Social Icons

.

Pages

24 Ocak 2012

Mumcu’dan Sosyalist Çıkar mı?

Atatürkçü Militan Uğur Mumcu’dan “Gerçek Solcu, araştırmacı gazeteci, Vedat Aydın, Hrant Dink, Metin Göktepe Çıkarmanın adı solda akıl tutulmasıdır. Birey olarak, insan olarak her cinayete karşı durmak son derece doğal. Uğur Mumcu’nun katledilmesi bu anlamda karşı duruş gerektirir. Yalnız benim baktığım açı bugüne kadar bakılanlardan biraz farklı. Mesela ben Mumcu cinayetinin aydınlatılmasıyla Mumcu’nun kendi devlet odaklarıyla da ilişkisinin aralanabileceğini düşünüyorum.  1990-91 yılından itibaren Mumcu’nun pozisyonu Kürt isyancılarını sürekli emperyalizm ajanı ve Mossad işbirlikçileri olarak lanse etmek, Kürt hareketlerinin reformist ve radikal olanlarını ayrımsız olarak hain diye suçlamak üzerinedir.  İstiklal Mahkemelerinin verdiği infaz kararlarını savunurken sıradan bir faşistin akıl düzeyini aşamıyor Mumcu. 1992 yılının Kasım ayında bu tarihsel suç aygıtı mahkemeleri savunurken aynı dönemde DGM’ler siyasi hükümetin emriyle Kürt aydın ve siyasetçilerine yönelik yoğun bir infaz programı yapmıştır. Mumcu’nun bu dönemde İstiklal Mahkemesi aşkı rastlantı olmasa gerek… Mumcu yazı boyunca Fransız Devrimi ile Cumhuriyet devriminin ilk yıllarını karşılaştırıp Atatürk’ün ne kadar az insan vurdurttuğundan söz eder. Bunu bir kazanım olarak verir. Ama Fransız devlet terörünün tüm eylemlerini sayarken kendi tarihinin sadece mahkeme kararlarını sayıyor. Mesela Dersim katliamındaki devasa sayılardan söz etmiyor. Belki 1915 Ermeni Soykırımı Mumcu için de basit bir matematik… Evet Uğur Mumcu sadece şu linklerdeki http://www.turkforum.net/184712-ugur-mumcunun-hayati-makaleleri.html#post2213565 yazılarıyla faşizmi sıradan aritmetik hesaplar sanan bir Türk milliyetçisi, kendi deyimiyle hakiki bir Türk milliyetçisinden öte bir kişilik değildir. Devlet içerisinde yuvalanmış “muhafazakar-milliyetçiler ile  ilerici-milliyetçiler” odağının bir ayağından öte bir kişilik hiç değildir.  Belki bu karanlık odakların militar güçlerinden değil ama bu güçlerin toplumsal yapıyı baştan aşağı dizayn etmesine yardımcı olan etkili bir kirli bilgi yaygaracısıdır.
Mumcu İstatistiği ya da Mumcu kıyaslamalı aritmetik faşizmi: (Bunlar inandıkları veriler üstelik)
1921-22 yıllarında idam edilenlerin sayısı: 1054
Şeyh Sait ayaklanmasında idam edilenlerin sayısı: 213 ( bu sayıya çatışmalarda öldürülen ve gayri resmi infaz edilenlerin sayısı hariçtir.) Konya, İzmir, Ankara istiklal mahkemeleri de her olaydan sonra yüzlerce kişiyi cezalandırmıştır. Dersim Katliamında öldürülen Kürt sayısı ide binlerle ifade ediliyor. Mumcu, buna rağmen insaflı olunması gerektiğini Fransa’nın devrim dönemindeki rakamlara ulaşamadığımızı iddia ediyor.
"Atatürk düşmanları", olayları vicdanlarında bir de bu açılardan değerlendirmelidirler. Tabi eğer vicdan denen duygu kalmışsa!..” bu sonuç cümlesiyle de bize “vicdan” dersi veriyor. Bu utanmazlığı yıllarca bize ilericilik, solculuk diye satan sahtekârlar utanmalılar. Yerin dibine girmeliler.
   Yazıyı kısa tutmak adına şunu da söyleyeyim: “Mumcu, Ermeni sorunu konusunda MHP’li milliyetçilerden ve devletin resmi görüşlerinden ne bir adım öndedir ne de geride… Aleviler konusunda da bilinen Kemalist laik sahtekarlıkları dillendirmeden öte gitmiyordur. Yeminli başörtüsü fikir özgürlüğü düşmanıdır da… Az sert oldu ama yazıları yukarıdaki linkte. Bugünkü faşist Türk köşecilerine ne diyorsam o dönemdeki ağababalarına da onu diyorum.

