Kürt hareketinin mücadele dinamiklerinin
ortaya çıkarmış olduğu siyasi, sosyal, kültürel ve felsefi Kürt paradigmadan
olacak ki Türk aydınlarının yüzyıldır sahip oldukları “egemenlik kibirleri” de bir anda yerle bir oldu. Kırılan, incinen,
parçalanan egemenlik duygusunu
farklı mottolarla teorize veya realize etmeye çabalıyorlar. Günün eğlenceli
yazısı bugünkü Taraf gazetesinin Her Taraf bölümünde yayınlanan İlkan Dalkuç ve
Doğan Gürpınar’ın http://www.duzceyerelhaber.com/haber-detay.asp?id=10958&dogan_gurpinar-_ilkan_dalkuc:turk_solu_kurt_barisina_hazir_mi
bu linteki yazısı.
Bir defa şunu kesin
bir dille hatırlatalım, eğer PKK ve TC devleti arasında bir barış olacaksa bu
barışın Kürtler açısından kazancı 1921 kuruluş anayasasından günümüzde devam
eden inkarcı, baskılayıcı anayasal varlığın hezimeti olacak. Yani 1924
anayasasından beri Kürtlerin varlığını Türklere köle yapmayı gaye edinen, Türk
yoksul sınıflarının varlığını da Türk devletinin bekasının hizmetine sunan
anayasal paradigmanın da sonu olacak demektir. Mevcut anayasal durumla zaten
Kürtlerin düzenle yaşadıkları sorunların çözümleri mümkün görünmüyor. PKK’nin
silahlı kurtuluşçu seçeneğini barışma yoluyla onun elinden almaya niyetiniz
varsa öncelikle bunun karşılığında varlığını 1924’ten beri Türklük üzerine inşa
ettirdiğiniz anayasanın esaslarından da vazgeçmeniz gerekecektir. Ancak bu durumda PKK veya diğer Kürt
temsilleri linkteki yazarların sözünü ettikleri “gerçek siyaset” arenasına
döneceklerdir. PKK’nin ideolojik, politik,
felsefi argümanlarını “Türkleştirilmiş liberal” tezlerle küçümseyerek, onu
ütopik hülyaymış gibi pazarlamanın nedeni, sanırım İlkan ve Doğan açısından
meseleye krimanal bakmaktan kaynaklanıyor. PKK, demokratik özerklik
paradigmasıyla öz yönetimi vazgeçilmez bir statü hakkı olarak tanımlarken
cumhuriyet anayasasının temel esaslarını Türk tarafının kısmen ya da tamamen
terk etmesi gerektiğini de hatırlatıyor. Bunu anlamayanlar, Kürtler ve PKK üzerine
yazmasın. Öcalan’nın ve PKK’nin bağımsız Kürdistan’dan demokratik özerkliğe
geçişi de bununla açıklanabilir. Kısacası,
Türkler ulus devletin katı esaslarından vazgeçtikleri oranda Kürtlerin öz
yönetim hak taleplerinde esneme olacaktır, barış da bu çerçevede “al ver”
temelinde şekillenecektir. ( Naylon Kürt milliyetçilerine not: Bağımsızlık da müzakereler yoluyla anayasal kırılma, demokratikleşme ve benzeri
paradigmalarla uluslararası tanınırlık kazanır. Aklınızda Ankara’yı işgal edip
tek taraflı bağımsızlık ilanı varsa bunu bilemem. Gizli ordularınız, sırlarla
dolu Allah ve melek destekli güçleriniz varsa o ayrı… Artık kendinizi Öcalan ve PKK karşıtlığı
üzerinden değil Türk devletinin esaslarını sarsacak biçimde konumlandırma ve örgütlenmeniz
gerekecek sanırım)
PKK-Sol
ilişkisi:
Türkiye solunun, “Devrimden
sonra Kürditsan da kurtulacak, Kürtler de… Devrime kadar birlik olalım.” zırvasına
karşı PKK ayrı örgütlenmeyi en az Kürt ulusunun kendi geleceğini tayin etme
kadar doğal bir hak olarak kullanmıştır. Dünya deneyimlerinde bolca örnekleri
var. İrlanda sorunu, Marx ve Engels’in İrlanda sorununa bakış açıları bunun
ideolojik zemini. İşin bu ideolojik tarafı bir yana, İlkan ve Doğan’ın sanırım
PKK’nin ortaya çıkış koşullarını birkaç defa okuması gerekecek:
1.
Türk devletinin Kürdistan’da var olma
biçimlerine karşı mücadele: Eğitim, sosyal ve kültürel araçlara karşı
asimilasyonu sonlandırma hedefi
2.
