Social Icons

.

Pages

21 Aralık 2012

BDP, Türkiyeleşiyor mu?


“Türkiye Cumhuriyeti ile ortak yaşamak, Türklerle bir arada yaşamayı artık bir kenara bırakmalı Kürdisdtani siyasi yaklaşım ve program belirlemeliyiz.
TC’nin Kürdistan’da varolma biçimi sömürgecilik olduğuna göre bu talep oldukça yerinde. Merkezinde Kürtlerin sosyal-kültürel ve siyasi özgürlükleri ile Kürdistan’ın siyasi statüsü olduğu tüm talepler, çözüm önerileri, kültürel aktiviteler, siyasi organizasyonlar, tartışmalar Kürtler açısından olgunluk yaratabilir. Şu var ki Kürtlerin, öncü Kürtlerin bir sorunu tanımlaması, çözüm hedefi koyması, çözme girişiminde bulunması, mücadele etmesi bugüne kadar asimilasyona uğramış Kürtlere “haklılık” argümanı üzerinden anlatılıyordu. Nihayet Kürtler hem bir halk hem de bir ulus olduklarını fark ettiler. Kürdistani olan, olacak her şey ille de iç tartışma olmak zorunda değildir. En basitinden Türkler, bölgesel sorunlarda rol almak isteyenler, uluslararası kamuoyu da Kürtlerin bu taleplerinin meşruluğuna ikna edilmeli ki Kürdistani olan her şey daha geniş bir karşılık bulsun. Onlarca Kürt tutuklanıyorsa İngilizler, Almanlar, İspanyollar buna tepki koymuyorsa bu tartışmalar Kürdün Kürde propagandası olarak kalır. Kürdistani her yaklaşım, Türkleri, diğer milletleri etkileyen bölgesel  ve global sorunlarla da ilgilenmek zorunda. Başka bir deyişle, ne kadar Türk ve ecnebi ikna edilirse işimiz o kadar kolay…
BDP neden hala ortak yaşam, bir arada kalma fikrinde ısrar ediyor?”
BDP, Kürdistani taleplerden vazgeçerek, vazgeçtiğini beyan ederek Türklerle bir arada yaşamaktan söz etmiyor. Bu taleplere rağmen bir arada yaşamak istiyoruz, diyor. Bu konuda asıl tercihi Türklere bırakıyor.  Eşit koşullarda bir arada yaşamak gerçekleşmediğinde Kürtlerin ayrılma hakkı konusunda dışarıyı ikna etme çabası olarak da okunabilir. Uzun uzadıya BDP’yi, onun siyasi programını yazacak değilim. BDP’yi öncelleyen PKK’nin,  “tam bağımsız Kürdistan” programına burun kıvıranlar, bunu macera diye elinin tersiyle itenler, mücadele biçimini ve bağımsızlık hedefini terörizm diye Türk devletine ve uluslararası kamuoyuna şikayet edenler şimdi federasyonculukla özerklik programını küçümseyip devletin tasfiye aracı olmasını kutsallaştırıyor.
Sonuç?
BDP, Türkiyelileşmiyor, tanımladığı sorunları Türkiyeleştiriyor, kendi çözümünü Türkiyeleştiriyor. Buradaki Türkiyeleştirme, yayma, soruna sebep olan Türk devletini Türkler nezdinde teşhir etme, devletin argümanlarını içselleştirip Kürt ve Kürdistan sorununa imtiyazlı ulus kibriyle bakan Türklere Kürdistan merkezli bir çözümü dayatıyor. Bunu kullanabildiği siyasi araçlarla yapıyor. Bu, kötü de değildir. TC hükümeti BDP’yi kapatır ya da vekillerin dokunulmazlığını kaldırırsa 1992 yılında ölü doğan Kürdistan Ulusal Meclisi (KUM) asıl şimdi anlamını bulacak. Sürgünde Kürt Parlamentosu sürecine hazır olalım, derim./Mirza Cengiz-rojpressr

Hiç yorum yok:

self determinasyon,öz yönetim

20. Yüzyılda uluslararası hukukun en önemli kavramlarından birisi haline gelen selfdeterminasyon, dünya toplumunda yeni bir yapılanma ve tanımlama süreci başlatmıştır. Kavram, günümüz dünyasının siyasi haritasının belirlenişi ve bundan sonra geçirmesi muhtemel değişikliklere ilişkin olarak sıkça söz konusu olmaktadır. Önceleri siyasi bir ilke olduğu düşünülen self-determinasyon kavramı hem BM 1966 İkiz Sözleşmeleri, hem BM Genel Kurul Kararları hem de uluslararası hukukun diğer aktörlerinin kararlarıyla hukuki bir hak haline dönüşmüştür. İlk ifade edilmeye başlandığı dönemlerde sadece sömürge yönetimi altındaki halklara tanınması öngörülürken Yüzyılın sonlarında Sovyetler Birliğindeki federe cumhuriyetlerin de selfdeterminasyon hakkından yararlanarak ayrıldıkları görülmüştür

öz yönetimin gerekçesi

Self-determinasyon fikrinin gelişmesine 20. yüzyılda bir taraftan Sovyetler Birliği’nin kurucusu olan Vlademir I. Lenin, diğer taraftan Birleşik Devletlerin Birinci Dünya Savaşı sırasında başkanı olan Woodrow Wilson katkıda bulunmuştur. Lenin eserlerinde “ulusların Self-determinasyon hakkı” kavramınıortaya koymuş, bir ülkenin veya yerin ilhakının “bir ulusun Self-determinasyon hakkının ihlali” olacağını belirtmiştir. Bunun yanında Lenin, self determinasyonun ayrılmayı da kapsamakta olduğunu belirtmiştir. Hatta ilkenin uygulanma yöntemlerinden birincisi bu yoldu.Wilson ise arasında “Selfdeterminasyon” kelimesi tam olarak geçmese de altı tanesi Self-determinasyon ile ilgili 14 ilke ilan etmiştir. Konuşmalarında savaştan yenik çıkan milletlerin, küçük milletlerin ve sömürge altındaki halkların da kaderini tayin hakkı olduğunu ifade ederek, bundan böyle uluslararası sistemin güç dengesine değil, etnik kaderini tayin ilkesine dayandırılması gerektiğini vurgulamıştır.

Pages

öz yönetimin tarihi

Kavramın ilk kullanımı 1581 yılında Hollanda’nın İspanyol krallarının kendilerine karşı zulüm yaptıkları gerekçesiyle İspanya’dan bağımsızlığını ilan etmesiyle olmuşsa da 18. yüzyılın ikinci yarısına yani 1776 tarihli Amerikan Bağımsızlık Bildirgesi ve 1789 tarihli Fransız İnsan ve Vatandaşlık Hakları Beyannamesine kadar bir gelişme gösterememiştir. 1776 tarihli Amerikan Bağımsızlık Bildirgesi ile Amerikan halkı dış bir yönetim, yani İngiltere tarafından idare edilmeye razı olmayacağını bildirmişlerdir. Bunun sonucu olarak ulusal self-determinasyon talebiyle ortaya çıkan ilk sömürge halkı olmuşlardır.