     

Hiç yorum yok:

self determinasyon,öz yönetim

20. Yüzyılda uluslararası hukukun en önemli kavramlarından birisi haline gelen selfdeterminasyon, dünya toplumunda yeni bir yapılanma ve tanımlama süreci başlatmıştır. Kavram, günümüz dünyasının siyasi haritasının belirlenişi ve bundan sonra geçirmesi muhtemel değişikliklere ilişkin olarak sıkça söz konusu olmaktadır. Önceleri siyasi bir ilke olduğu düşünülen self-determinasyon kavramı hem BM 1966 İkiz Sözleşmeleri, hem BM Genel Kurul Kararları hem de uluslararası hukukun diğer aktörlerinin kararlarıyla hukuki bir hak haline dönüşmüştür. İlk ifade edilmeye başlandığı dönemlerde sadece sömürge yönetimi altındaki halklara tanınması öngörülürken Yüzyılın sonlarında Sovyetler Birliğindeki federe cumhuriyetlerin de selfdeterminasyon hakkından yararlanarak ayrıldıkları görülmüştür

öz yönetimin gerekçesi

Self-determinasyon fikrinin gelişmesine 20. yüzyılda bir taraftan Sovyetler Birliği’nin kurucusu olan Vlademir I. Lenin, diğer taraftan Birleşik Devletlerin Birinci Dünya Savaşı sırasında başkanı olan Woodrow Wilson katkıda bulunmuştur. Lenin eserlerinde “ulusların Self-determinasyon hakkı” kavramınıortaya koymuş, bir ülkenin veya yerin ilhakının “bir ulusun Self-determinasyon hakkının ihlali” olacağını belirtmiştir. Bunun yanında Lenin, self determinasyonun ayrılmayı da kapsamakta olduğunu belirtmiştir. Hatta ilkenin uygulanma yöntemlerinden birincisi bu yoldu.Wilson ise arasında “Selfdeterminasyon” kelimesi tam olarak geçmese de altı tanesi Self-determinasyon ile ilgili 14 ilke ilan etmiştir. Konuşmalarında savaştan yenik çıkan milletlerin, küçük milletlerin ve sömürge altındaki halkların da kaderini tayin hakkı olduğunu ifade ederek, bundan böyle uluslararası sistemin güç dengesine değil, etnik kaderini tayin ilkesine dayandırılması gerektiğini vurgulamıştır.

Pages

öz yönetimin tarihi

Kavramın ilk kullanımı 1581 yılında Hollanda’nın İspanyol krallarının kendilerine karşı zulüm yaptıkları gerekçesiyle İspanya’dan bağımsızlığını ilan etmesiyle olmuşsa da 18. yüzyılın ikinci yarısına yani 1776 tarihli Amerikan Bağımsızlık Bildirgesi ve 1789 tarihli Fransız İnsan ve Vatandaşlık Hakları Beyannamesine kadar bir gelişme gösterememiştir. 1776 tarihli Amerikan Bağımsızlık Bildirgesi ile Amerikan halkı dış bir yönetim, yani İngiltere tarafından idare edilmeye razı olmayacağını bildirmişlerdir. Bunun sonucu olarak ulusal self-determinasyon talebiyle ortaya çıkan ilk sömürge halkı olmuşlardır.