Türk devletinin Kürdistan’daki var olma
biçimlerinden toprak-gelenek-güç-egemen devlet ilişkisinden yola çıkarak
ağalığa karşı koyuş, geleneksel ilişkileri sonlandırma hedefi
3.
Kürdistan’da Türk devrimini temel hedef yapan
bağımsız Türkiyeci sol gruplara kapı gösterme
Ortaya çıkış koşulları iyi analiz edildiğinde Türk solcularının da bugün
kısmen kibirlerinin incindiği görülecektir. Sosyalist kuramı doğmalar,
ibadetler ve ayetler şeklinde Kürt gençlerine öğretmeye kalkan solcu Türklük
PKK ve Öcalan sayesinde tüm inandırıcılığını yitirdiği gibi, solun ulus devlet
modeli etrafında örgütlenmesi de tarihsel bir çıkmaz olarak görülmüş, bunun
kapitalist ilişkilerle ilgisi deşifre edilmiştir. Öcalan’ın ve PKK’nin felsefi
olarak Kürdistan’da Türk varlığını sonlandırmaları da bu çerçevede
değerlendirilebilir ki bence bayağı yol alınmıştır. Sonuçları ortada… İlkan ve
Doğan’nın solu eleştiriyormuş gibi görünüp birkaç acemice kavramsallaştırma
yoluyla PKK’yi kriminal hedefleri olan bir örgüt olarak baştan sona akıl tutulması
tespitleri ise “şahane…”
Bu iki arkadaşa basit anımsatmalar:
Türkiye’de kirli devlet, derin devlet, Ergenekon devleti, balyoz devleti
tezgahlarının açığa çıkmasını sağlayan da mevcut durumda PKK’nin evrensel ve
yerel düzeyde politize ettirdiği mücadele azmidir… 1993 yılından itibaren
Öcalan’ın çete devleti, modern devlet ciddiyetini kaybetmiş kontra devleti
çözümlemeleri okunursa ne dediğim anlaşılacak. İliğine kadar gerçeği anlaşılmış
bir devlet yapısında karşı sadece askeri mücadele değil, ideolojik politik
mücadele de bunun kanıtı… Sizin bugün din, iman, sivil örgütçülük adına
suçladığınız generaller çetesi 1993-94 yıllarında Öcalan tarafından çok açık
şekilde deşifre edilmiştir. Devlet içi çelişkilerin giderek derinleşeceği, bu
çelişkilerin cumhuriyetin elitlerinin diktasını sarsacağı açık açık yazılıp
çizilmiştir.
Esası değil PKK’nin savaş argümanlarını baz
alarak eleştiri yürütmek
Şehit, kutsallık,
ölüme yatanlar gibi terimleri sanki PKK’nin esasıymış gibi ele alarak
buradan PKK’nin arkaik olduğunu iddia etmek de akıl işi değil. Bu tip terimler savaş
ve çatışma sürecinde tümden moral ve heyecan düzeyini diri tutmak için
kullanılan basit ajitasyon araçları… Buna değinmek bile zaman kaybı, bir
gazeteye iddialı bir yazı gönderme cesaretinde bulunuyorsanız bu gerçeği de
fark etmeniz lazım…
Solun PKK ve devlet
arasında olası barışa kayıtsız kalmasını İlkan ve Doğan solla tartışsın. Ne denebilir
ki? Türklerin millileştirdiği her kavram ve içerik onların elinde ucube bir
şeye dönüşüyor. Solculuk da öyle, liberallik de, Müslümanlık da… Lozan
sınırlarını tartışmaya açan yaygın Müslüman, liberal ve solcu çizgi var mı? Kürdistanda’ki
sömürgeci-sömürge insanı ilişkisini deşen, bunu sanat, kültür-edebiyat
etkinliklerine kullanan solcu-Müslüman-liberal çizgi var mı? Nö, nö, nö… O
halde aranızda tartışın demekten başka yolum yok…
Sonuç: Yüzyıllık savaş, asimilasyon, eritme uygulamalarına son
veremeyen bir anayasal çalışma olmaksızın mı barış diyorsunuz, yoksa bunların
sonlandırılması halinde mi barış? Öcalan, sizce hangisini dayatıyor? Anayasal baskı
sonlandırılmak istenmiyorsa devlet, Öcalan ile neyi görüşüyor? Neyin pazarlığını
yapıyor?
Yani İlkan ve Doğancım, yazınızın arkasına
döşediğiniz “Kriminal suç örgütü PKK ve onu kullanan AKP karşıtı sol.”uyanıklığınızı
besleyen enerjinizi bence daha yararlı bir çalışmada kullanın.
1 yorum:
http://www.duzceyerelhaber.com/haber-detay.asp?id=11173&dogan_gurpinar-_ilkan_dalkuc_:_kurt_sorununda_hayirli_yenilgi
Yorum Gönder