Social Icons

.

Pages

28 Ağustos 2012

Yıldıray Oğur Bu Defa Haklı


    Sanırım bugün, son 2 yılda Yıldıray Oğur’un beğendiğim 3.yazısını okudum. İkisi Mavi Marmara ve İslamcılara yönelttiği eleştiriler, biri de bugün Esad üzerinden CHE göndermesiyle Türkiye soluna yaptığı eleştiri… Bu, Yıldıray’ın argümanlarının çok sağlam olduğu, haklı olduğu anlamına gelmez. Yazısının sonundaki ÖSO’nun havuz partisini olumlayarak onun barbar bir örgüt olmadığını anlatmaya çalışması basit bir hile… Aynı Yıldıray, Öcalan’ın havuz-şarap resimlerini Yılmaz Özdil tarzı, “Bakın lideriniz şarap keyfinde siz ölüyorsunuz.” gibi basit bir devlet propagandasına dönüştürmüştü. Yıldıray’ın bugünkü yazısının başarısı solun dünya gündeminin gerçeklikleriyle bağını koparması, hala Germen-Venedik nostaljisiyle, pardon Sovyet- Bolivya nostaljisiyle yaşaması, yeni dünyanın sorunları hakkında tek fikir üretememesi, temel birkaç “anti-emperyalist” gibi uyduruk diskuru esas alması, Yıldıray Oğur’un tezlerini haklı kılıyor. Oysa sol şudur, budur demeyeceğim, eğer Esat rejimi yanlısıysa onun statükosu yanlısıysa böyle sol şu ya da bu olmasın. Canı cehenneme… Yıldıray haklı çünkü evrensel solun tüm biçimleri İspanya’da haklı olarak savaştı. Kilise yaktılar, toprak ağası kestiler, Franco yanlılarını toplu şekilde kurşuna dizdiler, papazları 10 dakikada yargılayıp kurşuna dizdiler. Ve tüm bunları gaspedilen seçim ve demokrasi haklarını geri almak için yaptılar… Amaçları buydu… Gerisi felsefi ve etik tartışma. Böyle bir gerçeklik var. Bugün
Suriye’de de rejim karşıtları İspanyol direnişçilerden daha barbarca yapıyor bunları. Esad on yıllardır demokratik seçim hakkı tanımamış… Buraya kadar her şey normal. Sol soramıyor, ben sorayım Yıldıray Oğur’a: İspanyol devrimciler aynı zamanda sadece Katalonya ya da İspanya için değil aynı destekleri herhangi bir ülke için verirdi, mesela Kürtlere şiddet dışında bir seçenekle politika yapmamasını anlar, onları destekler, onlarla omuz omuza olurdu, uluslar arası gönüllülerin çoğu kendi ülkelerinde emek gaspına karşı, ırkçılığa karşı, faşizme karşı savaşmış insanlar. Siz ve ÖSO aynı duyarlılığa sahip misiniz? Türk Müslümanlar için selefilerin şu an Afrika’da işledikleri akıl almaz teröre karşı mısınız? Bugüne kadar Kürtlerin haklı mücadelesi için hangi anayasal talebi savundunuz? İspanya’da gönüllüler kaç özerk bölge yarattılar, üstelik özerk bölgelerdeki yerli milliyetçileri desteklediler… Katalonya, BASK vs. vs. vs.
  Yıldıray haklı Che ve Kastro dağlarda savaş koşullarında fazla yemek yediler diye savaşçıları infaz ettiler. Davranışları şüpheli diye ajan deyip onlarca genç infaz ettiler. Yine aynı Che ve Kastro, köylülere işkence yapan kendi taraftarlarını da infaz ettiler. Şimdi Yıldıray’a sormalı: Che,Kastro, CNT ve ÖSO’ya tanıdığın bu krediyi PKK’ye neden tanımıyorsun? Mesela Şahin Balıç, Cemil Işık, Terzi Cemallerin işkenceci oldukları için PKK tarafından infaz edildiklerini biliyorsun, ama ÖSO kadar kredisi yok nezdinde PKK’nin? Sebeplerin nelerdir? Esad konusunda hemfikiriz, bir an önce alaşağı edilmesi lazım BM müdahalesiyle ama… Erdoğan hükümetinin BDP siyasetine karşı yürüttüğü baskı, seçim barajı, Kürtlerin siyasi statüsü, Alevilerin inanç statüleri ne olacak? Erdoğan’ı savaşla mı göndermek istersin yoksa temel hak ve özgürlükleri kısıtlamış olmasına rağmen başka yol var mı? Öğret de öğrenelim birader… Zaten tartıştığımız noktalar bunlar.
  Velhasıl-ı kelam solun bu uyduruk argümansızlığı, nostaljik teoriseverliği, üretmeyen halleriyle Tanrı onlarla dalga geçsin diye garip bir yüzeysel sağcı gönderdi. Hak ediyorlar mı? Evet, tüm düşmanları Yıldıray gibi olsa solun derim
 sözkonusu yazı: http://www.duzceyerelhaber.com/kose-yazi.asp?id=10099&yildiray_ogur-pekisakalli_chenin_bolivyada_ne_isi_vardi

