Öznelerin nesnelleştirilmesi" insanin kendini gerçekleştirmesinden ziyada, karşısındakini gerçekleştirmesi üzerine kuruludur. Feminizmin ve solun eleştirisi bu nokta üzerinden sekilenir. “Soyunan, kendini tüketim nesnesi haline getiren bir kadın, kendini diğer öznelerin aracı haline (meze) getirir.” Bu bakış acısı, aslında Marks’ın kendi emeğine yabancılasan isçi sınıfı alegorisinin, joker olarak kullanılıp hayatin her alanına uygulanması yanılgısından kaynaklanır. Çıkış noktan "yabancılaşma" efekti olunca, bunu cinselliğe de uygulasan, sömürüye de uygulasan, "meta argümanı kurban kültürüdür" gerçeğine de getirsen, sana geniş bir savunma ve meşruluk alanı sağlar. Oysa, çıplaklığın savunulması derken, çıplaklığın normalizasyonundan bahsediyoruz biz. Burada bir makas değişikliği var.
Derrida bile yapisökümcü felsefesinde, çıplaklık eleştirisi yaparken insanı, hayvandan ayıran en temel özelliğin "utanma" olduğunu söyler. Koca koca filozoflar bile sıçıyor bu konuda, bocalıyor, doğal özgürlükçü varoluşu ideolojik saplantı halılarının altına süpürüyor. Sol kültürün sıçması çok doğal. Derrida'nin bir kedisi var, onun yanında soyunurken bile utandığını söyler Derrida. Biz diyoruz ki çıplaklığı bir nebze de olsa özgürce yasayan nudistler, birbirlerinden utanmamayı öğrenince hayvanlaşmıyorlar, daha da özgürleşiyorlar. Çıplak olmayan, kalmak istemeyenler de bunu kendilerinin seçimi gibi normal karşılamalı.
Sol anlayış, cinsiyetçilik
ve kadının metalaşması eleştirisi yaparken aslında erkek egemen zihniyeti
yeniden kodluyor, yeniden üretiyor. Steril (arınmış) dünyalarında kadının soyunması
sadece yatak odasında mümkün. Oysa çıplaklığın bir hak olarak görülmesi, savunulması,
felsefi bir arka plana sahiptir ki özgür
insan kavramı bunu kanıtlar.
Solun
tarihi aslında, özgürlük adına kadının geleneksel koşullara hapsedilmesinden başka
bir şey değildir. Hayatin her alanında eşitliği getiren bu sistem, konu
cinsellik olunca konservatif bir reaksiyon göstermekte, karşıtlarıyla ayni dili
kullanmaktan öteye gidememektedir. Sistemlerin anti tezini aslında reddetmiyor,
ona karşıtlık yaratmıyor, geleneksel argümanı incelterek sunmaya devam ediyor. Her
yeni sistem daha inceleştiriyor, daha
rafine ediyor bunu. Oysa asil iktidar cinsellikte yaşanıyor, onun çözümü
toplumsal sorunları da çözebiliyor, manivelası olabiliyor. Bir kadın veya
erkek, çıplaklığını özgürce yasayabilmeli, bir kadın çıplak poz verip, bazılarının
buna bakıp mastürbasyon yapmasını da isteyebilmeli, bizim ne bu resme bakıp mastürbasyon
yapma bir abazana ne de böyle soyunan bir kadına bir laf etme hakkimiz yok.
Benim katkım:
Kadın bu işe razı, belki para da kazanıyor, şimdi bu tip
ideolojik kutsal kalıplar uğruna kadının tercihleri, kadının aklı, kadının
bedeni kullanma hakkı ne olacak? Nesneleştirmeyi bireyin kendisi istiyorsa? Bu çok
mu tehlikeli bir durum? Bir kedi fotoğrafını ikide bir paylaşıp onu sevmek, onu
hayranlıkla izlemek seksüel duyguyu beslemediği için mi masum? Oysa işin
doğasında kedinin iradesi dışında çekilmiş bir foto var, oysa kadın iradesi
dahilinde fotoyu çekip kullanıma sunuyor, kendi bedenini de… Hangisi daha
sakıncalı? Haydi, uğraşın durun. Ressamların modelleri neden kutsanır, porno oyuncuları ya da seks fotoğrafları neden
ötelenir? Bu tip gönüllü teşhirlere bakıp zevk alan erkek neden zaaf
sahibi olarak görünür?
Bir defa çıplaklık,
erkek ya da kadın çıplaklığı teşhiri, bu teşhirden sunanlarla talep edenler
arasındaki ilişki kapitalizmle başlamadı, sosyalizmle de hor görülmedi. Bu
insanın var olduğu günde başladı. Hatta son derece özgür olan, açık olan insan giderek
örtünen giderek muhafazakârlaşan insana dönüştü. "meta-nesne-madde" gibi ezberlerle olayı çözmek de acayip bir
şey
1 yorum:
Çıplaklık konusundaki görüşlerinize genellikle katılıyorum. Fakat diliniz bana biraz eril bir dil geldi. Bu yazı, biraz da daha önceki konuşmalarımıza dayanarak feminizmi biraz indirgemeci değerlendirdiğini düşünüyorum. Birkaç kez de küçümser bir hava içindesin gibi gelmişti bana. Neyse bu ayrı bir konu :) Yazıya dönersek metin olarak güzel bir yazı. Ne sosyalizm ne de feminizm kadını dolayısıyla da erkeği hapseden, kategorize eden klişelerden kendini yeterince arındırabildi. Sosyalizmde olduğu gibi feminizm içinde de çeşitli fraksiyonlar, akımlar var. Feminizmin her türlü iktidar ilişkisine karşı bir tutum sergilemesi takdir edilir bir şey bence. Tabi Queer hareketi bu konuda daha güzel bir tavır sergilemiş, cinselliğin, cinsel rollerin belirleyiciliğine getirdiği güzel eleştiri ile feminizme postayı koymuştur. Yazını okurken acaba onlar çıplaklık konusunda nasıl düşünüyorlar diye geçti aklımdan. Tuhaf.. Hiç merak etmemişim.
Çıplaklık konusundaki kişisel düşüncelerime gelince, çıplaklığın soyunuklukla değil, daha çok ruhla ilgili bir şey olduğunu düşünmüşümdür. Zira insan, tırnağına kadar giyinik bir haldeyken de kendini çıplak hissedebilir. Ve çıplaklık bazen iyi bazen de kötü hissettirir insana kendisini. Bu, seninle, muhatabınla, ortamla ilgili olumlu olumsuz durumlardan kaynaklanır. Veya soyunukken çıplak olduğunu hissetmeyebilir de. Hissetmemesi en güzelidir. İşin içinde güzel ruhlar, yakınlık ve sahicilik varsa tabi.
Bilmiyorum artık sen benim görüşlerimi nasıl değerlendirirsin bebekk :) (ruken)
Yorum Gönder