Social Icons

.

Pages

9 Mart 2012

Kürt Sorunu Üzerine Politik Röportajlar 2

Röportajların bu defaki konuğu Twitterden https://twitter.com/#!/Todesarten  
  Kürt sorunu sadece bir ulusal sorun mu? Türkiye’de anayasal değişimler bu sorunun çözümünde hangi açıdan katkı sunar?
Kürt sorunu sadece bir ulusal sorun değildir, özünde sınıfsal bir sorundur. Ulusal sorun sınıfsal baskı ve eşitsizliğin bir görümüdür. Anayasal değişimler kendi başlarına bir katkıda bulunmazlar. Asıl olan mücadele, devrim mücadelesidir. Anayasal değişiklikler ancak bu mücadelenin yan ürünleri olarak gündeme gelirler. Anayasalar devrimci kitle mücadelelerini ancak geriden takip ederler. Bunun için asıl olarak mücadeleyi büyütmek, devleti yere serecek bir örgütlü devrimci mücadele gücü ortaya çıkarmaktır.
   Kürdistan’da birey olmanın zorlukları nelerdir?
Kürdistan’da bireyler de doğal olarak mensup oldukları sınıflara göre sorunlar yaşıyor. Elbette hangi sınıftan olursa olsun Kürtler ulusal baskı ve eşitsizliğin tüm zorluklarıyla yüz yüze. Ulusal varlığı ve kimliği inkar edilir-asimilasyonla yüz yüzedir vs. Diğer taraftan burjuva Kürtler emek sömürüsüyle yaşar, dertleri bu sömürüyü büyütmektir. Emekçi ve Kürt yoksulları ise karınlarını doyurmak, karınlarını doyuracak bir işe sahip olmak, bir işe sahipse çalışma koşullarını ve haklarını geliştirmek gibi sorunlar-zorluklarla yüz yüzedir. Diğer taraftan Kürt kadınları da bu sorunları katmerli biçimde yaşar.
 Kürt hareketi hem siyasi hem askeri hem de cephesel olarak profesyonel bir örgütlenme yarattı. Birey bu tip örgütlenmelerin daha çok hangi kanadında kendisini ifade edebiliyor?
Kuşkusuz bugün ortalama Kürt emekçisi ya da genci çoğunlukla kendisini siyasal olarak Kürt hareketine yakın hissediyor, gücü yettiğince de bu örgütlerden birinin saflarında mücadele de ediyor. Bununla birlikte sayıları az olmamakla birlikte (ben de dahil) kendimi devrim ve sosyalizm davasının bir neferi olarak görüyorum. Bu da haliyle ulusal hareket sınırlarını aşan devrimci ve komünist bir hareketin safında yer almak daha anlamlı sanki.

 Kürt sorununa bakış açınızı hangi siyasi yelpaze şekillendiriyor?
Komünist hareketin  programı, yani işçi sınıfının devrimci sınıf çizgisi temelinde ulusal soruna bakıyorum. Bu da Marksist dünya görüşünün ışığında, proleter devrim amacına bağlı olarak ulusal sorunda Kürt ulusuna kendi kaderini tayin hakkının kararlı bir savunusu ve “özgürlük-eşitlik-gönüllü birlik” şiarında anlamını bulan bir çözüm perspektifi demektir.
 Son seçimlerde sizi huzursuz eden blok bileşeni var mıdır?
Blok söz konusu olduğunda kişilere değil daha çok programına ve programa yön veren stratejik amaçlara önem veriyorum. Buradan batkımda da her ne kadar ilerici ve demokratik bir programatik-siyasal çerçevesi olmakla birlikte devrimci değil. düzeni aşan bir devrimci iktidar ufkuna sahip olmayan bir seçim platformuna destek olamam.
  Kürt hareketinin demokratik tartışma kanallarını açık tuttuğuna inanıyor musunuz?
Kürt hareketine yönelik burjuva gericiliğinin ağzına sakız ettiği iddialar koftur. Kürt hareketi onların partileri ve siyasal hareketleriyle karşılaştırıldığında milyon kez daha demokratiktir. Ancak şunu da belirtmeliyim ki Kürt hareketi devrimci eleştiri söz konusu olduğunda zaman zaman işi anti-demokratik ve baskıcı tutumlara vardırabilmektedir. Geçmişte Kızıl Bayrak’ta yayınlanan eleştiriler karşısında gösterilen baskıcı ve sansürcü anlayış bunun ifadesidir.
 Sosyal medyada siyasi sorunların tartışılmasının fikir hayatımıza bir katkısı oluyor mu? Oluyorsa nasıl?
Oluyor elbet. İnsanlar sosyal medya aracılığıyla bilgiye ve siyasal alana rahatlıkla ulaşabiliyor, iletişim kurabiliyorlar.

