Son günlerde
yaşanan çatışmalı süreçte bir daha görüldü ki başbakanımızın ve iktidar
partisinin özgürlüklerini kısıtlamaya yönelik “Batı tandanslı, ahlaksızlar” merkezli anayasal baskı ve mahalle baskısı var. Mesela başbakanımız, ulusumuzun geleceğini tehlikede
görüyor. Bunu her fırsatta dile getiriyor. Sanırım Türk
nüfusunun azaltılması gibi bir insanlık suçunu tüm uluslararası devlet kurumları,
sivil toplum dernekleri, insan hakları kuruluşları, basın örgütleri MOSSAD ve
KCK’nin başını çektiği istihbarat ve
silahsız örgütler planlı ve sinsi bir çalışma olarak yürütüyorlar. Başbakanımızın düşüncesini ifade etme hürriyetini kısıtlıyorlar. Bunu yaparken
içerideki komprador, işbirlikçi, hain kişi ve kurumları seçiyorlar. Zaten bu
hainlerin geçmişi araştırılsa bir şekilde 2.göbek Lenin’e, Trocki’ye 3.göbek
bir başka Yahudi olan Marx’a çıkar. Elbette başbakanımızın sinirli, öfkeli hali
eleştirilecek bir durumdur. Ama Tanrı aşkına BDP’nin çıkıp Kürtlerin temel hak
ve özgürlüklerinden söz etmesinin yanında bu patlamaya hazır bomba gibi görüntü
veren başbakanımızın suratının ne önemi olabilir ki? Tarihte, başbakanının ağzı
köpürüyor, salya sümük azınlık partisine saldırıyor diye hangi millet yıkılmış?
Ama açın Alman tarihini okuyunuz, kürtaj yaptıkları için ikiye bölünmüşler.
Kürtajdan ötürü 250 bin engelli Alman yurttaşı varmış. Bunların 80 bini toplama kamplarında öldürüldü diye Alman demokrasisi zarar mı gördü? O halde ne diye vesayetçileri korumak adına Mandela’nın özgürlük tarihini hain emellerinize alet ediyorsunuz? Hangi özgürlükler gasp edilmiş? Bir de çıkmışlar Mandela’dan söz ediyorlar. Mandela konusunu biliyorsunuz; PKK ve taraftarları dile getiriyor. Mandela gibi börtü böcek sever, politik birikimi yüksek, tek amacı Güney Afrika’daki (Amerika da olabilir.) beyazların imtiyazlı hayatlarını tehlikeye atmak hedefi olan birini Öcalan ile bir tutuyorlar, olacak şey mi? Mandela ne yaptı ki? En fazla Umkhonto We Sizwe denen papatya toplama örgütünü kurdu. Tüm siyahlara kırlardan çiçek toplatarak beyazları utandırmak istiyordu. Böylece beyazlar, siyahların haklarını vereceklerdi. Ayrıca ancak böyle beyazlarının neslinin bozulabileciğini propaganda ediyor, onları demokrasi karşıtı gösterilere sürüklüyordu. Zaten barlarda, plajlarda, kafelerde bomba patlatıp yüzlerce sivilin öldürülmesi olayını da tarih yanlış biliyor. Umkhonto We Sizwe bu eylemleri yaparken cansız mankenleri laf olsun diye diziyordu oraya buraya sonra bunun propagandasını yapıyordu. Aslında İngiltere olmasa Mandela bu çiçek savaşını kazanamayacak ve ANC yeni stratejiyle, muhtemelen “Sincapları Kavak Ağaçlarına Çıkartma Örgütü”nün sayesinde belki bu amacı gerçekleştirirdi. Sincaplar her tırmandıkları ağacın tepesinde “vak vak vak” diye doğal olmayan bir ses çıkaracaklardı, beyazlar da konforu seviyordu. Bu gürültü onları rahatsız edecekti. Böylece iktidarları devrilecek ve siyah ırkın faşist politikaları hayat bulacaktı ve nitekim öyle de oldu. Mandela’ya ait olduğu iddia edilen “Özgürlük olmadan müzakere olmaz.” sözü de Gobbels ya da Lenin’e aittir. O sözü Mandela’ya PKK ve Öcalan mal etti. İşte dostlar bir tarihi böyle çarpıttılar. Mandela Robben adasına silahlı şiddeti yönetmek gerekçesiyle götürülmedi, ona atfedilen sabotajlar, polis-gardiyan-savcı öldürmeler tümden uydurmadır. Bu efsaneyi KCK tarih ve bilim komitesi ve Ahmet Altan yarattı. Mandela öncelikle darbecilere karşı bir tutum almıştı, ülkedeki siyah Müslüman çoğunluğa yönelik dinsel yasaklar vardı, bunu da beyaz rejim içine sızmış kimi çeteler yapıyordu yoksa beyaz rejim anasının ak sütü gibi helaldi. İktidar partisinin adı AK Parti değildiyse bu beyaz Afrikalıların Türkçe olimpiyatlarına katılmayışları ile ilgilidir. Bu gerçeği fark ettiklerinde çoktan Mandela tarafından yıkıldılar. Üstelik Robben adasında fok bakıcılığı yaparak… Fokları sadece siyahlar terbiye edebiliyordu. Mandela’yı bu yüzden beyaz rejim oraya götürdü. Beyazların da iyi niyetlerini unutmamak lazım. Siyah, pis kokan, çiçek ve sincap avcılığı yapan birine aynı zamanda bu hürmettir. Bunun kıymetini bilmeyenler, CİA’nın fikir ajanlarıdır. ANC’nin 1994 seçimlerinde aldığı yüzde 63’lük oy oranı PKK’nin baskısıyla oldu. Şöyle tane tane anlatalım özgürlük düşmanları anlasın: PKK militanları yüzlerini siyaha boyayarak Güney Afrika’yı kurtarma derdine düştüler. Bu da yetmiyor seçmenlerin kafasına namluyu dayayıp polise ve askere rağmen oy kullandırttılar. Bu seçmen iradesine baskıdır. Bu, başkanımızın beyaz ruhuna siyahi ipotektir.
