Social Icons

.

Pages

26 Nisan 2010

Nesnel ve Öznel Yargılarda Atatürk


NESNEL VE ÖZNEL YARGILARDA ATATÜRK!
Nesne, gerçekte varolan, doğal, fiziksel konumu tartışılmayacak kadar açık olan şey demek. Nesnellik ise herkesçe kabul edilen ya da kabul edilmesinde tartışmaya yer bırakmayacak kadar net olan yargı demek. “Sence, bence, bizce, sizce” gibi şahıs kavramlarını da aşan “herkesçe” genelliği taşıyan yargısal bütünlük demek aynı zamanda. Objeye sahip olduğu değeri biçmek, ona ait tüm bilinenleri toparlayıp bilgi haline getirmektir. Öznellik ise “sencesi, bencesi, bizcesi” bol olan kişiden kişiye değişen, doğruluğu tartışılır olan, daha çok duygusal tepkilerin işin içine girdiği yargı demek… Daha derin bir tanımlamayla zihnimizden bağımsız olan şeyi belirtme işine nesnel yargı, zihnimizde ve duygularımızda uyandırdığı çağrışımlarla belirtme işine de öznel yargı diyoruz. Aslında bu kavramlardan çok entelektüel tartışma da çıkar ama ben iyisi bunu pas geçeyim. Varoluşçuların nesnelliğyie idealistlerin öznelci yaklaşımları, pozitivistlerin akıl ve vahiy (tanrısal soyut nesne) çelişmlerini felsefe bilen arkadaşların tüketimine bırakıyorum. Olaya şimdilik dil ve anlatım konusundaki nesnel ve öznel yargılı anlatımlar açısından bakacağım. Aşağıda bazı örnekleri kolaydan zora doğru sıralıyorum:
v  Ayşe on üç yaşındadır.” Nesnel yargılı bir cümledir çünkü Ayşe’nin yaşı tartışılmaz kesin bir doğrudur.
v  Bu, taştır.” Söylenen şeyin taş olduğu tartışma kaldırmaz. Bu konuda “Hayır, bu ağaçtır.” demesi tümden felsefi bir tartışmanın konusudur. Taşın öncesi, geçirdği aşınmalar ve evrimler tartışmanın yan konularıdır.
v  “Selen, kırmızı kazak giymiştir.”cümlesi  nesnel yargılıdır. “Selen’in giydiği kırmızı kazak çok güzeldir.” Ve “Selen’in giydği kırmızı kazak çok çirkindir.” demek ise öznelliktir, öznel yargıdır. Kişinin beğenisine göre anlam kazanmıştır.
v  “Merve’nin bir burnu, iki kulağı, bir çift göğsü, bir götü var”demek de nesnel yargıda bulunmaktır. “Merve’nin kalçalarıgeniş  ya da göğüsleri iri ve birileri geniş kalça, iri meme seviyorsa bunu da “Merve’nin kalçaları ne hoş lan” diyorsa bu da öznelliktir. Hatta sadece geniş ve dolgun kalçaları ve iri memeleri var demek de öznelliktir. Kate Moss’u esas aldığınızda ondan az geniş kalçalı olanı belirtmek öznelliktir. Ama Jenna Jemason kalçalarını bilgisayarla tanışan her Türk yiğidi bilir, geniş ve dolgundur. Bu da benim öznel görüşümdür. Her Türk bilmesine rağmen bazıları daha geniş ve dolgun kalçalı olursa Jenna zayıf, tahta kadın kategorisinde kalıe.Olayı anlaşılır kılmak için Jenna üzerinden gitmek zorunda kaldım. Şimdi gelelim Atatürk konusundaki nesnel ve öznel yargılı cümlelere… Çoğunuz ilköğretim çağından geçtiniz, yüzlerce sınata tabi tutuldunuz. Binlerce ders içi ve ders dışı metinle karşılaştınız. Hiç birinde Atatürk konusu öznel yargı konusu yapılmaz. Onun hakkında belirtilmiş tüm düşüncelerin kesinlikle doğruluğu tartışılmaz, kuşkuya yer bırakılmaz.  İçki, nasıl ki tüm kötülüklerin anasıdır, Atatürk de tüm iyiliklerin babasıdır. Haliyle her konuda ve her alanda örnek verilen Atatürk belki de sadece bu öznel yargı konusunda örnek olarak sunulmaz. Gariptir, “Atatürk, büyük bir önderdir ya da küçük bir önderdir, ya da uzun boyludurun karşıtı olan kısa boyludur, desek muhtemelen tüm mesleki geleceğimiz tehlikeye girer. 
Atatürk;
v  Gerçekçdir.
v  Milliyetçidir
v  Höşgörülüdür
v  Saygılıdır
v  Sevgilidir
v  Kararlıdır
v  Halkçıdır
v  Devletçidir
v  Devrimcidir
v  İlericidir
v  Sakindir
v  Durüsttür
v  Sakindir
v  Efendi biridir
v  Yalan söylemez
v  İftiara atmaz
v  İnsan sevgsiyle doludur
v  Yemez, içmez, seks yapmaz… vs. vs. vs liste uzayıp gider.  Tüm bunlar normalde kişiden kişiye göre değişen yargılardır. Ama siz bir okulda öğretmen ya da bir yayınevinde yazarsanız ya da editörseniz bu kişilik özelliklerini alıp işleyemesiniz. Aksi durumda hain olup çıkıyorsunuz. Atatürk’ün büyük bir burnu vardı da diyemezsiniz çünkü atatürk geometriye dahil bu konuya hariçtir. Eskiden 3.kişi zamiri olan "o" sözcüğü Atatürk'ün yerini almışsa mutlaka büyük yazılır ve kesme işaretiyle ayrılırdı... 
Sonsuz sayıda öznel yargılı cümle oluşturabiliriz. Ama hiç biri Atatürk ile ilgili olamaz. Aksi takdirde gençliğimiz zehirlenecek, soroçu ya da Batı uşağı ya da Moskof uşağı bölücü olacaktır kaygısından hareketle Milli Eğitim Bakanlığımızın bu konudaki duyarlılığını da tebrik ediyorum!
                                                                             Cengiz