Hiç yorum yok:

self determinasyon,öz yönetim

20. Yüzyılda uluslararası hukukun en önemli kavramlarından birisi haline gelen selfdeterminasyon, dünya toplumunda yeni bir yapılanma ve tanımlama süreci başlatmıştır. Kavram, günümüz dünyasının siyasi haritasının belirlenişi ve bundan sonra geçirmesi muhtemel değişikliklere ilişkin olarak sıkça söz konusu olmaktadır. Önceleri siyasi bir ilke olduğu düşünülen self-determinasyon kavramı hem BM 1966 İkiz Sözleşmeleri, hem BM Genel Kurul Kararları hem de uluslararası hukukun diğer aktörlerinin kararlarıyla hukuki bir hak haline dönüşmüştür. İlk ifade edilmeye başlandığı dönemlerde sadece sömürge yönetimi altındaki halklara tanınması öngörülürken Yüzyılın sonlarında Sovyetler Birliğindeki federe cumhuriyetlerin de selfdeterminasyon hakkından yararlanarak ayrıldıkları görülmüştür

öz yönetimin gerekçesi

Self-determinasyon fikrinin gelişmesine 20. yüzyılda bir taraftan Sovyetler Birliği’nin kurucusu olan Vlademir I. Lenin, diğer taraftan Birleşik Devletlerin Birinci Dünya Savaşı sırasında başkanı olan Woodrow Wilson katkıda bulunmuştur. Lenin eserlerinde “ulusların Self-determinasyon hakkı” kavramınıortaya koymuş, bir ülkenin veya yerin ilhakının “bir ulusun Self-determinasyon hakkının ihlali” olacağını belirtmiştir. Bunun yanında Lenin, self determinasyonun ayrılmayı da kapsamakta olduğunu belirtmiştir. Hatta ilkenin uygulanma yöntemlerinden birincisi bu yoldu.Wilson ise arasında “Selfdeterminasyon” kelimesi tam olarak geçmese de altı tanesi Self-determinasyon ile ilgili 14 ilke ilan etmiştir. Konuşmalarında savaştan yenik çıkan milletlerin, küçük milletlerin ve sömürge altındaki halkların da kaderini tayin hakkı olduğunu ifade ederek, bundan böyle uluslararası sistemin güç dengesine değil, etnik kaderini tayin ilkesine dayandırılması gerektiğini vurgulamıştır.

Pages

öz yönetimin tarihi

Kavramın ilk kullanımı 1581 yılında Hollanda’nın İspanyol krallarının kendilerine karşı zulüm yaptıkları gerekçesiyle İspanya’dan bağımsızlığını ilan etmesiyle olmuşsa da 18. yüzyılın ikinci yarısına yani 1776 tarihli Amerikan Bağımsızlık Bildirgesi ve 1789 tarihli Fransız İnsan ve Vatandaşlık Hakları Beyannamesine kadar bir gelişme gösterememiştir. 1776 tarihli Amerikan Bağımsızlık Bildirgesi ile Amerikan halkı dış bir yönetim, yani İngiltere tarafından idare edilmeye razı olmayacağını bildirmişlerdir. Bunun sonucu olarak ulusal self-determinasyon talebiyle ortaya çıkan ilk sömürge halkı olmuşlardır.