Kürtajdan ötürü 250 bin engelli Alman yurttaşı varmış. Bunların 80 bini toplama kamplarında öldürüldü diye Alman demokrasisi zarar mı gördü? O halde ne diye vesayetçileri korumak adına Mandela’nın özgürlük tarihini hain emellerinize alet ediyorsunuz? Hangi özgürlükler gasp edilmiş? Bir de çıkmışlar Mandela’dan söz ediyorlar. Mandela konusunu biliyorsunuz; PKK ve taraftarları dile getiriyor. Mandela gibi börtü böcek sever, politik birikimi yüksek, tek amacı Güney Afrika’daki (Amerika da olabilir.) beyazların imtiyazlı hayatlarını tehlikeye atmak hedefi olan birini Öcalan ile bir tutuyorlar, olacak şey mi? Mandela ne yaptı ki? En fazla Umkhonto We Sizwe denen papatya toplama örgütünü kurdu. Tüm siyahlara kırlardan çiçek toplatarak beyazları utandırmak istiyordu. Böylece beyazlar, siyahların haklarını vereceklerdi. Ayrıca ancak böyle beyazlarının neslinin bozulabileciğini propaganda ediyor, onları demokrasi karşıtı gösterilere sürüklüyordu. Zaten barlarda, plajlarda, kafelerde bomba patlatıp yüzlerce sivilin öldürülmesi olayını da tarih yanlış biliyor. Umkhonto We Sizwe bu eylemleri yaparken cansız mankenleri laf olsun diye diziyordu oraya buraya sonra bunun propagandasını yapıyordu. Aslında İngiltere olmasa Mandela bu çiçek savaşını kazanamayacak ve ANC yeni stratejiyle, muhtemelen “Sincapları Kavak Ağaçlarına Çıkartma Örgütü”nün sayesinde belki bu amacı gerçekleştirirdi. Sincaplar her tırmandıkları ağacın tepesinde “vak vak vak” diye doğal olmayan bir ses çıkaracaklardı, beyazlar da konforu seviyordu. Bu gürültü onları rahatsız edecekti. Böylece iktidarları devrilecek ve siyah ırkın faşist politikaları hayat bulacaktı ve nitekim öyle de oldu. Mandela’ya ait olduğu iddia edilen “Özgürlük olmadan müzakere olmaz.” sözü de Gobbels ya da Lenin’e aittir. O sözü Mandela’ya PKK ve Öcalan mal etti. İşte dostlar bir tarihi böyle çarpıttılar. Mandela Robben adasına silahlı şiddeti yönetmek gerekçesiyle götürülmedi, ona atfedilen sabotajlar, polis-gardiyan-savcı öldürmeler tümden uydurmadır. Bu efsaneyi KCK tarih ve bilim komitesi ve Ahmet Altan yarattı. Mandela öncelikle darbecilere karşı bir tutum almıştı, ülkedeki siyah Müslüman çoğunluğa yönelik dinsel yasaklar vardı, bunu da beyaz rejim içine sızmış kimi çeteler yapıyordu yoksa beyaz rejim anasının ak sütü gibi helaldi. İktidar partisinin adı AK Parti değildiyse bu beyaz Afrikalıların Türkçe olimpiyatlarına katılmayışları ile ilgilidir. Bu gerçeği fark ettiklerinde çoktan Mandela tarafından yıkıldılar. Üstelik Robben adasında fok bakıcılığı yaparak… Fokları sadece siyahlar terbiye edebiliyordu. Mandela’yı bu yüzden beyaz rejim oraya götürdü. Beyazların da iyi niyetlerini unutmamak lazım. Siyah, pis kokan, çiçek ve sincap avcılığı yapan birine aynı zamanda bu hürmettir. Bunun kıymetini bilmeyenler, CİA’nın fikir ajanlarıdır. ANC’nin 1994 seçimlerinde aldığı yüzde 63’lük oy oranı PKK’nin baskısıyla oldu. Şöyle tane tane anlatalım özgürlük düşmanları anlasın: PKK militanları yüzlerini siyaha boyayarak Güney Afrika’yı kurtarma derdine düştüler. Bu da yetmiyor seçmenlerin kafasına namluyu dayayıp polise ve askere rağmen oy kullandırttılar. Bu seçmen iradesine baskıdır. Bu, başkanımızın beyaz ruhuna siyahi ipotektir.
Dostlar, yoldaşlar bu yazı Taraf’ta
yayınlamasına rağmen Özgür Gündem gazetesinde yayınlanmamıştır. Biz onların ne
kadar özgürlükçü solcu, liberal solcu, muhafazakar sağcı olmadıklarını
biliyoruz. Ayrıca çok önemli bir bilgidir: Uludere’de öldürülen 34
yurttaşımızın suçu yok ama onların katırlarının her birinin sırtında biyolojik
saldırı tozları vardı. PKK bu bilgiyi kamuoyundan gizliyor, ilk defa ben
açıklıyorum. PKK, tüm nüfusumuzu yerle bir edecek bir hain planın peşindeydi, başaramayınca kürtajı geliştirdi,
sezaryen ile doğumu teşvik etti. Devletimiz de bu planı boşa çıkardı. O köylüler neden mayına basmadı da uçakların önüne kendilerini attılar? Bu bölücü eylem değil de nedir?
Tanrı özgürlükçü
Türkleri korusun.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder