Social Icons

.

Pages

10 Mayıs 2013

Dante'nin Cehennemindeki Gerilla ve Bülent Arınç


“Vergilius ile Dante’nin Cehennem yolculukları boyunca karşılaştıkları kişiler arasında filozoflar, şairler, politikacılar, din adamları, kraliçeler, ünlü kadınlar, kardinaller, imparatorlar vardır. Bu kişilerin her biri, günahı ile orantılı olarak ceza çeker. Cehennem’in alt dairelerine doğru inildikçe ceza artar.”  İlahi Komedya’da anlatılanlara göre cehennemin sekizinci dairesinde, din sömürücüleri, rüşvet yiyenler, hileciler, hırsızlar, ikiyüzlüler, simyacılar, kalpazanlar vardır. Bunlar genelde toplumun sürekli çözümsüz kalmış sorunlarından beslenen üst düzey devlet insanlarıdır. İsyan edenler, öfkeliler beşinci dairede, ama Arınç’ın “cehenneme göndermek istediği gerillaların öfkesinin politik yönü düşünüldüğünde onların yeri en fazla “araf”tan bir sonraki, Akheron’dan bir önceki bölüm olur sanırım.  Arınç’ı son kötücül çıkışından sonra yıllardır insanlar arası politik ilişkiler sonucu kurulmuş olan bir devleti, onun anayasasının vazgçilmezliğini kutsamakla ben daha çok  beline kadar buza gömülü Lucifer’e benzetiyorum.  Ah, Dante olsa da anlatsa bize…
     “Altı gözüyle birlikte ağlayan, üç çenesine gözyaşları ile kanlı salyalar akan, her ağzında dişleriyle bir günahkâr öğüten, yarı beline dek buzlara  gömülü Lucifer, ‘aynı anda üç günahkâra birden işkence yapan  bir değirmendir.” diye tanımlar cehennem anlatısının son bölümünde.
   Ne dersiniz sayın Arınç, atalarınızın bizi sürüklediği bu cehennemden çıkmaya niyetiniz var mı? Hep beraber cehennemdeyiz. Lakin sizin bile sekizinci daireden çıkma şansınız var. 8 Mayıs gecesi  bir ulusu yerin dibine gömmek isteyen Kemallerinizin yarattığı bu cehennemden çıkmak isteyenler yürüdü o dağlarda. Belki Zel Dağlarında, Bingöl dağlarında geceyi bir kandil gibi ışıtan ayışığı altında yürüdüler.  Siz kocaman bir güneşin yaydığı bir ışığı hala göremediniz oysa! Cehennemden çıkmak isteyenlerin aklına belki de farkında olmadan Dante’nin bu ifadeleri geldi:
  Bu kutsal mı kutsal sudan, yeni yapraklara
bürünmüş taze bir fidan gibi canlanıp da,
arınmış olarak eski yerime vardığımda
çıkmaya hazırdım, artık yıldızlara.
Âraf XXXIII(142)
  

Hiç yorum yok:

self determinasyon,öz yönetim

20. Yüzyılda uluslararası hukukun en önemli kavramlarından birisi haline gelen selfdeterminasyon, dünya toplumunda yeni bir yapılanma ve tanımlama süreci başlatmıştır. Kavram, günümüz dünyasının siyasi haritasının belirlenişi ve bundan sonra geçirmesi muhtemel değişikliklere ilişkin olarak sıkça söz konusu olmaktadır. Önceleri siyasi bir ilke olduğu düşünülen self-determinasyon kavramı hem BM 1966 İkiz Sözleşmeleri, hem BM Genel Kurul Kararları hem de uluslararası hukukun diğer aktörlerinin kararlarıyla hukuki bir hak haline dönüşmüştür. İlk ifade edilmeye başlandığı dönemlerde sadece sömürge yönetimi altındaki halklara tanınması öngörülürken Yüzyılın sonlarında Sovyetler Birliğindeki federe cumhuriyetlerin de selfdeterminasyon hakkından yararlanarak ayrıldıkları görülmüştür

öz yönetimin gerekçesi

Self-determinasyon fikrinin gelişmesine 20. yüzyılda bir taraftan Sovyetler Birliği’nin kurucusu olan Vlademir I. Lenin, diğer taraftan Birleşik Devletlerin Birinci Dünya Savaşı sırasında başkanı olan Woodrow Wilson katkıda bulunmuştur. Lenin eserlerinde “ulusların Self-determinasyon hakkı” kavramınıortaya koymuş, bir ülkenin veya yerin ilhakının “bir ulusun Self-determinasyon hakkının ihlali” olacağını belirtmiştir. Bunun yanında Lenin, self determinasyonun ayrılmayı da kapsamakta olduğunu belirtmiştir. Hatta ilkenin uygulanma yöntemlerinden birincisi bu yoldu.Wilson ise arasında “Selfdeterminasyon” kelimesi tam olarak geçmese de altı tanesi Self-determinasyon ile ilgili 14 ilke ilan etmiştir. Konuşmalarında savaştan yenik çıkan milletlerin, küçük milletlerin ve sömürge altındaki halkların da kaderini tayin hakkı olduğunu ifade ederek, bundan böyle uluslararası sistemin güç dengesine değil, etnik kaderini tayin ilkesine dayandırılması gerektiğini vurgulamıştır.

Pages

öz yönetimin tarihi

Kavramın ilk kullanımı 1581 yılında Hollanda’nın İspanyol krallarının kendilerine karşı zulüm yaptıkları gerekçesiyle İspanya’dan bağımsızlığını ilan etmesiyle olmuşsa da 18. yüzyılın ikinci yarısına yani 1776 tarihli Amerikan Bağımsızlık Bildirgesi ve 1789 tarihli Fransız İnsan ve Vatandaşlık Hakları Beyannamesine kadar bir gelişme gösterememiştir. 1776 tarihli Amerikan Bağımsızlık Bildirgesi ile Amerikan halkı dış bir yönetim, yani İngiltere tarafından idare edilmeye razı olmayacağını bildirmişlerdir. Bunun sonucu olarak ulusal self-determinasyon talebiyle ortaya çıkan ilk sömürge halkı olmuşlardır.