Social Icons

.

Pages

18 Kasım 2012

Öcalan'ın çağrısından sonra aktivitize olan düşük performanslı karakter oyuncuları


   Açlık grevlerinin 67.gününde BDP-PM üyesi Mehmet Öcalan'ın, Sayın Öcalan ile görüşmesinden sonra Öcalan'ın, açlık grevlerini sonlandırın, çağrısını ilan etmesinden sonra sosyal ağlarda Kürt siyasi hareketinde kalıcı gedik açma arzusundaki "insansız medya araçları" karşıt propaganda argümanlarını dolaşıma sokmaya başladılar. Bu argümanların en ünlüsü Öcalan-Qandil-BDP arasında kariyer çekişmesi varmış duygusu yaratmaya çalışanı... Bu kötücül duyguyla Kürt siyasetine mühendislik etmek isteyenlerin yöntemleri arasında çarpıtma, yalan söyleme, itibarsızlaştırma, önemsizleştirme var. Kötü bir senarist ve yönetmenin elinden çıkma bir filmin düşük performanslı oyuncuları gibiler... Açlık grevlerinin 30.gününden itibaren başbakanlarına farklı tonlarda eşlik eden  bu fake artist ve aktörler Ocean's Eleven'in karakterlerinden rol çalma isteğiyle yanıp tutuştular. Eylemin sonlandırılması çağrısından sonra o kadar vicdanlı, o kadar hümanist o kadar Kürt sever göründüler ki neredeyse iki aydır devletin Kürt sokaklarında estirdiği terörden mağdur olan binlerce insan bunların bu uyduruk tespitleri haklı çıksın diye döküldüler alanlara, hissine kapılıyor insan... Bir ormanda arkadaşları çakalların saldırısı altındayken arkadaşlarını kurtarmak için olmadık kurtarma yöntemleri deneyen köyün delikanlılarının, yaşlılarının, kadınlarının, erkeklerinin, çocuklarının bu asil davranışlarını önemsizleştirmek için başbaknın iyi ve kötü insanları, deyim yerindeyse her boku yediler, her zırvayı bize "insancılık, demokratlık, Müslümanlık" diye satmaya çalıştılar. 






1. yurttaşa yönelik Murat Karayılan'ın henüz birkaç gün öncesine ait açıklamaları hatırlatılmalı: 

Bir önceki açıklamasına Karayılan aynen bunu da demişti: "Bizim geleneğimizde öyle bir tarz ve yöntem yoktur. Bu arkadaşlarımız kendi inisiyatifleriyle karar almışlardır ve ölüm orucu şeklinde başlatmayı planladıklarını öğrendik. İlk kez açıklıyorum; arkadaşlarımızın almış olduğu ölüm orucu kararına karşı biz devreye girdik, ölüm oruçları kararlarını kabul etmedik
 Qandil'in bu açıklamaları Türk medyası dahil birçok ağda yayınlandı. Yukarıdaki vatandaşlar da muhtemelen okumuşlardır. Buna rağmen Kürtleri terörize etme dertlerini de kendilerine sormalı. Henüz birkaç gün önce "Açlık grevleri BDP'ye yarar, bitirilse de bitirilmese de BDP'ye yarar." gibi adice değerlendirmeler yapan bu cenahın açlık grevlerini bile barışçıl olmayan yol, yöntem olarak bilmesi de bir başka garabet. Bilgisizlik mi cehalet mi kötü niyet mi bilmiyorum...Bunları niye mi yazdım? Çünkü önümüzdeki günlerde bu yazdıkları zırvalarla kafamızı şişirmeye çalışacaklar, onlar şişirmeden tarihe not düşeyim, dedim. Kürt hareketi henüz legal, özgür koşullarda siyaset yapma imkanından yoksun olduğu için haliyle bir liderin süreci belirleme noktasındaki pozisyonunu "tek adamcılık, tek şefçilik"le açıklama, tartışma ahlaksızlığına düşmeyeceğiz. koşullar uygun olduğunda Kürt siyasi hareketi de politik süreci çok sesli, demokratik yaşama uygun ilkeleri esas alarak belli tartışmalar yürütecektir. Bunun bölünme, parçalama, dağılma olarak algılamamak gerektiğine inanıyorum. 
   


Hiç yorum yok:

self determinasyon,öz yönetim

20. Yüzyılda uluslararası hukukun en önemli kavramlarından birisi haline gelen selfdeterminasyon, dünya toplumunda yeni bir yapılanma ve tanımlama süreci başlatmıştır. Kavram, günümüz dünyasının siyasi haritasının belirlenişi ve bundan sonra geçirmesi muhtemel değişikliklere ilişkin olarak sıkça söz konusu olmaktadır. Önceleri siyasi bir ilke olduğu düşünülen self-determinasyon kavramı hem BM 1966 İkiz Sözleşmeleri, hem BM Genel Kurul Kararları hem de uluslararası hukukun diğer aktörlerinin kararlarıyla hukuki bir hak haline dönüşmüştür. İlk ifade edilmeye başlandığı dönemlerde sadece sömürge yönetimi altındaki halklara tanınması öngörülürken Yüzyılın sonlarında Sovyetler Birliğindeki federe cumhuriyetlerin de selfdeterminasyon hakkından yararlanarak ayrıldıkları görülmüştür

öz yönetimin gerekçesi

Self-determinasyon fikrinin gelişmesine 20. yüzyılda bir taraftan Sovyetler Birliği’nin kurucusu olan Vlademir I. Lenin, diğer taraftan Birleşik Devletlerin Birinci Dünya Savaşı sırasında başkanı olan Woodrow Wilson katkıda bulunmuştur. Lenin eserlerinde “ulusların Self-determinasyon hakkı” kavramınıortaya koymuş, bir ülkenin veya yerin ilhakının “bir ulusun Self-determinasyon hakkının ihlali” olacağını belirtmiştir. Bunun yanında Lenin, self determinasyonun ayrılmayı da kapsamakta olduğunu belirtmiştir. Hatta ilkenin uygulanma yöntemlerinden birincisi bu yoldu.Wilson ise arasında “Selfdeterminasyon” kelimesi tam olarak geçmese de altı tanesi Self-determinasyon ile ilgili 14 ilke ilan etmiştir. Konuşmalarında savaştan yenik çıkan milletlerin, küçük milletlerin ve sömürge altındaki halkların da kaderini tayin hakkı olduğunu ifade ederek, bundan böyle uluslararası sistemin güç dengesine değil, etnik kaderini tayin ilkesine dayandırılması gerektiğini vurgulamıştır.

Pages

öz yönetimin tarihi

Kavramın ilk kullanımı 1581 yılında Hollanda’nın İspanyol krallarının kendilerine karşı zulüm yaptıkları gerekçesiyle İspanya’dan bağımsızlığını ilan etmesiyle olmuşsa da 18. yüzyılın ikinci yarısına yani 1776 tarihli Amerikan Bağımsızlık Bildirgesi ve 1789 tarihli Fransız İnsan ve Vatandaşlık Hakları Beyannamesine kadar bir gelişme gösterememiştir. 1776 tarihli Amerikan Bağımsızlık Bildirgesi ile Amerikan halkı dış bir yönetim, yani İngiltere tarafından idare edilmeye razı olmayacağını bildirmişlerdir. Bunun sonucu olarak ulusal self-determinasyon talebiyle ortaya çıkan ilk sömürge halkı olmuşlardır.