1.
Rektörlerin ODTÜ öğrencilerinin protesto ve
gösteri haklarına yönelik yaptığı açıklama birkaç olayla tarihsel bağ kurmama
vesile oldu. Bunların başında “Alman
olamayan ruha” karşı 1933 mayısında düzenlenen Nazi kitap yakma seremonilerini anımsattı. 1 Mayıs 1933 yılında Nürnberg üniversitesi rektörü olarak atanan Heideger, 10 Mayıs’taki kitap yakma
törenlerini organize eder, yakılmasına göz yumar. Yine hocası Edmund Husserl’i Yahudi olduğu gerekçesiyle
üniversite kütüphanesine almaz. Birçok Yahudi hoca ve öğrenciyi üniversiteden
kovar. Komünist öğrencilerin şiddet görmesine engel olmadığı gibi kışkırtır da…
(Rivayet ediliyor.) Alman Öğrenci
Birliği tarafından 10 Mayıs ile 21
Haziran 1933 tarihleri arasında düzenlenen bu kitap avında Bertolt Brecht, Lion Feuchtwanger ve Alfred Kerr
gibi Alman yazarlarla Hemingway ile Helen Keller gibi ABD’li yazarların da
eserleri vardı. Helen Keller, çocukluğundan itibaren kör, sağır ve dilsizdir. Bu
kitap avında bence en dikkat çekici isimdir. Keller, tüm bu engellere rağmen
müthiş bir yaşama sevincine sahiptir. Amerikalı sosyalistlerden de biridir. Nazilerin,
Keller’i hedef yapmasında hem onun
sosyalist kimliği hem de engelli oluşu etkilidir. Zira saf, temiz,
engelsiz, ahlaklı toplum ideali kitap yakan güruhun ortak amacıydı.
2.
Kişisel hikayemde de Stalinci sola duyduğum
tepkinin ilk nüveleri Boris Pasternak’ın
Doktor Jivago’sunu okuduktan sonra lise
son sınıftayken atılmıştı. Ergani Öğretmen Lisesinde okurken Ergani’de
liseler arası bilgi yarışması düzenlenmişti. Liseyi temsilen okul idaresi benle
2 arkadaşı seçmişti. Fakat seçilen diğer iki arkadaşın Hizbullahçı
örgütlenmelerle ilgisi olduğu gerekçesiyle yarışmaya katılamayacağımı idareye
bildirdim, idare de zaten günlerdir 6/Mat sınıfı olarak sürdürdüğümüz ders
boykotlarını da kırmak istiyordu. 17 gerillanın Siirt kırsalında vurulmasıyla
buna katliam deyip boykot etmiştik dersleri. Neyse sonunda istediğim iki
arkadaşı alarak yarışmaya katıldım. Eser, radikal bir arkadaşımdı. Siirt - Baykanlıydı.
Kürtlükle yeni tanışıyor Şeyh Sait çizgisinin kurtuluş olduğuna inanıyordu. Burhan
ise sosyalist bir Kürt’tü. Silvan’ın sosyalist ailelerinden birinin çocuğuydu. Bilgi
yarışmasında lise olarak birinci olmuştuk. Ayrıca ben de kişisel düzeyde ödüllendirilmiştim
Milli Eğitim Müdürlüğü tarafından. Bana da Doktor Jivago kitabı hediye
edilmişti, bir de bir kalem… Derken kitabı okudum. (Aklımda hala Tonya, Lara ve Jivago üçgeni var.) kitaptan sonra
arkadaşlarımdan gizli gizli kütüphaneye giriyor, sürekli Stalin dönemini
araştırmaya başlamıştım. Araştırdıkça korkunç şeylerle karşılaşıyordum. Solcu kimya
öğretmenimiz Zeki Bey’e de durumu sürekli soruyordum. Zeki Bey, kişilere,
olaylara değil fikre takılmam gerektiğini belirtiyordu. İkna da oluyordum. Sonra
araştırdıkça Stalin ve Kruşçev’in tepkisini çeken Pasternak’ın diktatörün işaret fişeğiyle yüzlerce Sovyet yazarının
gözünde hain olduğunu öğrenecektim. Bunlara Şolohov dahildi. Yüzlerce yazar
Stalin’in, sonradan Kruşçev’in sonra da Pravda gazetesinin işareti üzerine
Pasternak karşıtı bildiri yayınlıyorlar, Pasternak’ın lincini alkışlıyorlar. ODTÜ’de
en demokratik haklarını kullanan öğrencilere Türk rektörlerin bildirisini
görünce yüzümde acı bir ifade belirdi. Pasternak’ı linç edenlerle ODTÜ’lü
öğrencileri linç eden temel mantık devlet ve iktidar mantığıdır sonucunu tekrar
tekrar hafızama kazıdım. (Bu arada bilgi yarışmasındaki arkadaşlarımdan Eser ve
Burhan da, ikisi de dağa gittiler, sonradan öğrendim. Eser yaşamını yitirdi,
Burhan teslim oldu. Burhan ile karşılaşma imkânı bulmuştum, bana, “1990lar Kürt hareketi için aynı zamanda
düşmanına benzeme dönemidir.” demişti. Bana birkaç Pasternak benzeri hikâye
de anlattı.
Roboski’nin failleri kimlerdir?
(Yıldıray Oğur’a cevaben)
-
Emre Uslu’nun komplolarını inceltip sunmana
gerek yok Yıldıraycım. Evet bir devlet var, bu devlet de kuruluş amacı ve
felsefesi gereği yer yer, zaman zaman derin olmak durumundadır. Bundan muaf
değildir AKP hükümeti ve cemaat… Yüksekova
(GEVER), Hakkari (Çolemerg) ve Diyarbakır’da gösteriler olduğunda, Newroz için
yüzbinlerce kişi ayağa kalktığında helikopterleri, uçakları kim devlet gücünü
göstermek için kaldırıp Kürdistan’da uçurtuyorsa Roboski’yi de o ya da onlar
bombalattı. Bu sorunun cevabı bu
kadar basit. Geçmişte Başbuğlar, Işık paşalar günümüzde Özeller falan… Kahin
olmaya gerek yok, sokağa dökülen insanlara uçak ve helikopter sortileriyle
gözdağı veren devlet (hükümeti, genelkurmayı, istihbaratıyla) ortak bir karar alıp
Roboski’i bombalattı. Ha 34 sivil değil de PKK’li vurulsaydı da bu, bir
katliamdır. Sen ve avenen bu şekliyle bir insanlığa ulaştığınızda bir daha
görüşelim, devlet ve derinliği hakkında.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder