Social Icons

.

Pages

8 Ocak 2013

Müzakerelerin Sosyal Medyaya Yansımaları 2


Soru: Türk devleti ile PKK arasında yeni bir barış kapısı aralandı. Bu defa bu görüşmelerden umutlu musunuz? Hükümet kanadı ısrarla "al-ver(mübadele)" den kaçındığını görüşmelerin bu şekliyle yürümeyeceğini dillendiriyor. Bunu gerçekçi buluyor musunuz? Her iki tarafın avantajları ve sınırlılıkları nelerdir sizce? Süreci bu avantaj-sınırlılıklar sekteye uğratır mı

Açıklama: deftera reş@zinchen_ 


 Daha önce yürütülen görüşmelerden (İmralı ve Oslo) sonra açığa çıkan tablo dikkate alındığında, Kürt tarafındaki temkinli yaklaşım anlaşılır. Kürtler açısından sözlerin çok da bir anlamı kalmamıştır; bundan sonra somut adımlar esas olacaktır. Bu açıdan umuttan ziyade - çünkü çözüm umudu her zaman var(dı) - realist bir iyimserlik içinde olduğumu belirtebilirim. İyimserliğin derecesi sürece bağlı olarak ya yükselecek ya da düşecektir. 
    Elbette hükümetin kafasına taş düşmemiştir. Bu görüşmeler, istenen sonucu vermeyen bir imha konseptinin başarısızlığın, dolayısıyla bu konsepte karşı direnişin bir sonucudur. Bu açıdan bir bakıma AKP'nin 'zayıflığını' ve Kürt hareketinin 'gücünü' gösteriyor. Ancak böyle bir dönemde 'güç' odaklı bir tartışmanın sağlıksız olacağını düşünüyorum. Fakat örneğin Akdoğan'ın ve ana akımda yazan bazı isimlerin görüşmelerle ilgili söylemleri, tam da böyle bir 'biz güçlüyüz-onlar zayıf' denklemini simülatif olarak kurmaya dönük. 
    Mevcut durumda temastan söz edilebilir. Önemli olan, bu ön görüşmelerin müzakerelere dönüşmesini sağlamaktır. Abdullah Öcalan bunu en son protokollerle denediğinde karşı taraf tecrit içinde tecrit ile yanıt vermişti. Şu unutulmamalı; devlet homojen bir yapı değildir. Mevcut durumda ana akım medya üzerinden PKK'de gerçekte olmayan çatlaklar var imiş gibi bir algı yaratılmak isteniyor ama AKP, cemaat, devlet kurumları vs'deki heterojenlik önemli bir risk oluşturuyor diye düşünüyorum. Tek bir yaklaşımdan söz edilemez. Söz konusu farklı yaklaşımlar içinde gerçekten çözüm konusunda samimi veya en azından istekli olanı güçlendirip, hem bu dönemde hem de olası bir müzakere sürecinde içeriden süreci tasfiye etmeye çalışacak unsurların varlığını gözden kaçırmamak gerekiyor.
Kürt özgürlük hareketi bu açıdan daha homojen olsa da, iç diyaloğunun sağlanması önemlidir. Dolayısıyla Öcalan'a yönelik tecrit içinde tecrit elbette olası bir müzakere sürecinde ciddi bir olumsuzluğu teşkil edecektir.
     Genel olarak mevcut durumda en önemli husus, müzakere aşamasına ulaşılmasını sağlamaktır. Bence bu konuda herkesin yapabileceği bir şey vardır. Farz edelim mevcut görüşmeler tamamen tasfiye amaçlı olsun; o zaman görev, devletin çözüm yoluna getirilmesidir, bunun için baskının oluşturulup güçlendirilmesidir. Aynı zamanda Kürt tarafı açısından da çok zorlu bir dönem. Çünkü seni tasfiye etmeyi amaçlayanla masaya oturduğunda, daha güçlü olmak zorundasın, bir nevi satranç oynarken karşı tarafın yapacağı hamleleri belirlemelisin. Bu elbette bütün hareketi ilgilendiren bir husustur. 
    Nihayetinde avantaj ve sınırlılıklara dair çok şey söylenebilir, varsayımlar geliştirilebilir. Ama bir bütün olarak gerçek bir çözüm için bütün koşulların uygun olduğunu düşünüyorum. Yeter ki bir müzakere sürecini başlatma iradesi olsun. Müzakere başlangıcında tarafların niyeti bence sonucu belirlemez. Çok farklı niyetler de olabilir. Ama bir kere masaya oturulduğunda, siyaset sanatı kendini konuşturacaktır.
Açıklama: Murat Çiçek@avmuratcicek 
  Görüşmelerin bu sefer daha dikkatli ve kamuoyunun bilgisi dahilinde yapılması açıkası beni eski görüşmelere nazaran daha çok umutlandırıyor. Yine de temkinliyim. Zira, Hükumet iç siyasi dengeleri gözetip öyle hareket ediyor. Yine Kürt siyaseti her ne kadar farklı mekanizmalarla işlese de nihayetinde orda da siyasetin bildigimiz iç dengeleri ve rol kapma kaygıları var. Ayrıca bütün bunların yanı sıra MİT'e tavır alan dış istihbarat örgütleri ve İçteki uzantılarının bu girişimleri akamete uğratma çabaları her zaman mevcut. Bütün bu durumlar gelişmelere temkinli ama yine de umutlu bakmamı sağlıyor. Alıp verme ya da pazarlık konularına gelince bunlar hakkında konuşmanın erken olduğunu düşünüyorum. Kimin avantajlı olduğu hususu, görüşmelerin kamuoyuna yansıyan kısmı ile bizlere fikir vermez. Abdullah Öcalan'ın bir yılı aşkın zamandır süre gelen sessizliğinin, bozuk koster olaylarının ve başbakanın idam tartışmalarının hiçbirinin tesadüf olmadığını düşünüyorum. Bütün bu veriler aslında çok sıkı pazarlıklar ve çetin bir görüşme sürecinin yaşandığını ortaya koyuyor. Muhtemelen görüşmeler belli bir olgunluğa erişmiştir ki kamuoyu ile paylaşılmaya başlandı. 

   Şunu ifade edeyim, silahlı mücadelenin varlığı şuan legal Kürt siyasetinin ve hükumetin ortak dezavantajıdır. Hükümet hem maddi hem manevi yıpranıyor. PKK'nin de ciddi kayıpları var. Ayrıca silahın gölgesi devletin bütün baskılarından daha fazla yıpratıyor  BDP siyasetini. Silah olmazsa BDP ve Kürt siyaseti daha etkili mücadele edecektir. 

Hiç yorum yok:

self determinasyon,öz yönetim

20. Yüzyılda uluslararası hukukun en önemli kavramlarından birisi haline gelen selfdeterminasyon, dünya toplumunda yeni bir yapılanma ve tanımlama süreci başlatmıştır. Kavram, günümüz dünyasının siyasi haritasının belirlenişi ve bundan sonra geçirmesi muhtemel değişikliklere ilişkin olarak sıkça söz konusu olmaktadır. Önceleri siyasi bir ilke olduğu düşünülen self-determinasyon kavramı hem BM 1966 İkiz Sözleşmeleri, hem BM Genel Kurul Kararları hem de uluslararası hukukun diğer aktörlerinin kararlarıyla hukuki bir hak haline dönüşmüştür. İlk ifade edilmeye başlandığı dönemlerde sadece sömürge yönetimi altındaki halklara tanınması öngörülürken Yüzyılın sonlarında Sovyetler Birliğindeki federe cumhuriyetlerin de selfdeterminasyon hakkından yararlanarak ayrıldıkları görülmüştür

öz yönetimin gerekçesi

Self-determinasyon fikrinin gelişmesine 20. yüzyılda bir taraftan Sovyetler Birliği’nin kurucusu olan Vlademir I. Lenin, diğer taraftan Birleşik Devletlerin Birinci Dünya Savaşı sırasında başkanı olan Woodrow Wilson katkıda bulunmuştur. Lenin eserlerinde “ulusların Self-determinasyon hakkı” kavramınıortaya koymuş, bir ülkenin veya yerin ilhakının “bir ulusun Self-determinasyon hakkının ihlali” olacağını belirtmiştir. Bunun yanında Lenin, self determinasyonun ayrılmayı da kapsamakta olduğunu belirtmiştir. Hatta ilkenin uygulanma yöntemlerinden birincisi bu yoldu.Wilson ise arasında “Selfdeterminasyon” kelimesi tam olarak geçmese de altı tanesi Self-determinasyon ile ilgili 14 ilke ilan etmiştir. Konuşmalarında savaştan yenik çıkan milletlerin, küçük milletlerin ve sömürge altındaki halkların da kaderini tayin hakkı olduğunu ifade ederek, bundan böyle uluslararası sistemin güç dengesine değil, etnik kaderini tayin ilkesine dayandırılması gerektiğini vurgulamıştır.

Pages

öz yönetimin tarihi

Kavramın ilk kullanımı 1581 yılında Hollanda’nın İspanyol krallarının kendilerine karşı zulüm yaptıkları gerekçesiyle İspanya’dan bağımsızlığını ilan etmesiyle olmuşsa da 18. yüzyılın ikinci yarısına yani 1776 tarihli Amerikan Bağımsızlık Bildirgesi ve 1789 tarihli Fransız İnsan ve Vatandaşlık Hakları Beyannamesine kadar bir gelişme gösterememiştir. 1776 tarihli Amerikan Bağımsızlık Bildirgesi ile Amerikan halkı dış bir yönetim, yani İngiltere tarafından idare edilmeye razı olmayacağını bildirmişlerdir. Bunun sonucu olarak ulusal self-determinasyon talebiyle ortaya çıkan ilk sömürge halkı olmuşlardır.