Social Icons

.

Pages

25 Mayıs 2012

En Çok Dokunulan İsim: Oscar Romero


1979 ilkbaharında El Salvador Başpiskoposu Oscar Arnulfo Romero, Vatikan’ı ziyaret etti. Papa II. Jean Pul ile bir görüşme ayarlamak için rica etti, yalvardı, yakardı:
-         -  Sıranı bekle.
-          - Söz veremeyiz.
-          - Yarına gel…
En sonunda kutsanmak için sıraya girmiş olan insanların arasına karışarak Kutsal Efendisine sürpriz yaptı. Ve onun birkaç dakikasını çalabildi. Rapor, fotoğraf ve tanıklıklardan oluşan kalın bir dosyayı ona teslim etmek istedi, ama Papa bu isteği geri çevirdi.
-         -  Benim bu kadar şeyi okuyacak vaktim yok.
Bunun üzerine Romero, binlerce Salvadorlunun askeri güçler tarafından yapılan işkenceler ve işlenen cinayetlere maruz kaldığını, bunların arasında çok sayıda Katolik ve beş papazın bulunduğunu ve sadece dün, yani görüşmenin arifesinde, ordunun 25 kişiyi katedralin kapısında delik deşik ettiğini kekeleyerek dile getirdi.
Kilisenin şefi sertçe onun sözünü kesti:
-         -  Abartmayın sayın Başpiskopos!
Görüşme kısa bir sürfe daha sürdü. Aziz Petrus’un mirasçısı istedi, talep etti, emretti:
-          Sizler hükümetle iyi geçinmek zorundasınız. İyi Bir Hıristiyan yetkili otoriteye sorun yaratmaz! Kilise barış ve uyum istiyor!
Bu görüşmeden on ay sonra Başpiskopos Romero, San Salvador’daki küçük bir kilisede kurşunlanarak öldürüldü. Kurşun, ayinin tam ortasında, kutsanmış ekmeği havaya kaldırdığı an onu yere serdi.
Papa, Roma’da cinayeti kınadı.
Ancak canileri kınamayı unuttu.
Yıllar sonra Cuscatlan Parkı’nda sonsuza kadar uzayan bir duvar iç savaşta ölenleri hatırlatır. Siyah mermerin üzerinde beyazla oyulmuş halde binlerce insan ismi vardır. Ama bir tek Başpiskopos Romero’nun isminin üzeri aşınmıştır. İnsanların parmakları aşındırmıştır o mermeri!
Aynalar, Eduardo Galeano
Bu yazıyı özellikle bu dönemde alıntılamamın bir sebebi genelde Kürtlerin temel hak ve taleplerine, özelde Roboski katliamı karşısındaki Türk din insanlarının, özellikle entelektüel insanlarının tutumlarıdır. En büyük “hizmet” insanı Amerika’dan ordusuna yola gelmeyen Kürtlerin kökünü kurutmanın emirlerini veriyor, en entelektüelleri Türkiye’den AKP iktidarından bir asr-ı saadet temsili çıkarma apolojisinde. Kürdistan’da İslami duyarlılıkları yüksek birçok imam bu devletin kontra rejimince öldürülmüştür. Tıpkı El Salvador’da, Nikaragua’da, Uruguay’da öldürülen Cizvit Rahipler gibi… Şimdi doğru soru şu: Siz yerli II. Jean Paul’un temsilleri mi olacaksınız yoksa Oscar Romero’nun şahsında somutlaşan evrensel dindar mı olacaksınız? Romero’nun askerlere talimatı: “Üstleriniz size, ‘İnsanları öldürünüz!’ talimatı verdiğinde siz, ‘Tanrının öldürmeyeceksiniz’ emrini hatırlayınız.”  Herhangi bir dine mensup olmasam da Tanrının modern insan aklıyla örülmüş bu vampir devlet ve onun kurumlarını koruyup kollayacağına inanmadığımı belirtmek isterim. Buna tüm içtenliğimle inanıyorum. 

Hiç yorum yok:

self determinasyon,öz yönetim

20. Yüzyılda uluslararası hukukun en önemli kavramlarından birisi haline gelen selfdeterminasyon, dünya toplumunda yeni bir yapılanma ve tanımlama süreci başlatmıştır. Kavram, günümüz dünyasının siyasi haritasının belirlenişi ve bundan sonra geçirmesi muhtemel değişikliklere ilişkin olarak sıkça söz konusu olmaktadır. Önceleri siyasi bir ilke olduğu düşünülen self-determinasyon kavramı hem BM 1966 İkiz Sözleşmeleri, hem BM Genel Kurul Kararları hem de uluslararası hukukun diğer aktörlerinin kararlarıyla hukuki bir hak haline dönüşmüştür. İlk ifade edilmeye başlandığı dönemlerde sadece sömürge yönetimi altındaki halklara tanınması öngörülürken Yüzyılın sonlarında Sovyetler Birliğindeki federe cumhuriyetlerin de selfdeterminasyon hakkından yararlanarak ayrıldıkları görülmüştür

öz yönetimin gerekçesi

Self-determinasyon fikrinin gelişmesine 20. yüzyılda bir taraftan Sovyetler Birliği’nin kurucusu olan Vlademir I. Lenin, diğer taraftan Birleşik Devletlerin Birinci Dünya Savaşı sırasında başkanı olan Woodrow Wilson katkıda bulunmuştur. Lenin eserlerinde “ulusların Self-determinasyon hakkı” kavramınıortaya koymuş, bir ülkenin veya yerin ilhakının “bir ulusun Self-determinasyon hakkının ihlali” olacağını belirtmiştir. Bunun yanında Lenin, self determinasyonun ayrılmayı da kapsamakta olduğunu belirtmiştir. Hatta ilkenin uygulanma yöntemlerinden birincisi bu yoldu.Wilson ise arasında “Selfdeterminasyon” kelimesi tam olarak geçmese de altı tanesi Self-determinasyon ile ilgili 14 ilke ilan etmiştir. Konuşmalarında savaştan yenik çıkan milletlerin, küçük milletlerin ve sömürge altındaki halkların da kaderini tayin hakkı olduğunu ifade ederek, bundan böyle uluslararası sistemin güç dengesine değil, etnik kaderini tayin ilkesine dayandırılması gerektiğini vurgulamıştır.

Pages

öz yönetimin tarihi

Kavramın ilk kullanımı 1581 yılında Hollanda’nın İspanyol krallarının kendilerine karşı zulüm yaptıkları gerekçesiyle İspanya’dan bağımsızlığını ilan etmesiyle olmuşsa da 18. yüzyılın ikinci yarısına yani 1776 tarihli Amerikan Bağımsızlık Bildirgesi ve 1789 tarihli Fransız İnsan ve Vatandaşlık Hakları Beyannamesine kadar bir gelişme gösterememiştir. 1776 tarihli Amerikan Bağımsızlık Bildirgesi ile Amerikan halkı dış bir yönetim, yani İngiltere tarafından idare edilmeye razı olmayacağını bildirmişlerdir. Bunun sonucu olarak ulusal self-determinasyon talebiyle ortaya çıkan ilk sömürge halkı olmuşlardır.