1 yorum:

Adsız dedi ki...

ha siktir ordan, yıldıray kafalı sikko islamofaşist kurdo

self determinasyon,öz yönetim

20. Yüzyılda uluslararası hukukun en önemli kavramlarından birisi haline gelen selfdeterminasyon, dünya toplumunda yeni bir yapılanma ve tanımlama süreci başlatmıştır. Kavram, günümüz dünyasının siyasi haritasının belirlenişi ve bundan sonra geçirmesi muhtemel değişikliklere ilişkin olarak sıkça söz konusu olmaktadır. Önceleri siyasi bir ilke olduğu düşünülen self-determinasyon kavramı hem BM 1966 İkiz Sözleşmeleri, hem BM Genel Kurul Kararları hem de uluslararası hukukun diğer aktörlerinin kararlarıyla hukuki bir hak haline dönüşmüştür. İlk ifade edilmeye başlandığı dönemlerde sadece sömürge yönetimi altındaki halklara tanınması öngörülürken Yüzyılın sonlarında Sovyetler Birliğindeki federe cumhuriyetlerin de selfdeterminasyon hakkından yararlanarak ayrıldıkları görülmüştür

öz yönetimin gerekçesi

Self-determinasyon fikrinin gelişmesine 20. yüzyılda bir taraftan Sovyetler Birliği’nin kurucusu olan Vlademir I. Lenin, diğer taraftan Birleşik Devletlerin Birinci Dünya Savaşı sırasında başkanı olan Woodrow Wilson katkıda bulunmuştur. Lenin eserlerinde “ulusların Self-determinasyon hakkı” kavramınıortaya koymuş, bir ülkenin veya yerin ilhakının “bir ulusun Self-determinasyon hakkının ihlali” olacağını belirtmiştir. Bunun yanında Lenin, self determinasyonun ayrılmayı da kapsamakta olduğunu belirtmiştir. Hatta ilkenin uygulanma yöntemlerinden birincisi bu yoldu.Wilson ise arasında “Selfdeterminasyon” kelimesi tam olarak geçmese de altı tanesi Self-determinasyon ile ilgili 14 ilke ilan etmiştir. Konuşmalarında savaştan yenik çıkan milletlerin, küçük milletlerin ve sömürge altındaki halkların da kaderini tayin hakkı olduğunu ifade ederek, bundan böyle uluslararası sistemin güç dengesine değil, etnik kaderini tayin ilkesine dayandırılması gerektiğini vurgulamıştır.

Pages

öz yönetimin tarihi

Kavramın ilk kullanımı 1581 yılında Hollanda’nın İspanyol krallarının kendilerine karşı zulüm yaptıkları gerekçesiyle İspanya’dan bağımsızlığını ilan etmesiyle olmuşsa da 18. yüzyılın ikinci yarısına yani 1776 tarihli Amerikan Bağımsızlık Bildirgesi ve 1789 tarihli Fransız İnsan ve Vatandaşlık Hakları Beyannamesine kadar bir gelişme gösterememiştir. 1776 tarihli Amerikan Bağımsızlık Bildirgesi ile Amerikan halkı dış bir yönetim, yani İngiltere tarafından idare edilmeye razı olmayacağını bildirmişlerdir. Bunun sonucu olarak ulusal self-determinasyon talebiyle ortaya çıkan ilk sömürge halkı olmuşlardır.