Haziran'da
evlendi, bütün yaz ve sonbahar boyunca kitabını yazdı. Fakat Temmuz'da İspanyol
İç Savaşı patlak verdi; sonbaharın sonuna doğru, Orwell, savaşmak için
İspanya'ya gitmeye hazırlandı. Barselona'ya vardıktan hemen sonra P.O.U.M. (Partido
Obrero de Unification Marxista) milisine katıldı, 1937 yılının Ocak ayında
onlarla birlikte çarpıştı. Daha sonra, POUM ile saf tutan Bağımsız İşçi
Partisi'ne geçti; onbaşı, sonra teğmen oldu, Mayıs ortalarında yaralandı. Nisan
ayında, Madrid'deki Uluslararası Tugay'a katılmaya çalışmıştı. Ne var ki Cumhuriyetçi yetkililer ile POUM -arasındaki
çatışmaya bulaştı, döneminden sonra POUM kanun dışı ilân edildiğinde, çatışmalara
bizzat karıştı. Haziran'da Fransa'ya kaçtı. Savaş ve devrimci siyaset üstüne
edindiği tecrübeler, onun konumunu bir çok yönden pekiştirdi.” O, devleti
ve otoriteyi reddeden, sosyalizmin tarihteki en eleştirel aynı zamanda en dirençli kişisi olur. Onun
sınıf düşmanları da bu gerçeği bildikleri için sosyalizm karşıtı, hak karşıtı,
demokrasi karşıtı her türlü lafazanlığı onu refere ederek haklı çıkmaya
çalışırlar. Onun sovyetçi, bürokratik olmayan sosyalizm anlayışını sürekli “Sosyalizm
karşıtı” olarak yansıtırlar. Türkiye’de ise durum daha vahim. Stalinci solun
ona tarihsel düşmanlığını bir yana bırakırsak, Orwell’e dost gibi görünen, onu okuduğunu, bildiğini sanan senkretist
sağcılar bugünlerde onu PKK’ye karşı pazarlıyorlar. Üstelik Katalonya’ya
özerklik fikrine en sert eylemlerle destek veren POUM ve CNT’de savaştığını
bilmezler, bilirler, yansıtmazlar; yansıtırlar, çarpıtırlar. Bu kirli
senkretist sağcılık TR’ye özgü değil ama bizdeki kadar da çukurun dibinde bok
yumağı gibi görüneni de yok gibi… Bugün günlerden cuma, Türk basınının sömürgeci nöbetçisi Orhan Kemal Cengiz… Bu tipik
senkretik sağcının fikir dünyasını konu bile etmem, beni küçük düşürür. Ama sağcı-sömürgeci
fikrini desteklemek için Orwell’i referans göstermek kelimenin tam anlamıyla göt kafalılıktır,
cehalettir, berrak suya zehir akıtmaktır. Orwell’in referansın olduğu noktada,
kalemini, klavyeni, spor ayakkabını alıp çağdaş dünyanın Katalonya’sı Kürdistan’a
bir POUM ( siz başka bir şey anlayın) partizanı olarak Munzurlarda, Andok
dağlarında savaşçı olmanız gerekir; ya da Bitlis’te 10 dakikada katledilen 15
kadın militanın üşüyen ellerinin hikâyesini yazmanız gerekecektir. Olmadı saygı
duyup benim gibi uzaktan uzağa utancınızla, pişmanlıklarınızla, öfkenizle
diliniz döndüğünce haklı olduğunuz halde yenilebileceğinizi anlamaktır. Bir savaşın
aynı zamanda politik bir süreç olduğunu kavramaktır. Türk devleti ve onun
hükümetinin politikalarını ak-pak göstermek için Orwell referans gösterilemez. Gösterdiğiniz
an toprak ağalarını, Katalonya’da kurşuna dizen POUM milislerinin o komik
küfürlerini duyarsınız. O, adına
savaştığı örgütü de eleştiri konusu yapmaktan ne ar duyar ne hicap… Aslında Orwell’in
bir diğer temel fazileti de Daily Mail türü sömürgeci İngiliz gazeteciliğinin
dibini Aragon cephesinde faşistlere-falanjistlere karşı savaşırken görmesi ve teşhir etmesidir.
“İnsanlık ve demokratik uygarlaşma” (Öcalan’ın
ifadesi) serüveninde ancak reaksiyoner sağcılıktan sayılabilecek Orhan
Kemal Cengizlerle hümanizmayı tartışmayacağız, ütopyacı olmayacağız, ama barbar sistemin kalem diye tuttukları
kılıçları da köreltmeyi öğreneceğiz.
1 yorum:
haci sen yaz ben keyifle okumaya devam ediyor olacağım(beyaz turk styla)
Yorum Gönder