Hiç yorum yok:

self determinasyon,öz yönetim

20. Yüzyılda uluslararası hukukun en önemli kavramlarından birisi haline gelen selfdeterminasyon, dünya toplumunda yeni bir yapılanma ve tanımlama süreci başlatmıştır. Kavram, günümüz dünyasının siyasi haritasının belirlenişi ve bundan sonra geçirmesi muhtemel değişikliklere ilişkin olarak sıkça söz konusu olmaktadır. Önceleri siyasi bir ilke olduğu düşünülen self-determinasyon kavramı hem BM 1966 İkiz Sözleşmeleri, hem BM Genel Kurul Kararları hem de uluslararası hukukun diğer aktörlerinin kararlarıyla hukuki bir hak haline dönüşmüştür. İlk ifade edilmeye başlandığı dönemlerde sadece sömürge yönetimi altındaki halklara tanınması öngörülürken Yüzyılın sonlarında Sovyetler Birliğindeki federe cumhuriyetlerin de selfdeterminasyon hakkından yararlanarak ayrıldıkları görülmüştür

öz yönetimin gerekçesi

Self-determinasyon fikrinin gelişmesine 20. yüzyılda bir taraftan Sovyetler Birliği’nin kurucusu olan Vlademir I. Lenin, diğer taraftan Birleşik Devletlerin Birinci Dünya Savaşı sırasında başkanı olan Woodrow Wilson katkıda bulunmuştur. Lenin eserlerinde “ulusların Self-determinasyon hakkı” kavramınıortaya koymuş, bir ülkenin veya yerin ilhakının “bir ulusun Self-determinasyon hakkının ihlali” olacağını belirtmiştir. Bunun yanında Lenin, self determinasyonun ayrılmayı da kapsamakta olduğunu belirtmiştir. Hatta ilkenin uygulanma yöntemlerinden birincisi bu yoldu.Wilson ise arasında “Selfdeterminasyon” kelimesi tam olarak geçmese de altı tanesi Self-determinasyon ile ilgili 14 ilke ilan etmiştir. Konuşmalarında savaştan yenik çıkan milletlerin, küçük milletlerin ve sömürge altındaki halkların da kaderini tayin hakkı olduğunu ifade ederek, bundan böyle uluslararası sistemin güç dengesine değil, etnik kaderini tayin ilkesine dayandırılması gerektiğini vurgulamıştır.

Pages

öz yönetimin tarihi

Kavramın ilk kullanımı 1581 yılında Hollanda’nın İspanyol krallarının kendilerine karşı zulüm yaptıkları gerekçesiyle İspanya’dan bağımsızlığını ilan etmesiyle olmuşsa da 18. yüzyılın ikinci yarısına yani 1776 tarihli Amerikan Bağımsızlık Bildirgesi ve 1789 tarihli Fransız İnsan ve Vatandaşlık Hakları Beyannamesine kadar bir gelişme gösterememiştir. 1776 tarihli Amerikan Bağımsızlık Bildirgesi ile Amerikan halkı dış bir yönetim, yani İngiltere tarafından idare edilmeye razı olmayacağını bildirmişlerdir. Bunun sonucu olarak ulusal self-determinasyon talebiyle ortaya çıkan ilk sömürge halkı olmuşlardır.