Social Icons

.

Pages

5 Nisan 2012

Yüzleşmede Latin Amerika Örnekleri, Türkiye’de Naylon Yargılamalar


24 Mart 1976: Arjantin Genelkurmay Başkanı Jorge Rafael Videla yönetimindeki cunta, Arjantin Kongresini feshetti. Hakimlerin neredeyse tamamı görevden alındı. Bu tarihi izleyen günlerde gözaltına alma prosedürü değiştirildi. Gözaltında polise sınırsızlık yetkisi tanındı. Askeri mahkemeler kuruldu. Videla, bu yönetimi şöyle savundu: “Terörist sadece elinde silahla ve bombayla insan öldüren kişi değildir; aynı zamanda Batı ve Hristiyan medeniyetimize uymayan düşünceleri aşılayandır.” (Kenan Evren, Erdoğan, İdris Naim Şahin’in sözlerini anımsayalım) Askeri yönetim döneminde binlerce kişi darbe rejimi yasalarına göre sorgulandı, öldürüldü, sakat bırakıldı, kaybedildi. Genelde solcular bu kıyıma uğradı. Videla ve Eduardo Viola’dan sonra 1981 yılında  Leopoldo Galtieri, Ronald Reagan’ın desteğini alarak cuntanın başına geçti, 2 Nisan 1982 yılında Flakland  adalarını işgal ederek İngiltere ile resmen savaşa girdi. Yaklaşık 1 ay süren savaşta İngilizler kesin zafer kazandılar.  Galtieri ve askeri cuntanın varlık gerekçesi sorgulanmaya başlandı. Savaşta kusurlu görünen Galtieri 10 yıl hapse mahkum oldu.
  28 Nisan 1983: Galtieri’nin savaş yenilgisinden sonra cunta seçimleri kabul etmek zorunda kaldı. Ama 1976 yılından 1983’e kadarki sürede askerlerin, polislerin işlediği suçlara yönelik af yasası çıkarıldı. ( Evren Cuntasının anayasaya koyduğu 15.madde gibi) 1983 yılının 10 Aralık’ındaki seçimlerinde Raul Alfonsin iktidar oldu. Seçim vaadi olarak sunduğu "askerlere af yasasını iptal etmenin" ilk çalışması olarak Kayıplar Üzerine Ulusal Komisyon’u( CONADEP)kurdu. Bağımsız bir komisyondu. Komisyon on binlerce belge topladı. Komisyon, 1984 yılında Bir Daha Asla (Nunca Mas) raporuyla; 9 bin kayıp insanın hikayesini ve 370 yasadışı gözaltı merkezini dünyaya duyurdu.  Cunta bir yandan da içeride hala belli huzursuzluklar çıkarıyordu. Alfonsin 1987 yılında bazı askerlere af getirdi. ( Af bile başlı başına bir suçun bağışlanmasıdır. Bir suçun varlığı tescillenmiş oldu. Bu süreci iyi idare etmiştir Alfonsin hükümeti)  1989 yılında iktidara gelen Carlos Menem cuntacılara yönelik bir dizi af ve iyileştirme yaptı. Bunu yaparken tıpkı bugünkü AKP hükümetiyle paralel uygulamalar gerçekleştirdi. Naylon yargılamalar ve görünürde demokrasi... 

2001 yılı: Federal yargıç Gabriel Cavallo, cuntacılara yönelik af yasalarını Arjantin’in taraf olduğu uluslar arası anlaşmalara aykırı buldu ve iptalini istedi. 2005 yılında yüksek mahkeme, cuntacılara yönelik af yasalarını yok hükmünde saydı ve yeni soruşturmaların önü açıldı. 2003 yılında seçimleri kazanan Nestor Kirchner, İpanyol yargıç Garzon’un isteği üzerine 31 suçlu subayı İspanyol vatandaşlara işkence ve göz altına zorla kayıptan ötürü İspanya’ya iade etti. Kirchner, yasadışı göz altı merkezlerinden olan Donanma Yüksekokulu’nu İnsan Haklarını İzleme Merkezi’ne çevirdi.
  
Yıl 2010: Toplam 1605 darbeci, işkenceci  subay ve polisten 556’sı tutuklandı. 250’si yaşamını yitirmiştir. 40 kişi hala kaçak. Davaların birkaçı yüksek mahkeme tarafından onandı.  Sadece cunta döneminde gözaltında öldürülenler değil cunta öncesi öldürülen solcu gerillalar da mağdur sayıldı. 
Darbe Rejiminin Yarattığı Travmaları Aşma Yöntemleri:
-Toplumsal bellek merkezleri oluşturma
-İnsan Hakları Örgütlerini Yaygınlaştırma
-Sözlü arşiv oluşturma
-Hafıza topoğrafyası (Yasadışı gözaltı merkezlerini insanlık suçu olarak teşhir etme)
-Müzeler açma ve Rosairo projesi (Memorial Park)
-Hukuk örgütleri ve araştırma merkezleri
-Plaza De Mayo Annelerine her türlü yardım

