Social Icons

.

Pages

2 Ağustos 2011

El Salvador Barışı Ek

     Bir önceki yazıyı twitterde bir arkadaşın eleştirisine sundum.  Ulrike Meinhof avatarı kullanan @SankiPhd sözde akademisyen adlı arkadaş aşağıdaki katkıları yaptı.
Yazını okudum çok da beğendim ama ben başlıktan yola çıkarak daha fazla barış süreci üzerine bir yazı bekliyordum ki El Salvador barış süreci çok önemli bence Kürt sorunu bağlamında. Hakikat Komisyonu oluşturuluyor barıştan sonra 1993'te, komisyonun tavsiyelerinin yasal bağlayıcılığı var, çok iyi bir rapor hazırlıyor tazminat, öldürülenler için anıt talep ediliyor, işlenen suçların(22bin kayıp, yargısız infaz işkence ve kimi karma suçlar) komisyon %85'ini devletin %15'ini FMLN'nin işlediğini söylüyor. Bu çok iyi raporu hükümet ve ordu tanımıyor. Bana çok benzer geliyor Türkiye’ye. Olmaz ya, olur da kurulursa, hakikat komisyonunun sonunu benzetmesin.
“Hakikat komisyonları adli davaların da konusu olabilecek pek çok olayla ilgilendiği için, gözlemciler, hakikat komisyonları ile mahkemeleri birbirine karıştırmaktadırlar. Ancak komisyonları adli makamlarla karıştırmamak gerektiği gibi, adli davaların yerine geçebilecek bir mekanizma olarak da düşünmemek gerekir. Hakikat komisyonları adli olmayan yapılardır ve bu özellikleri bakımından mahkemelerden daha az güçleri olduğu açıktır. Hapsetme ya da tavsiyelerinin yaptırımı konularında bir güçleri yoktur.” Der, konuyla ilgili çalışan Mark Freeman…





Hiç yorum yok:

self determinasyon,öz yönetim

20. Yüzyılda uluslararası hukukun en önemli kavramlarından birisi haline gelen selfdeterminasyon, dünya toplumunda yeni bir yapılanma ve tanımlama süreci başlatmıştır. Kavram, günümüz dünyasının siyasi haritasının belirlenişi ve bundan sonra geçirmesi muhtemel değişikliklere ilişkin olarak sıkça söz konusu olmaktadır. Önceleri siyasi bir ilke olduğu düşünülen self-determinasyon kavramı hem BM 1966 İkiz Sözleşmeleri, hem BM Genel Kurul Kararları hem de uluslararası hukukun diğer aktörlerinin kararlarıyla hukuki bir hak haline dönüşmüştür. İlk ifade edilmeye başlandığı dönemlerde sadece sömürge yönetimi altındaki halklara tanınması öngörülürken Yüzyılın sonlarında Sovyetler Birliğindeki federe cumhuriyetlerin de selfdeterminasyon hakkından yararlanarak ayrıldıkları görülmüştür

öz yönetimin gerekçesi

Self-determinasyon fikrinin gelişmesine 20. yüzyılda bir taraftan Sovyetler Birliği’nin kurucusu olan Vlademir I. Lenin, diğer taraftan Birleşik Devletlerin Birinci Dünya Savaşı sırasında başkanı olan Woodrow Wilson katkıda bulunmuştur. Lenin eserlerinde “ulusların Self-determinasyon hakkı” kavramınıortaya koymuş, bir ülkenin veya yerin ilhakının “bir ulusun Self-determinasyon hakkının ihlali” olacağını belirtmiştir. Bunun yanında Lenin, self determinasyonun ayrılmayı da kapsamakta olduğunu belirtmiştir. Hatta ilkenin uygulanma yöntemlerinden birincisi bu yoldu.Wilson ise arasında “Selfdeterminasyon” kelimesi tam olarak geçmese de altı tanesi Self-determinasyon ile ilgili 14 ilke ilan etmiştir. Konuşmalarında savaştan yenik çıkan milletlerin, küçük milletlerin ve sömürge altındaki halkların da kaderini tayin hakkı olduğunu ifade ederek, bundan böyle uluslararası sistemin güç dengesine değil, etnik kaderini tayin ilkesine dayandırılması gerektiğini vurgulamıştır.

Pages

öz yönetimin tarihi

Kavramın ilk kullanımı 1581 yılında Hollanda’nın İspanyol krallarının kendilerine karşı zulüm yaptıkları gerekçesiyle İspanya’dan bağımsızlığını ilan etmesiyle olmuşsa da 18. yüzyılın ikinci yarısına yani 1776 tarihli Amerikan Bağımsızlık Bildirgesi ve 1789 tarihli Fransız İnsan ve Vatandaşlık Hakları Beyannamesine kadar bir gelişme gösterememiştir. 1776 tarihli Amerikan Bağımsızlık Bildirgesi ile Amerikan halkı dış bir yönetim, yani İngiltere tarafından idare edilmeye razı olmayacağını bildirmişlerdir. Bunun sonucu olarak ulusal self-determinasyon talebiyle ortaya çıkan ilk sömürge halkı olmuşlardır.