Yıl 2011: Eski işkenceci komiser, iki dönem milletvekilliği yapmış Luis Abelardo Patti işkence ve insanlığa karşı suçlardan ötürü ömür boyu hapse mahkum oldu. Ayrıca eski asker Santiago Omar Riveras ve Martin Rodríguez de ömür boyu ceza aldılar. eski polis Juan Fernando Meneghini'yi de 6 yıl hapis cezası verildi. Tüm bu yargılamalar insanlığa karşı suçlar çerçevesinde yapılıyor. Ayrıca darbe, darbeci suçlamaları da bu yargılamalarda var.
Yıl 2012 Türkiye: Arjantin’de olsa yargılanacakların başında gelen Ökkeş Kenger ve ülkücü kuruluşlar bugün mağdur sıfatıyla kendilerinin yarattığı iktidardan güya hesap soruyorlar. Fatsa’daki devrimci gelişmeleri iddianamede “terör” diye tanımlayan naylon yargılamalar Arjantin’de olsa sonuç ülkücü-polis-asker yargılaması olur, Terzi Fikri de mağdur diye anılırdı.
   Bu yazıyı Nazan Üstündağ’ın ve Canan Kaya’nın Arjantin haberleri ve yazılarından yararlanarak yazdım. Özet sundum. Kendilerinin değerli çalışmalarına ayrıca teşekkür ediyorum.








Hiç yorum yok:

self determinasyon,öz yönetim

20. Yüzyılda uluslararası hukukun en önemli kavramlarından birisi haline gelen selfdeterminasyon, dünya toplumunda yeni bir yapılanma ve tanımlama süreci başlatmıştır. Kavram, günümüz dünyasının siyasi haritasının belirlenişi ve bundan sonra geçirmesi muhtemel değişikliklere ilişkin olarak sıkça söz konusu olmaktadır. Önceleri siyasi bir ilke olduğu düşünülen self-determinasyon kavramı hem BM 1966 İkiz Sözleşmeleri, hem BM Genel Kurul Kararları hem de uluslararası hukukun diğer aktörlerinin kararlarıyla hukuki bir hak haline dönüşmüştür. İlk ifade edilmeye başlandığı dönemlerde sadece sömürge yönetimi altındaki halklara tanınması öngörülürken Yüzyılın sonlarında Sovyetler Birliğindeki federe cumhuriyetlerin de selfdeterminasyon hakkından yararlanarak ayrıldıkları görülmüştür

öz yönetimin gerekçesi

Self-determinasyon fikrinin gelişmesine 20. yüzyılda bir taraftan Sovyetler Birliği’nin kurucusu olan Vlademir I. Lenin, diğer taraftan Birleşik Devletlerin Birinci Dünya Savaşı sırasında başkanı olan Woodrow Wilson katkıda bulunmuştur. Lenin eserlerinde “ulusların Self-determinasyon hakkı” kavramınıortaya koymuş, bir ülkenin veya yerin ilhakının “bir ulusun Self-determinasyon hakkının ihlali” olacağını belirtmiştir. Bunun yanında Lenin, self determinasyonun ayrılmayı da kapsamakta olduğunu belirtmiştir. Hatta ilkenin uygulanma yöntemlerinden birincisi bu yoldu.Wilson ise arasında “Selfdeterminasyon” kelimesi tam olarak geçmese de altı tanesi Self-determinasyon ile ilgili 14 ilke ilan etmiştir. Konuşmalarında savaştan yenik çıkan milletlerin, küçük milletlerin ve sömürge altındaki halkların da kaderini tayin hakkı olduğunu ifade ederek, bundan böyle uluslararası sistemin güç dengesine değil, etnik kaderini tayin ilkesine dayandırılması gerektiğini vurgulamıştır.

Pages

öz yönetimin tarihi

Kavramın ilk kullanımı 1581 yılında Hollanda’nın İspanyol krallarının kendilerine karşı zulüm yaptıkları gerekçesiyle İspanya’dan bağımsızlığını ilan etmesiyle olmuşsa da 18. yüzyılın ikinci yarısına yani 1776 tarihli Amerikan Bağımsızlık Bildirgesi ve 1789 tarihli Fransız İnsan ve Vatandaşlık Hakları Beyannamesine kadar bir gelişme gösterememiştir. 1776 tarihli Amerikan Bağımsızlık Bildirgesi ile Amerikan halkı dış bir yönetim, yani İngiltere tarafından idare edilmeye razı olmayacağını bildirmişlerdir. Bunun sonucu olarak ulusal self-determinasyon talebiyle ortaya çıkan ilk sömürge halkı olmuşlardır.